TEKEL SİGARANIN ÖZELLEŞTİRİLMESİNE KARŞI AÇTIĞIMIZ DAVADA, ÖİB'İN CEVABINA KARŞI CEVABIMIZ

GENEL MERKEZ ( )
30.01.2009 (Son Güncelleme: 30.01.2009 15:48:55)

DANIŞTAY 13. DAİRE BAŞKANLIĞINA

DOSYA NO:E.2008/6930

  

CEVAP VEREN (DAVACI)              : TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası

VEKİLİ                                              : Av.Zühal DÖNMEZ

DAVALI                                            : T.C.Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı

T.TARİHİ                                           : 09.01.2009

KONUSU                                          :Davalının 18/11/2008 tarihli cevap dilekçesine karşı

 cevaplarımızın sunulmasıdır.

CEVAPLARIMIZ                              : 1) 24/04/2008 tarihli RG‘de yayınlanan karara karşı dava, 60 günlük iptal davasının açılma süresi içerisinde kalan 23/06/2008 tarihinde açılmıştır. Dolayısıyla davalının süre yönünden itirazları yerinde değildir.

            2) Davalının, müvekkil ODA yönünden menfaat ilişkisi bulunmadığı şeklindeki iddiaları da dikkate alınamaz. Zaten öyle anlaşılıyor ki davalı taraf, bütün özelleştirme dosyalarında aynı iddiaları ve emsal kararları ileri sürmektedir, çünkü davacı olarak Elektrik Mühendisleri Odası‘nın dava açma ehliyetinin bulunmadığını belirtmektedir. EMO‘nun ehliyeti olmayabilir ama gerçek davacı ZMO‘nun dava açma ehliyeti bulunmaktadır. Dava dilekçemizde ayrıntılı bir şekilde açıklandığı gibi, müvekkil ZMO‘nun Kanun, Tüzük ve Yönetmelikten kaynaklanan yetki ve görevleri bulunmaktadır. Yüksek Mahkeme de çok sayıda davada ODA‘nın menfaat ilişkisini kabul etmiştir.

            3) Davalı İdarenin, davaya konu özelleştirmenin kamu yararına olmadığını kabul ettiği, cevap dilekçesinden anlaşılmaktadır. Özelleştirmenin amacının devletin ekonomiden elini çekmesi olduğu (14.sayfa ilk paragraf) belirtilmekte, böylece asıl amacın ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamak olmadığı, dolayısıyla kamu yararının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

            Gene istihdam artışı sağlanacağı iddia edilmekte ancak açıklanan veriler tam tersini söylemektedir. Ekte sunulan rakamlar 1988-2008 yılları arasında tütün üretiminin ekilen alan ve elde edilen ürün bazında nasıl bir seyir izlediğini göstermektedir. Özellikle özelleştirme süreci ile üretimde 10 yıllık ortalamanın 3 katı gibi büyük bir düşüş olduğunu devletin rakamları ile öğreniyoruz (TÜİK 2008). Bu rakamlar tüm tütün piyasasını içermektedir. Dolayısıyla davalı idarenin, "Tekelin tütün üretimi düştü ama özel şirketlerin yükseldi, dolayısıyla istihdam ve üretimde düşüş olmadı" şeklindeki iddiası doğru değildir. Davalının sözleşme yapılan ekici sayısından yola çıkarak tütün üretiminin azalmadığı iddiası da Tekel ve TAPDK kayıtları karşısında doğru değildir. Tütün üretimi, 2000 yılında (özelleştirme süreci öncesi) en yüksek düzeyde iken giderek düşmüş ve 2008 yılında 1/3 üne inmiştir (Ek-1).

            Bu veriler, dava konusu kararın kamu yararına olmadığını göstermeye yeter. Acaba ülkemizde tütün üretilmesin mi denilmektedir. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporunda, oriental tütünlerin üretim miktarı, kalitesi ve dış satımında Türkiye‘nin dünyada birinci sırada yer aldığı, ancak bu tip tütün üretiminin kısa sürede hızla düşüş gösterdiği, buna 2000 li yıllarda dış alımın dış satımın 2 katına çıkması ve piyasaya kaçak ve sahte ürünlerin sürülmesinin neden olduğu belirtilmektedir (Ek-2). 

            4) Tekelin satışı yalnızca bir kurumun mallarıyla birlikte devletin elinden çıkıp özele geçmesi değildir. Bir ülkenin sosyal ve ekonomik politikasının Anayasaya aykırı bir şekilde değiştirilmesidir. Anayasa‘da Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bir çok kararında Sosyal Hukuk Devleti tanımlanmıştır ki bu devlet, emek-sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, çalışanların insanca yaşamasını sağlayacak önlemleri alan,  çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve ulusal gelirin adaletli biçimde dağılmasını sağlayıcı önlemleri alan devlettir. Oysa Tütün üretiminin tümüyle devletin elinden alınması ve üreticinin kaderinin özel sektöre bırakılması bu amacın gerçekleştirilmesine engeldir. AB ülkeleri ve ABD gibi gelişmiş kapitalist ülkelerde bile bu sektörde sosyo-ekonomik boyuta çok önem verilmekte ve devletler ekonomik yönden geri kalmış üreticilere ve özellikle toprak yapısı gereken verimlilikte olmayan bölgelerdeki tütün ekicilerine bütçeden destek vermektedirler. Bizde ise destekleme sona erdirilmekte ve sözleşme uygulamasında da hiçbir kriter gözetilmemektedir.  Bütün bu gerçekler dava konusu özelleştirmenin kamu yararı amacına aykırı olduğunu göstermektedir.

            5) Davalı taraf, satışı gerçekleştirilen taşınmazların niteliklerinin ve sayısının şartname ekinde gösterildiğini ileri sürmekte ise de bu doğru değildir. Bir başka dava dosyasına sunulan Tekel Genel Müdürlüğüne ait tapu kütükleri neyi anlatmaktadır? Şartname ve dava konusu kararda, fabrikalar ile bu fabrikaların kullanımındaki taşınmazların satışına karar verildiği belirtilmektedir. Ancak bu fabrikaların üzerinde bulunduğu taşınmazlar ile kullanımındaki taşınmazları gösteren bir bilgi yoktur. Dolayısıyla söz konusu kütük bilgileri yeterli değildir.

            6) Küresel ekonomik kriz nedeniyle devletler tarafından önlemler alınmakta, ülke kaynakları verimli bir şekilde kullanılmaya çalışılmakta, işsizliğin ortaya çıkaracağı sosyal bozulmanın vereceği zararları önlemek için istihdam olanakları araştırılmaktadır. Biz ise ülkenin en büyük sektörünü satarak, tütün ekiminden para kazanan çiftçiyi istihdamdan çıkarıp işsizler ordusuna atıyoruz. Bitlis Sigara fabrikası yalnızca bir fabrika değildir, bu şehir adını marka olarak vermiştir ve Bitlis yıllar boyunca tütün ile geçinmiştir. Şimdi ne ile geçinecek.

7) Davalı ÖİB‘in görevi özelleştirme işlemlerini yürütmektir. Ancak dava dilekçemizde de belirttiğimiz gibi bizzat kendi raporlarında özelleştirmenin sonuçlarının üretimde düşme, elde edilen gelirin masraflarla başabaş çıkması olarak görüldüğü belirtilmektedir ki bu da bir tür tasfiye memurluğudur. Nasıl ki iflas masası eldeki varlıkları satarak önce kendi masraflarını çıkarır, sonra borçları kapatır, geriye kalanı da (ki genellikle bir şey kalmaz) müflise verir, tıpkı buna benzemektedir.

Dava konusu işlem davalı kurumun bağlı olduğu Başbakanlığın çıkardığı 2008/20 sayılı Genelgeye de aykırıdır (Ek-3). Davalı idarenin yaptığı ile önerdiği çelişmektedir. Bu genelge ile davalı taraf, dava konusu işin ülke ekonomisine zararlı olduğunu kabul etmiş bulunmaktadır.

SONUÇ          : Cevap dilekçemizin kabulüne karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederim.

 

Av.Zühal DÖNMEZ

Davacı Vekili

EKİ: 1) TÜİK Verileri

         2) YDK Raporu

         3) Genelge

Okunma Sayısı: 638