EFSA SKANDALI! GDO’LARIN ÜLKEMİZE GİRİŞİ DURDURULMALIDIR!

İSTANBUL ŞUBE ( )
25.02.2011 (Son Güncelleme: 25.02.2011 11:49:18)

EFSA SKANDALI! GDO‘LARIN ÜLKEMİZE GİRİŞİ DURDURULMALIDIR!

25.02.2011

Avrupa Birliği‘nde (AB) genetiği değiştirilmiş (GD) tohumla tarıma ilk olarak 1998 yılında Amerikan biyoteknoloji devi Monsanto‘nun MON810 mısır çeşidine onay verilmesiyle başlandı. İkinci onay ise 2010 yılında Alman kimya devi BASF‘ın "Amflora" patates çeşidi için verildi.

Eurobarometer‘in araştırmasına göre AB halkının %61‘i GD tohumla tarım yapılmasına karşıdır. Bu oran 2007 yılında %57 idi. Halkın %70‘i GD gıdaların temelde doğal olmadıklarına inanıyor, %59‘u sağlık açısından güvenli bulmuyor, %58‘i gelecek nesiller için güvenli görmüyor, %57‘si ise bu gıdaların kimilerine çıkar sağlarken halkın geri kalan kısmını riske attığına inanıyor.

GD ürünler konusunda son derece hassas olan AB halkı, bunları tüketmek istemediği gibi tarımının yapılmasını da istemiyor, bu konuda son derece örgütlü bir mücadele veriyor. GD tohumlarla tarım yapan ve şu anda tamamı AB içerisinde yer alan ülkelerde 2005 yılında 165 bin hektar alanda GD mısır ekilirken 2010 yılında yarı yarıya azalarak 82 bin hektara geriledi. Bir önceki yıla göre azalış toplamda %13 olurken, bu oran Portekiz‘de %4, İspanya‘da %11, Çek Cumhuriyeti‘nde %28 ve Romanya‘da ise %75 oldu. Tek artış ise %43 ile Slovakya‘da oldu. Polonya‘da ise ekim alanında bir değişiklik olmadı.

AB‘de ekim alanının %82‘si İspanya‘dadır. Polonya‘nın 2006 yılında çıkardığı Tohumculuk Kanunu GD tohum satışını yasaklamasına karşın 3 bin hektarlık alanda kaçak ekim olduğu görülmektedir. Sağlık ve çevresel kaygılar nedeniyle Fransa 2008 yılında, Almanya ise 2009 yılında MON810 ekimini yasakladı. Ayrıca Avusturya, Macaristan, Yunanistan, Lüksemburg ve Bulgaristan da GD mısır tarımını yasaklayan ülkeler arasındadır. Avrupa‘da 169 bölge, 123 alt bölge ve 4.713 yerel yönetim halkının ve çiftçisinin desteğiyle kendini GDO‘dan arındırılmış bölge ilan etti.

Ekimine Mart 2010‘da izin verilen Amflora, dünyada sadece AB ülkelerinde 268 hektar alanda ekilmektedir. 2010 yılında, Almanya (15 hektar) ve İsveç (103 hektar) bir sonraki sezon için tohumluk üretmek amacıyla ekim yaparken, Çek Cumhuriyeti (150 hektar) endüstriyel kullanım amaçlı ekim yaptı.

Avrupa Komisyonu, yüksek nişasta içeriğine sahip Amflora için endüstriyel ve hayvan yemi amaçlı kullanım izini verdi. Üstelik, gıda olarak tüketiminin uygun bulunmamasına karşın, bu GD patatesin gıda zincirinin dışında tutulamayacağı çaresizliği ile binde 9 oranına kadar gıdalara bulaşmasına da izin verildi. AB‘de bu imtiyaz sadece insan gıdası olarak kullanımı onaylanmış GDO‘lara, bulaşma kazara olmuş ya da teknik olarak kaçınılmaz ise uygulanırdı.

Amflora, kanamisin isimli antibiyotiğe direnç geni içermektedir. Kanamisin, Dünya Sağlık Örgütü tarafından klasik ilaçlara karşı direnç geliştirmiş tüberküloz (verem) vakalarının tedavisi için yedek saklanan bir antibiyotiktir. Böylesine riskli antibiyotik direnç genlerinin GD ürünlerde kullanılması insan ve hayvanlarda görülen tüberküloz vakalarının tedavisini etkisizleştirecektir. Avrupa‘da bu hastalık belki görülmüyor olabilir, ama ülkemiz hala bu hastalıkla savaşını sürdürmektedir.

AB mevzuatında, insan ve çevre sağlığı açısından tehdit oluşturabilecek antibiyotik direnç genlerinin kullanımının 2004 yılı sonuna kadar kademeli olarak sonlandırılacağı belirtilmesine karşın, bu hükme aykırı olarak Avrupa Komisyonu Amflora‘ya Mart 2010‘da izin verdi. Bunun üzerine Macaristan 27.05.2010 tarihinde bu kararının iptali istemiyle Avrupa Adalet Mahkemesi‘nde dava açtı. Eylül 2010‘da ise Avusturya, Fransa, Polonya ve Lüksemburg da davaya müdahil oldular.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, AB‘de mevzuata aykırı bir şekilde izinlendirilmiş ve üye 5 ülke tarafından dava edilmiş bu patatesin ithalatına 2010 yılında yalnızca endüstriyel amaçlı kullanım amacıyla izin verdi. Ancak, bu patatesin gıda zincirimiz içerisine girmeyeceğini kim ve nasıl garanti edecek?

GD patatesle birlikte GD mısır, soya, pamuk, kanola, şeker pancarı, bakteri biyokütlesi ve maya biyokütlesi çeşitlerinden oluşan tam 32 GDO‘ya gıda/yem/yem katkı maddesi olarak kullanılmak üzere ithal izini verildi. Bu izinler Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi‘nin (EFSA) bilimsel değerlendirmelerine dayandırıldı.

AB‘de GD ürünü piyasaya sürmek isteyen şirket, bulunduğu ülkenin ilgili kurumuna başvurur. Bu kurum ürününün insan, hayvan ve çevre sağlığına bir tehdit oluşturmayacağına dair dökümanları şirket eliyle toplayarak EFSA‘ya sunar. EFSA bünyesindeki bağımsız bilim insanları sunulan dökümanları bilimsel değerlendirmeye tabi tutar. Raporunu Avrupa Komisyonu‘na ve üye ülkelere sunar. Komisyon kabul ya da ret yönünde oluşturduğu raporunu Gıda Zinciri ve Hayvan Sağlığı Daimi Komitesi‘nin (Standing Committee on the Food Chain and Animal Health) onayına sunar. Daimi komite bu öneriyi kabul ya da reddeder. Hazırladığı raporu Bakanlar Konseyi‘ne sunar. Olumlu görüş çıkması halinde GDO‘lu ürün AB piyasasına girer.

Bilimsel değerlendirmelerin yapıldığı EFSA bağımsız mıdır, kararları bilimsel midir? EFSA‘nın bazı üst düzey yöneticilerinin biyoteknoloji şirketleri ile olan ilişkileri güvenilirliği ve kararların bilimselliğini zedelemektedir.

EFSA GDO Paneli‘nin  başkanı, Suzy Renckens, bu görevinden Kasım 2009‘da ayrılmasının hemen ardından biyoteknoloji devi Syngenta‘nın Avrupa, Afrika ve Orta Doğu Biyoteknoloji İdari İşler Başkanı oldu. Renckens, EFSA‘da GDO mevzuat çalışmalarından sorumluyken, şimdi Syngenta adına AB‘nin GDO konusunda karar alıcılarına karşı lobi faaliyeti yürütmektedir.

2003 yılından bu yana EFSA GDO Paneli‘ni yöneten oldukça önemli bilim insanı Harry Kuiper, EFSA‘dan önce Uluslararası Yaşam Bilimleri Enstitüsü (ILSI) tarafından kurulmuş olan Task Force için çalışıyordu. ILSI, gıda ve kimya şirketlerinin finanse ettiği, biyoteknoloji taraftarı bir lobi grubudur. Monsanto‘nun bir elemanı Task Force‘ye başkanlık etmektedir ve diğer tüm üyeleri Monsanto, Syngenta ve Dow gibi büyük biyoteknoloji şirketlerinin temsilcileridir.

EFSA‘nın Yönetim Kurulu Başkanı Diana Banati, sivil toplum örgütleri ve politikacılar tarafından ortaya konan çıkar ilişkileri üzerine Ekim 2010‘da ILSI‘nin Avrupa Yönetim Kurulu‘ndan istifa etmek zorunda kaldı.

GDO‘ların izinlendirilmesi konusunda gerek Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nın, gerek Biyogüvenlik Kurulu ve bilimsel komitelerimizin örnek alarak GDO‘ların ülkemize girişine izin verdiği EFSA‘nın durumu ortadadır.

Her biri büyük bir sağlık ve çevre tehdidi oluşturan GDO‘ların ülkemize girişi en kısa sürede durdurulmalı, ithal ettiğimiz GDO‘lu ürünlerden en büyük payı alan soya, mısır ve pamuk üretiminde doğru bir tarım politikası ile kendimize yeterlilik hedeflenmelidir.

Ahmet ATALIK

Başkan

Okunma Sayısı: 1631