Dünyada, herkese yetecek kadar kaynaðýn olmasýna raðmen üretim ve tüketimin adaletli bir þekilde saðlanamamasý, Türkiye gibi tarým ve hayvancýlýkta dýþa baðýmlý hale gelen ülkelerin üretime devam edememesi, sürdürülebilir kaynaklar yerine nükleer gibi sýnýrlý ve tehlikeli enerji yatýrýmlarýna yönelme, tarým arazilerindeki azalma ve su kaynaklarýnýn kirletilmesi gibi nedenlerle açlýk ve yoksulluk oranlarýndaki yükseliþ sürüyor. Ýklim deðiþikliði çevresel, ekonomik, politik ve kültürel alanlarý da kapsayan küresel bir sorun. Özellikle de bizim gibi -bakliyattan ete- temel gýdada dýþa baðýmlý, besin güvencesi konusunda sorunlu, bereketli arazileri betona terk edilen, politik tercihler neticesinde ekonomisi fazlasýyla kýrýlgan hale gelmiþ bir ülke için… 

• • •

Enerji ve gýda ihtiyacýnýn önemli bir miktarýný ithal ediyoruz. Dövizin yükselmesiyle birlikte gübre, mazot, tarým ilacý gibi kalemlerde oluþan fiyat artýþý da üreticiden tüketiciye hepimizi etkiliyor. Maliyetini düþüremeyen üreticiden ‘enflasyonla mücadele’ için fiyat indirimi talep eden hükümetin bu bir hayli zayýf ‘çözüm’ planý sonucu iflaslarýn yaþanabileceði ve uzun sürecek bir yüksek enflasyonla karþý karþýya kalma riski taþýyan Türkiye için tek çarenin Türk lirasýnýn deðer kazanmasýný saðlayacak ekonomik-siyasi politikalar üretmek olduðu ise konuya serin ve tarafsýz bakabilen herkesin dilinde. Beslenme için tüketilen doðal kaynaklarý, üretilen gýdanýn da üçte birini çöpe atarak fütursuzca israf etmenin; tatlý su kaynaklarýný sanayi atýklarýyla kirletmenin, karbon salýnýmýna kalkan oluþturan ormanlarýn katledilmesinin elbet bir geri dönüþü olacak, olmakta. 

• • •

Türkiye, küresel ýsýnmanýn zararlý etkileriyle ilk ve en çok karþý karþýya kalacak ülkelerden biri olmasýna raðmen doðal kaynaklarýn en umarsýz, en vicdan yaralayacak þekilde talan edildiði yerlerden biri. TÜÝK’in 2016 verilerine göre, ülkenin tarým alanlarý yapýlaþmaya açýlarak gitgide azaldý. Son otuz yýllýk kayýp 40 milyon dekar! Üretmeden tüketmek sürdürülebilir olmadýðý gibi; aþýrý sýcak, aþýrý soðuk, sel, kasýrga gibi etkilerini her geçen gün daha çok hissettiren küresel iklim deðiþikliði konusunda harekete geçmek yerine, AKP hükümeti tercihini elinde kalan son bir avuç toprak ve temiz su kaynaðýný siyanürle altýn arayan, HES’lerle dereleri kurutan, nükleer santral ile geleceði zehirlemeye kararlý þirketlere ve ormanlarý biçerek betonla dolduran müteahhitlere satmaktan yana kullandý. 

• • •

Diðer yandan, çevre sorunlarýna duyarlý ve bu konuda gönüllü olarak hukuki destek sunan TBB’nin Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu üyesi avukatlarýn TBB yönetimi tarafýndan tasfiye edilmesi haftanýn en dikkat çeken geliþmelerinden biri oldu. Komisyonun HES, Akkuyu Nükleer Santralý, Cerattepe, Rize Havalimaný gibi pek çok çevre sorununun hukuki sürecini takip ettiði göz önünde bulundurulduðunda durumun kaygý uyandýrmamasý imkânsýz. Ekoloji ve kent haklarýnýn takipçisi olmaya, komisyonun iþlevini yerine getirip getirmediðini izlemeye devam edeceklerini açýklayan avukatlarýmýza, saðlýklý bir çevrede yaþama hakkýmýzý savunduklarý için kendi adýma teþekkürü bir borç biliyorum. Bizi, küresel iklim deðiþikliði, ekonomi ve çevre sorunlarýyla birlikte kaçýnýlmaz olarak büyüyecek olan gýda kriziyle nasýl baþ edeceðimize dair tartýþmalarýn gündeme oturacaðý günler bekliyor.