"AKIL VE BİLİMİ ESAS ALMAYINCA" İTHAL TARIM ÜRÜNLERİ ÜLKESİ OLDUK

GENEL MERKEZ ( )
07.11.2017 (Son Güncelleme: 21.03.2019 14:07:02)

 

07 Kasım 2017 

Son yıllarda ülkenin gündeminden düşmeyen kırmızı et krizini ithalat yoluyla çözme girişimi, 30 Nisan 2010 tarihli Resmî Gazete‘de yayımlanan kararla ESK‘ya sığır eti ithalatı yapma yetkisinin verilmesiyle başlamış; aradan yedi yıl geçmesine ve 5 milyar dolarlık ithalat yapılmasına rağmen kriz aşılamamıştır. Sorunun ithalat yoluyla çözülmesinin mümkün olmadığı, ithalatın fiyatları düşürmediği yaşanarak görülmesine rağmen ithalat sarmalı halen devam etmektedir.

Birçok gıda ürününde olduğu gibi ette de üreticide ucuz, tüketici de pahalı bir fiyat varolmuştur. Yaklaşık 10 yıldır "et fiyatını düşürmek" üzerine kurgulanan hayvancılık politikası ile Türkiye dışa bağımlı hale getirilmiş, her geçen gün ithalat artarken, üretimden hızla uzaklaşılmıştır. Hemen her gün açıklanan birbiriyle çelişkili kararlar ve mevzuat değişiklikleri nedeniyle hayvancılık yapanlar şok üstüne şok yaşamakta, uygulanan yanlış politika sonucu, bir yandan besilik ve damızlık hayvan ithal edilirken bir yandan da karkas ve löp et ithal edilerek üretim yapanlar cezalandırılmıştır.

Türkiye, hayvancılığın her aşamasında ve her alanında üretimi değil, ithalatı konuşan, ithalatı destekleyen ve ithalat yapan bir ülke olmuştur. Oysaki ithalatla et fiyatının düşmeyeceğinin, üretimin artırılması gerektiğinin anlaşılması gerekmektedir.

1980 yılından bu yana ülkemizin nüfusu 45 milyondan 79 milyona ulaşmasına karşılık, toplam hayvan varlığımız ise 85 milyondan 56 milyon başa düşmüştür.

1940 yılında 100 kişi başına 55 olan sığır sayısının, 2016 yılında 18`e, aynı dönemde koyun sayısı 148`den 39`a, keçi sayısı da 95`ten 13`e inmiştir. Bir başka ifadeyle 1940 yılında kişi başına düşen sığır, koyun ve keçi sayısı 2016 yılındakinden sırasıyla 3, 4 ve 7 kat daha fazladır.

Et ve Süt Kurumuna sığır eti ithalatı yapma yetkisinin verilmesi geçmişte olduğu gibi, sorunun çözümünün değil büyümesinin başlangıcı olmuştur. Nitekim aradan altı yıldan uzun bir süre geçmesine rağmen kriz aşılamamış, hatta büyümeye devam etmiştir. 2010-2016 döneminde ülkeye ithalat yoluyla (2 milyonu büyükbaş, 2,2 milyonu küçükbaş olmak üzere) 4,2 milyon başın üzerinde canlı hayvan girmiştir. Söz konusu dönemde 3,2 milyar doları büyükbaş, 240 milyon doları da küçükbaş olmak üzere sadece canlı sığır ile koyun ve keçi ithalatı için toplam 3,4 milyar dolar bedel ödenmiştir.

Aynı dönemde (2010-2016) değişik formlarda (dondurulmuş, soğutulmuş vb.) sığır karkası ithalatı da yapılmıştır. Bunun miktarı da 217 bin ton, tutarı da 1 milyar dolar civarındadır. Eğer ithal edilen sığır eti, sığır başına ortalama 300 kg karkas alınacağı varsayımı ile hayvana dönüştürülürse, bulunacak sayı yaklaşık 725 bin baş sığır olacaktır. Dolayısıyla Türkiye 2010-2016 yılları arasında yaklaşık 2,5 milyon baş sığır ithal etmiştir. Bu arada 2017 yılında ithal edilmesi öngörülen sığır sayısının da şimdilik 500 bin baş olduğu unutulmamalıdır.

Et fiyatlarına bakıldığı zaman; 2010`dan 2016`ya kadar karkas etin kilogram fiyatının yerinde saymasına karşın tüketici daha pahalıya et almak zorunda kalmıştır. 2010`da 18 TL olan kıymanın bugün yüzde 135 artışla 43 TL`ye ulaştığı, kuşbaşı etteki artış yüzde 115, bonfiledeki artış yüzde 190 olduğu görülmektedir.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, "tüketiciye, yoksula ucuza et yedireceğiz" diyerek kamuoyunu yanıltmakta, ithalatı haklı göstermeye çalışmaktadır. "Et fiyatı yüksek" denilerek tam 10 yıldır ithalat yapılmasına karşın, yüksek denilen et fiyatları düşmemiştir. Maliyetleri düşürmeden, üretimi artırmadan ithal etle fiyatlar düşürülemez.

Asıl görevi üreticiyi desteklemek ve hayvancılığı geliştirmek olarak belirlenen Et ve Süt Kurumu aracılığıyla Polonya, Fransa ve Bosna Hersek`ten karkas sığır eti ithal edilmiş,  Bakanlar Kurulu Kararı ile Sırbistan`dan 5 bin tonluk et ithalatı anlaşması yapılmıştır.  Böylelikle Avrupa ve Güney Amerika çiftçisi desteklenmekte, Türkiye‘deki çiftçi devletin ithal eti ile rekabet edemediği için iflasa sürüklenmekte ve devamında göç ederek kırsal alanı boşalmaktadır.

Son alınan kararla ülke genelinde belirlenen marketlerde ithal et satılacağı açıklanmıştır. Böyle bir uygulama başlangıçta tüketici açısından olumlu bir karar gibi görünse de uzun dönemde kendi üreticimize ve üretimimize büyük zarar verecektir. Son 7 yıldır yaşandığı üzere gelen ithal et sadece birkaç ay fiyatları yerinde tutabilmekte, sonrasında ise hızlı bir şekilde fiyat artışı yaşanmaktadır. İthalatın, ülkemizdeki hayvancılığı çökertmekten tüketicinin ise gittikçe daha yüksek fiyatla et yemesine neden olmaktan başka bir işe yaramadığı artık görülmelidir!

Yine alınan son kararla Sırbistan`dan alınacak etlerin löp et olarak ithal ediliyor olması, kamuoyuna yansıyan besmeleli kesim yapılıp-yapılmadığından öte, ithal edilecek etlerin güvenilir olup-olmadığı konusu ciddi endişeler oluştururken, ithal edilen ülkelerden etin kg fiyatını 15 TL‘ye alıp 29 TL‘den satmanın  gerçekte tüketiciyi koruyup- korumadığı bir kez daha düşünülmelidir.

Bizler TMMOB`ye bağlı Ziraat Mühendisleri Odası olarak, sorunun çözümünün günü birlik popülist politikalarla olmayacağı, uzun dönemli ve bilimsel temelli yaklaşımlarla çözülebileceği anlayışıyla, tüm kamuoyuna aşağıda belirtiğimiz çözüm önerilerimizi duyurmak isteriz.

Kırmızı et sorununun çözümü için büyük ölçekli işletmeler yerine, yemin ve otun uygun olduğu her yerde, coğrafi koşulların elverişliliğine göre daha az masrafla koyun-keçi veya sığır yetiştirebilen üretim biçimleri desteklenmelidir.

Tarımsal üretimin her alanında yüksek girdi fiyatları, üretimin karlılığını olumsuz yönde etkilemektedir. ESK`nın Ekim ayında yayınladığı son Haber Bülteninde girdi fiyatlarına ilişkin çizelgelerde, geçen yıldan bu yana besi yeminin %9.7, yoncanın %28.9, korunganın %38.5, silajlık mısırın %28.9, samanın %71.5, arpanın %14.5, mısırın %13.5, motorinin %16, Gübrenin (DAP %28.8, Üre %41)  arttığı görülmektedir. Girdi fiyatlarındaki bu artışa karşın, üreticinin gelirlerinde bu artışı karşılayacak bir iyileşme olmamıştır. Girdi fiyatlarının düşmesini sağlayacak uygulamalar, ivedilikle hayata geçirilmelidir.

Meralar her torba kanunda istisna hükümlerle farklı faaliyetlerin hedefi olmaktan çıkarılmalıdır. Meralar ıslah edilmeli, mera ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına asla izin verilmemeli; bu alanlar hiçbir gerekçe ile yapılaşmaya açılmamalıdır.

Günümüzde Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler ve AB dahi küçük ve aile işletmelerinin dünyayı açlıktan kurtaracağını belirtmektedir. Bu çağrılara kulak vermek ve topraklarımızda hala mevcut olan bu yapılara özel önem vermek ve ekstra desteklerle devamlılıklarını sağlamak ülkemizin bir avantajı olacaktır. Aile işletmelerinin yok edilmesi sevdasından vazgeçilmelidir.

Serbest piyasa ekonomisini dünyaya dayatan ülkeler dahi bu politikalarından artık vazgeçmektedir. Tarım sektöründe ise serbest piyasa koşullarını hiçbir zaman dayatmamışlardır. Bu kapsamda çiftçilerin kooperatif çatısı altında örgütlenmeleri teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Bu örgütler üreticilerin kendi ürünlerinin fiyatı ve alım koşulları ile girdi temininde söz sahibi olabilecek şartlara kavuşturulmalıdır.

Et ve Süt Kurumu (ESK) ithalat kurumu değil, piyasaya müdahale edebilecek bir kurum haline getirilmelidir. TİGEM İşletmeleri damızlık üretim materyali üretim görevlerine yeniden döndürülmelidir.

 

Özden GÜNGÖR

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası

Yönetim Kurulu Başkanı

 

 

Okunma Sayısı: 1072