HABER SOL-BÜTÇE VE TARIM

GENEL MERKEZ ( )
24.03.2016 (Son Güncelleme: 24.03.2016 12:46:33)

 Bütçeler, gelir ve kaynakların yeniden dağılımının/dağıtımının merkezinde bulunur. Dolayısıyla sınıflararası (ve hatta sınıf içi) ekonomik paylaşım kavgalarının da merkezinde bulunur. Bütçelerin etkilemediği ekonomik karar birimi (aileden şirketlere, uluslararası finansa kadar) yok gibidir. Nasıl olsun ki? Bir bütçeyle bir ülkenin milli gelirinin en az dörtte biri (Türkiye‘de 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi için yüzde 25,9‘u) toplumdan alınır ve yeniden dağıtılır. Dolayısıyla bir bütçenin büyüklüğü kadar gelir ve harcamalarının bileşimi de etkilerinin şeklini belirler.

Genellikle sanıldığının aksine, kapitalizmin gelişme sürecinde kapitalist devletin nicel boyutları büyümüş, müdahale alanları çeşitlenmiştir. Savaşlar ve ekonomik kriz dönemlerinde bu büyüme sıçramalarla gerçekleşmiştir. 1980 sonrasının neo-liberal birikim dönemlerinde, özelleştirmelerle devletin doğrudan ekonomik müdahale alanlarından çekildiği dönemlerde bile bütçelerin boyutlarının geriye çekilmesi sağlanamamıştır. Anglo-sakson ülkelerde bütçelerin MG‘e oranla yüzde 40 dolayında, kıta Avrupası ülkelerinin birçoğunda ise yüzde 50 dolayında oluşması son yarım yüzyılın sıradan olgularındandır. Aşırı sermaye birikiminin (dolayısıyla düşük değerlenme oranlarının) sorunlarını sermaye adına çözebilmek için kapitalist devletin boyutlarının büyümesi gerekli olmuştur.

Aslında devletin varlığı merkezi bütçeler dışında da sürmektedir. Merkezi bütçeden de destek alabilen yerel yönetim bütçeleri, sosyal sigorta fonları gibi. Azalarak da olsa varlığını koruyan KİT‘ler, Türkiye‘deki gibi kamu özel fonları ve döner sermayeli işletmeler de bunlara eklenebilir. Dolayısıyla, örneğin Türkiye‘de "genel devlet harcamaları"nın MG‘e oranının 2015‘te yüzde 40,7 düzeyinden 2016 yılında yüzde 41,6‘ya çıkması beklenmektedir (2016 Yılı Programı, s.10, çizelge I:3). Bu arada, kamu özel işbirliği (KÖİ) kapsamında yap- işlet gibi yöntemlerle yapılan, bugünkü bütçelere pek yansımayan ama uzun vadeli Hazine üstlenimleri nedeniyle geleceğin bütçelerine ve toplumuna yansıyacak olan borç yüklerini de hesaba katmak gerekir.

Gelişmiş kapitalist ülkelerde tarımın MG‘e kattığı değer giderek azalmış, genellikle yüzde 4 düzeyinin altına inmiştir. Buna karşılık bu ülkelerde tarımsal desteklemeler bu katma değerin neredeyse yarısı boyutundaki önemini korumuştur. Türkiye‘de ise durum tam tersinedir. IMF/DB programlarıyla tarımın MG payı 2000‘li yıllarda hızla yüzde 12‘lerden yüzde 8,5‘e (2015) geriletilmiş ama tarıma destekler daha hızlı azalarak MG‘in yüzde 0,5‘i dolayında neredeyse sabitlenmiştir.

Türkiye‘de tarımsal destekler 2014 yılında 9,2 milyar, 2015‘te 10,7 milyarken, 2016 öngörüsü 11,2 milyar TL‘dir. Bunlar, sırasıyla, MG‘in yüzde 0,52‘si, 0,54‘ü ve 0,51‘dir. Oysa 2006 yılında çıkarılmış 5488 sayılı Tarım Kanunu, tarımsal desteklerin MG‘e oranının yüzde birin altında olamayacağına hükmetmiştir. 2016 yılı için öngörülen MG düzeyi 2 trilyon 207 milyar TL olduğuna göre, 2016 yılı destekleme tutarının 22,1 milyar TL‘nin altında olmaması gerekirdi. Demek ki, sadece bu yıl için çiftçinin 11 milyar TL‘lik kanundan doğan bir alacağı vardır. Bunu, bugünkü cari fiyatlar üzerinden kanunun çıktığı son 10 yıla yayarsanız, AKP Hükümetlerinin çiftçiye 10 yılda 100 milyar TL‘yi aşkın ödenmemiş bir tarımsal destek borcu olduğunu görürsünüz.

Çiftçiler bu hesabı yapmak zorundadırlar çünkü mevcut girdi fiyatları ve ellerine geçen satış fiyatları bakımından Türkiye‘de tarımsal üreticilik (hayvancılık dahil) giderek yapılamaz durumdadır. Tarımsal desteklerin nasıl bir aldatmaca olduğuna dair en somut gösterge, sadece tarımcının kullandığı mazot üzerinden alınan ÖTV ve KDV vergileriyle tarıma verilen tüm desteklerin geri alınmakta olduğudur. 2014 yılı için yapılan bir hesaplama, bu yıl için aktarılan 9,2 milyar TL‘lik destekleme düzeyinde bir verginin sadece tarımın kullandığı mazot üzerinden geri alındığıdır. Gübre, yem, ilaç vs. üzerinden alınan vergiler bunun dışındadır. (2015 seçimlerinde CHP‘nin tarımın kullandığı mazottan vergi alınmayacağına dair vaadinin, AKP tarafından kuşa çevrilip sadece gübre için bir vaade dönüştürülmesinin gösterdiği gibi, asıl vergi hasılatı mazottandır ve bundan geri adım atılması düşünülmemektedir).

İşte bu nedenle tarımsal istihdam son 15 yılda yüzde 35‘ten yüzde 21‘e kadar gerilemiştir. Bu nedenle tarımsal katma değerin ve istihdamın hâlâ görece yüksekliğine rağmen Türkiye tarım ürünleri dış ticaretinde son 15 yıldır net ithalatçı konumuna düşmüştür.

Bu hesaplar, bu gelişmeler çiftçinin örgütlü kesimlerini ayağa kaldıracak kadar dramatiktir. Ziraat Mühendisleri Odası bunun en kararlı takipçileri arasındadır. Peki ama Türkiye Ziraat Odaları‘nın korkusu nedir? Tüm kooperatif örgütlenmelerinin de iktidarın yakasına yapışması gerekmez mi?

Okunma Sayısı: 250
Bağlantılar

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/oguz-oyan/butce-ve-tarim-148406