AB ÜYELİĞİNİN TÜRK TARIMINA ETKİLERİ RAPORU

GENEL MERKEZ ( )
14.02.2005 (Son Güncelleme: 08.07.2008 11:57:52)

<İ>AVRUPA TOPLULUKLARI KOMİSYONU'nun 6 Ekim 2004 tarihli raporunun Türkçe metnin Tarım ile ilgili bölümleridir.

TARIM, VETERİNERLİK, BİTKİ SAĞLIĞI VE BALIKÇILIK

Büyüklük ve Yapı

Tarım, Türkiye için hem sosyal ve hem de ekonomik açıdan çok önemlidir. Türkiye’nin 79 milyon hektarlık alanının yaklaşık yarısı tarıma ayrılmış olup, bu rakam AB-27 ortalaması (% 48) ile de aşağı yukarı uyumludur. Buna göre Türkiye’nin katılımıyla, AB’nin tarımsal alanında 39 milyon hektarlık bir artış sağlanacaktır. Bu, AB-25’deki tarımsal alanın % 23’ünü temsil edecektir. 2003 yılında işgücünün yaklaşık üçte biri tarımda istihdam edilmiş ve aynı yıl tarım sektörünün GSYİH’deki payı % 12.2 olarak gerçekleşmiştir.

Ülke genelindeki iklimsel ve coğrafi koşullar farklı çiftçilik faaliyetlerine olanak tanımakta olup, Türkiye hububat, pamuk, tütün, meyve ve sebze, fındık, şekerpancarı ile koyun ve keçi etinde (belirli bir sıralamaya konmadan yapılan listedir) dünyanın büyük üreticilerinden biridir. Türkiye’deki tarım alanlarının yaklaşık %50’si tarla bitkilerine (bu oranın %20’si nadasa bırakılmış, %20’si sulanabilir alandır), %25’i çayır ve otlağa, %2.5’i de kalıcı ürünlere ayrılmıştır. Üretim şekillerinde önemli bölgesel farklılıklar vardır.

Türkiye’deki çiftlik yapısı, bazı yeni üye devletler, Bulgaristan ve Romanya ile benzerlikler göstermektedir. 2001 sayımına göre, Türkiye’de çoğunu aile işgücünü kullanan aile çiftliklerinin oluşturduğu yaklaşık 3 milyon tarımsal işletme vardır (AB-25’te ise yaklaşık 13 milyon tarımsal işletme bulunmaktadır). Bu rakam 1991’deki 4 milyon işletme sayısına göre daha düşüktür. İşletmelerin ortalama büyüklük göstergeleri, AB standartlarına göre küçük olduklarını ortaya koymaktadır (Türkiye ortalaması 6 hektar, AB-25 ortalaması 13 hektar). Ancak, bu işletme ve ortalama büyüklük rakamları toplam alan ile uyumlu değildir. Bu farklılığın nedenleri bilinmemektedir ancak, umumi veya kullanılmayan alanların hariç tutulmasından ya da istatistiksel metodolojideki eksiklikten kaynaklanabilir.

AB’nin belirli bölgeleri ile Bulgaristan ve Romanya’da olduğu gibi, geçimlik ve yarı-geçimlik (subsistence and semi-subsistence) çiftçilik, Türkiye tarımının da önemli karakteristik özelliğidir. Bu çiftlikler tipik olarak, verimliliğin düşük olması ve üretimin sadece küçük bir oranının pazarlanması ile ayırt edilirler. Geleneksel pazar ve fiyat politikalarıyla bu çiftliklere ulaşmak zor olsa da, bunlara ulaşmak Türkiye’deki kırsal nüfusun çoğunluğunun gelirinin güvence altına alınması ve geçimlerinin temini için önemlidir.

Türkiye’nin katılımı ile birlikte AB-25’in 452 milyon tüketicisine, kişi başına düşen alım gücü AB-25 ortalamasından önemli ölçüde düşük olan 80 milyondan fazla yeni tüketici eklenecektir.

Önceki katılan ülkelerle karşılaştırıldığında, Türkiye daha büyük, daha kalabalık ve daha yoksuldur. Ayrıca, piyasa koşullarında diğer ülkelerden daha çok korunmuştur. Tarım ve tarımsal-gıda işletmelerinin rekabet yeteneği genellikle AB ortalamasından daha düşüktür.

Mevcut Ortak Tarım Politikası (OTP) sisteminin Türkiye’nin katılımı ile nasıl başa çıkacağının ve bunun mali kaynaklar üzerindeki etkilerinin doğru biçimde değerlendirilmesi için, en azından yeni Üye Ülkeler için yapılan analiz kadar derin bir analizin yapılması gerekmektedir.

Türk Tarım Politikaları

Tarihsel olarak Türkiye, tarifeler açısından yüksek oranda korunmuş bir tarımsal piyasaya sahip olmuştur. İthalat koruması yüksek seviyede kalırken, 2000 yılından itibaren Türkiye tarımsal desteğin yeniden düzenlenmesi, arz-talep dengesinin sağlanması, daha rekabetçi bir tarım sektörünün yaratılması ve devlet müdahalesinin azaltılmasını amaçlayan bir tarımsal reform programını uygulamaktadır. Tarımsal reform programının temel unsurları şunlardır: (i) yurtiçi fiyatların azaltılması, (ii) üretimden bağımsız doğrudan gelir destekleri (0.5 ile 20 hektar arasında araziye sahip çiftçilerin yaklaşık %90’ına yapılan ödemeler), (iii) çiftçileri tütün ve fındıktan alternatif ürünlere geçmeleri için özendirmek üzere, tek seferlik ödemeler, (iv) kamu iktisadi teşebbüsleri ve tarım satış kooperatiflerinin yerine, kendi finansmanını sağlayan özel kooperatiflerin oluşturulması ve (v) tüketimi özendirmek üzere kamuoyunu bilgilendirecek kampanyalarının düzenlenmesi.

Reform süreci hala tamamlanmamış olmakla beraber, örneğin ticareti tahrif edici destek seviyelerinin çoğu üzerinde bazı olumlu etkileri de olmuştur. Ancak, özellikle doğrudan desteğin payı ve etkili kırsal kalkınma politikasının eksikliği açısından, Türk tarım politikasının AB tarım politikasından hala önemli ölçüde farklı olduğu açıktır. Müdahale alımları, girdi destekleri ve üretimle ilgili destekler gibi bütçeden desteklenen çeşitli pazar politikaları hala bulunmaktadır. İthalat tarifeleri pek çok tarımsal ürün için AB’dekinden yüksektir ve birçok hassas ürün için kısıtlayıcı düzeydedir. İhracat destekleri, AB’dekinden daha az olsa da önemli bir role sahiptir. Kamuya ait tarımsal işletmelerin özelleştirilmesi gecikmektedir.

Son OECD rakamlarına göre, 2003’te Türkiye’de Üretici Destek Oranı (ÜDO) %26 olmuş, (AB-15’te %37) ve Toplam Destek Oranı (TDO) ise GSYİH’nin %4.41’ini temsil etmiştir (AB-15’te %1.32). Türkiye’de 2001-2003 döneminde piyasa fiyat desteği, girdi ve çıktı ödemelerinin ÜDO’daki toplam payı %85 iken, bu rakam AB-15’te %69 olarak gerçekleşmiştir (aradaki fark, doğrudan desteğe AB-15’te daha çok önem verilmesinden kaynaklanmaktadır).

Belli Başlı Tarımsal Sektörler

AB ve Türkiye’deki belli başlı tarımsal sektörlerin karşılaştırılması, istatistiksel yöntemlerdeki ve ürün kalitesindeki farklılıklar nedeni ile zorlukla yapılmaktadır. Katılım esnasındaki farklılıkların kapsamı, Türkiye’nin tarım politikası ve pazarlarında uzun katılım-öncesi dönemde ortaya çıkacak gelişmelere bağlı olacaktır. Ancak, mevcut bilgi kaynaklarına dayalı olarak bazı genel sonuçlara ulaşılabilir.

Türkiye ekilebilir ürünler (tarla bitkileri) sektöründe AB şartlarında önemli bir üretici olacaktır. Örnek olarak 2001 yılında Türkiye’de hububata ayrılan alan (pirinç hariç) 13,8 milyon hektar olmuştur ki bu rakam aynı yıl için AB-25 toplamının %26’sına karşılık gelmektedir. Diğer taraftan, hububat rekoltesi (pirinç hariç) genelde düşüktür (buğday için hektar başına 2 ton civarında, ki bu rakam toplam hububat üretiminin üçte ikisini temsil etmektedir). Fiyat seviyelerini karşılaştırmak zor olsa da; buğday, arpa ve belirli tahıllar için fiyatlar AB fiyatlarından önemli ölçüde yüksek görünmektedir.

Meyve ve sebze alanında Türkiye dünyada önemli bir üretici ve net ihracatçıdır ve AB’de önemli bir yere sahip olacaktır. Türkiye’nin mevcut meyve ve sebze üretimi AB-25 üretiminin sırasıyla %40 ve %20’si kadardır. Türkiye sebze için açık ara AB’nin en büyük üreticisi, meyve için de üç numaralı üreticisi (İtalya ve İspanya’dan sonra) olacaktır. Türk meyve ve sebze fiyatları, AB’dekilere yakın fiyata sahip elma ve narenciyeler haricinde AB fiyatlarından biraz daha düşüktür.

Kabuklu yemişler alanında Türkiye, özelikle dünyanın en büyük ihracatçısı olduğu fındıkla dünyada önemli bir yere sahiptir. 1999’daki fındık üretimi 500.000 tondur (140.000 tonluk AB- 15 toplamının üç katından daha fazla). Genelde Türkiye, iklim ve düşük işgücü maliyetleri sayesinde kalite/fiyat oranı açısından çok rekabetçi bir fındık üreticisidir.

Diğer ürünler hususunda, Türkiye, nohut ve mercimek gibi belirli baklagiller, pamuk ve bazı kalitedeki tütün ve zeytinyağında (AB’de ve dünyada) rekabetçi bir üretici olarak görünmektedir. Şeker açısından Türkiye dünya koşullarında rekabetçi değildir ancak bunun önemi sadece AB şeker reformu netleştikten sonra belirlenebilecektir.

Canlı hayvan ve hayvansal ürünler sektöründe Türkiye piyasası yüksek derecede korunmaktadır. Türkiye’de kişi başına koyun eti tüketimi AB ortalamasından yüksek olmasına rağmen, kişi başına düşen et tüketimi AB ortalamasının sadece beşte biridir. İnek sütü ve yumurta için Türkiye’nin tüketim rakamları AB ortalamasının sırasıyla yarısı ve dörtte üçüdür. Hayvancılık genellikle küçük ölçekli aile çiftçiliği faaliyetidir. Çiftliklerin sadece %2’si hayvan yetiştiriciliğinde uzmanlaşmıştır. AB ortalamasından biraz daha düşük olan koyun eti fiyatları haricinde pek çok çiftlik hayvanı ile et ve süt ürünlerinin piyasa fiyatları AB seviyesinden yüksek görünmektedir.

Ticaret

Türkiye önemli bir tarım ihracatçısıdır. 2003 yılında Türkiye’den yapılan tarımsal ihracat 4,24 milyar Euro (toplam Türk ihracatının % 8’i), tarımsal ithalat ise 3.88 milyar Euro (toplam ithalatın % 5’i) olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’nin temel ihraç kalemi taze (yaş) meyve ve sebze olup, bunlar 2003 yılında Türkiye’nin toplam tarımsal ihracatının % 46.5’ini oluşturmuştur.

Türkiye’nin en önemli dış ticaret ortağı AB olmakla birlikte, Akdeniz’deki diğer ülkeler ve Körfez bölgesi ile de önemli ticari ilişkileri (ve bu ülkelere karşı dış ticaret fazlası) vardır.Türkiye’nin ABD’ye karşı, kısmen ABD tarafından kullanılan 400 milyon Doları aşan tutardaki ticareti tahrif edici ihracat kredilerinden kaynaklanan, yaklaşık 600 milyon Euroluk önemli bir tarımsal dış ticaret açığı bulunmaktadır. Türkiye’ye gelen temel Amerikan tarımsal ihraç kalemleri arasında pamuk, sigara ve tütün, buğday, arpa, soya fasulyesi ve mısır yer almaktadır.

Türkiye son yıllarda, gerek AB-15’e (2003 yılında Türkiye’nin ihracatı 2.036 milyon Euro, ithalatı ise 1,027 milyon Euro’dur) gerek grup olarak 10 yeni Üye Devlete karşı (ihracat 126 milyon Euro, ithalat 29 milyon Euro), başta meyve, kabuklu yemiş, meyve ve sebzeden elde edilen ürünler olmak üzere, aynı zamanda tütün ve tütün mamulü ihracatından da kaynaklanan kayda değer bir dış ticaret fazlasına sahip olmuştur. Türkiye’nin AB’den yaptığı ithalat geleneksel olarak, değer anlamında en önemlileri hayvan derisi ve postu, temel yağlar ve (yüksek yerli üretime rağmen) pamuk olmak üzere çok daha fazla sayıda sektörler arasında dağılmıştır. 10 yeni Üye Devletten yapılan ithalat ise hububat (tahıl) ve bazı süt ürünleri ile sınırlı kalmıştır.

Tarım, AB ile yürürlükte olan Gümrük Birliğinin açıkça dışında tutulmaktadır. Tarım alanındaki ticaret serbestleştirmesi yüksek ölçüde asimetriktir: Pazara erişim konusunda AB Türkiye’yi büyük oranda tercihli muameleden yararlandırmakta iken Türkiye bunun karşılığında çok az şey vermiştir. Buna ek olarak Türkiye, canlı hayvan ve hayvansal ürünlerin çoğunu kapsayan bir ithalat yasağını sürdürmektedir. Türkiye tarafından AB’ye (et ve canlı hayvan alanında) verilen tek önemli ticaret tavizi, Türkiye’nin uyguladığı ithalat yasağı nedeniyle asla hayata geçirilememiştir (Türkiye, yasağı kamu ve hayvan sağlığı gerekçesi ile uyguladığını iddia etmektedir, ancak yasak, bu tür tedbirlere ilişkin uluslararası normlara uygun olmayıp temel olarak pazar koruma amaçlarına hizmet etmektedir). Türkiye’nin AB’ye ihracatındaki durum çok farklı olup, Türk tarım ihracatının yaklaşık % 70’i AB’ye vergisiz, meyve, sebze ve tütün ise uygulamada hiçbir ücrete tabi olmaksızın girmektedir.

Türkiye’nin Katılımının Etkileri

Türkiye’nin muhtemel katılımı bu uzaklıkta iken, tarım alanında net bir etki değerlendirmesi yapmak mümkün değildir. Her türlü değerlendirmenin, mevcut Müktesebat üzerindeki etkiye ilişkin sağlam bir ekonomik analize dayanması gerekmekle birlikte, gerçek etkiler büyük ölçüde, uzun katılım öncesi dönem süresince Türkiye’deki tarımsal politikalardaki gelişmeler tarafından belirlenecektir. Bu konu, birbirine bağımlı farklı piyasaların sayısı ile gelecekte üretim, tüketim, fiyatlar, ticaret, vs.deki değişiklikler nedeniyle daha da zor hale gelmektedir. Dünya piyasalarındaki gelişmeler ve DTÖ müzakerelerinin sonucu da oldukça önemli rol oynayacaktır. Tüm bu söylenenlere rağmen genel anlamda bazı nitel sonuçlar çıkarılabilir.

Türk tarım ve gıda sanayisinin rekabet gücü ile kırsal alanların ekonomik yönden canlanması konuları, gelecekteki önemli siyasi ve ekonomik zorlukları oluşturacaktır. Bu açıdan, AB ve 10 yeni Üye Devlet arasında gerçekleşene benzer bir şekilde, ticarette daha ileri düzeydeki serbestleştirme katılım öncesi sürecin temel bir unsuru olmalıdır. Katılım sırasında şokların yaşanması istenmiyorsa serbestleştirmenin kademeli bir şekilde gerçekleşmesi gereklidir. Ancak, daha ileri düzeydeki serbestleştirme, başta sığırdakiler olmak üzere, mevcut tavizlerin uygulanmasına ilişkin ilerlemeye bağlı olacaktır.

Türkiye, bir çok tarımsal sektörde önemli aktörlerden biri olma potansiyeline sahiptir. Yukarıda belirtildiği üzere, Türkiye zaten, meyve ve sebze, kabuklu yemişler, nohut, mercimek, diğer bazı ürünler ile muhtemelen koyun eti gibi bazı sektörlerde rekabetçi konumdadır. Türkiye, hububatta ve hayvansal ürünlerde kayda değer üretime sahip olmakla birlikte, Türk tarımının rekabet gücünün iyileştirilmesi için genel olarak, Türkiye ve AB arasında bu sektörlerdeki ticaret serbestleştirmesinin, yeniden yapılanma ve modernizasyona ilişkin tedbirlerle desteklenmesi gerekecektir. Bu bağlamda hayvansal ürünler ile ilgili önemli bir unsur, veterinerlik ve gıda güvenliğinin iyileştirilmesi olacaktır.

Türk tarımsal ürünlerinin halihazırda AB’de tercihli muameleden önemli ölçüde yararlanması nedeniyle, katılımın AB’ye yapılan Türk ihracatındaki yakın etkisi, Türkiye’nin temel ihraç kalemleri için muhtemelen sınırlı olacaktır. Diğer taraftan, mevcut sınırlamalar kaldırıldığında Türkiye’ye yapılan AB ihracatı olasılıkla artacaktır. Bu, tercihen katılım öncesi dönemde gerçekleşmelidir. Türkiye’nin katılımının uzun vadede, her iki yöndeki ticarette artışa yol açması beklenebilir.

Türkiye’deki kırsal nüfusun büyük bölümü, geçimlik (“subsistence”) ve yarı-geçimlik (“semisubsistence”) tarım ile uğraşmaktadır. Bu nedenle, rekabet gücünü arttırıcı tedbirlerin yanında kırsal alanlara yönelik ekonomik kalkınma ve çeşitlilik ile alternatif gelir kaynaklarının yaratılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Türk tarımının şu anda kırsal işgücünün çoğunu istihdam etmesi nedeniyle, bu yöndeki çabalar için önemli miktarda kaynağa gerek olacaktır.

Türkiye ile müzakerelerin açılması durumunda, AB Türkiye için, muhtemelen 2007-2013 döneminde SAPARD, PHARE ve ISPA programlarının yerini alacak yeni birleştirilmiş Katılım Öncesi Aracının (“KÖA”) bir parçası olacak bir katılım öncesi kırsal kalkınma aracının oluşturulmasına öncelik vermelidir. Kırsal kalkınma bileşeni SAPARD’da yer alan tedbirlerden bazılarını kapsayabilir (örneğin, üretici gruplarına yönelik destekler, pazarlama ve işlemeye yönelik yatırımlar, vs.) ancak Türkiye ile MDAÜ’ler arasındaki farklılıklar ile katılım öncesinde Türkiye’de ihtiyaç duyulan değişikliklerin boyutu dikkate alındığında, mevcut kırsal kalkınma tedbirlerine ilaveler yapılması ya da bunların yenileriyle değiştirilmesi gerekebilecektir.

Merkezi olmayan idare muhtemelen, SAPARD’da olduğu gibi, ulusal bir yetkili kurumun ve AB’deki gibi bir Ödeme Kuruluşunun oluşturulması anlamına gelecektir. Bu, katılım sonrasında OTP’nin yönetimine ilişkin idari hazırlıklar konusunda Türkiye’ye yardımcı olacaktır.

Bu aşamada daha önce açıklanan istatistiki güçlükler nedeniyle, Türkiye’nin Birliğe katılımıyla birlikte tarım sektöründeki muhtemel harcamaları hesaplamak zordur. Burada, 1999-2001 dönemi için FAO ve EUROSTAT ortalama rakamları kullanılarak, dönemsel ayarlamaları da içine alan (örneğin süt üretimi ve hububat ile ilgili olarak tarihsel ortalamalardan biraz daha yüksek rekolteler kullanılmıştır), kabaca bir tahmin yapılmaktadır. Hesaplamalar, Haziran 2003 Reformu ile bu yıl yapılan 2. Reform’da kararlaştırılan birim başına düşen tutarlara dayanmaktadır.

Hesaplamalar, mevcut Müktesebata göre, veterinerlik tedbirlerine yönelik harcamalar dışarıda tutulduğunda, (her türlü geçiş döneminin ardından yapılacak) doğrudan ödemelerin 8, piyasa tedbirlerinin ise 1 milyar Euro civarında bir maliyete sahip olabileceğini göstermektedir7. 10 yeni Üye Devlete yönelik doğrudan ödemeler (üzerinde mutabakata varılan 10 yıllık geçiş döneminin sona ermesinden sonra) ve piyasa tedbirlerinin (her iki kalem de cari fiyatlar cinsinden ifade 7 AB tüzüklerinde birçok OTP ödeme miktarı nominal değerlerde sabitlendiğinden, bu tahminler bugünkü fiyatlar esas alınarak bulunan miktarları göstermektedir. Eğer herhangi bir geçiş döneminin 2025 yılında biteceği gözönüne alınırsa, bugünün parasıyla o tarihteki doğrudan ödemelerin ve Pazar harcamalarının karşılığı sırasıyla 5,3 milyar ve 660 milyon olacaktır (2004 fiyatlarıyla) (bu konuda bölüm 7’deki bütçe konularına da bakınız). edilmiştir) 6 milyarı doğrudan ödemeler olmak üzere toplam 7 milyar Euro civarında gerçekleşmesi beklenmektedir.

Şu anda FEOGA Garanti Bölümü8 tarafından finanse edilen kırsal kalkınma için, Bulgaristan ve Romanya’ya karşı benimsenen yaklaşımı temel alan bir kademeli geçiş (“phasing-in”) döneminden sonra, Türkiye’ye ayrılacak yıllık miktar 2004 fiyatları ile yaklaşık 2,3 milyar Euro tutarında olacak iken 10 yeni Üye Devlet için ayrılan benzer tutar 2004 fiyatları ile 2 milyar Euro civarındadır. Toplam yapısal fon zarfından Yönlendirme Bölümüne ayrılan pay Üye Devletler tarafından kararlaştırıldığı için, kırsal kalkınmanın FEOGA Yönlendirme Bölümü bileşeniyle ilgili bu aşamada bir tahmin yapılamamaktadır. Türkiye’deki tarım sektörünün önemi ile genel ekonomik kalkınma düzeyi dikkate alındığında, Türkiye için kayda değer bir miktar öngörülebilir.

Veterinerlik

Türkiye’de, hemen hemen tüm salgın ve bulaşıcı hayvan hastalıkları yaygın (endemik) olarak görülmekte olup, hayvan sağlığı alanında Türkiye’deki bu hastalıkların yok edilmesi amacıyla özel önlemler alınmalıdır. Katılım öncesi dönemde, doğudaki komşu ülkeleri de kapsayacak şekilde tedbirlerin alınması için çalışmaların arttırılması gerekmektedir. Bu tedbirlerin uzun bir dönem devam edeceği beklenmelidir. Katılım zamanına bağlı olarak, katılım sonrasında da devam edebilir. Bu tedbirlerin maliyeti yüksek olacaktır. Şap hastalığına karşı alınan tedbirler bu alanda bir model oluşturabilir ve hayvan hastalıklarının eradikasyonu ve içerideki hayvan hareketlerinin sıkı kontrollerinden sorumlu yetkili mercilerin oluşturulmasını da kapsamalıdır. Kuduz hastalığının eradikasyonu için özel önlemlerin alınması da öngörülmelidir. Su ürünleri ve kanatlı alanlarında tedbirlere ihtiyaç olup olmadığı da incelenmelidir.

Canlı hayvan ve hayvansal ürünler topluluk içi ticareti için olan kurallara ilişkin olarak, hayvan sağlığı durumu yeterli olmadığı takdirde, Türkiye’den gelen sevkıyatlar için özel kısıtlayıcı tedbirlerin (koruyucu tedbirler) getirilmesi mümkün olmalıdır. Bu mevcut mevzuat temelinde yapılabilir. Tedbirler zamanla uygun hale getirilebilir ve (etin kemiğinden ayrıştırılması, ısı ile işlem görmüş et ve süt ürünleri talebi gibi) hayvan hastalıklarının eradikasyonu alanında kaydedilen gelişmeye göre şekillendirilebilir.

İç piyasadaki veterinerlik kontrol rejimi, üretim sahasındaki veterinerlik kontrollerinin düzgün ve kapsamlı şekilde yapılmasını gerektirmektedir ve yeterli idari ve laboratuar kapasitesinin oluşturulmasını gerektirmektedir. Özellikle, canlı hayvan ve hayvansal ürünlerde yasaklı maddelerin kontrolü ve kalıntı izlemesinin yanı sıra TSE (bulaşıcı süngerimsi beyin hastalığı) izlemesinin de gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Hayvan sağlığı alanındaki problemler ışığında, Türkiye’den diğer AB üye ülkelerine canlı hayvan ve hayvansal ürünler sevkıyatında özel kuralların getirilmesi icap eder. Bu, Türkiye ve diğer AB üye devletleri arasındaki sınırlarda, özel veteriner kontrolleri şeklindeki düzenlemeleri engellemeyecektir.

Veterinerlik sınır kontrolleri, sınırlı sayıda iyi donanımlı Sınır Kontrol Noktalarını esas almaktadır. Mevcut AB kurallarının uygulanması ve yürütülmesi için önemli oranda çalışmaya 8 2007 yılından sonra Avrupa Tarımsal Garanti ve Yönlendirme Fonu (FEOGA) Garanti ve Yönlendirme bölümünden finanse edilen kırsal kalkınmanın yerine tek bir kırsal kalkınma fonu öngörülmektedir. ihtiyaç vardır. Türkiye’nin doğu sınırlarına ilişkin olarak, mevcut mevzuatın, durumu tüm yönleriyle yeterli oranda dikkate alıp almadığı incelenmelidir (geleneksel yerel sınır ötesi hayvan hareketleri). AB’nin üçüncü ülkelere yönelik ithalat kuralları, Türkiye’ye doğudan, hayvansal ürünlerin özellikle canlı hayvan ticaret akışının çok sınırlı olacağını göstermektedir.

Hayvansal ürün ve gıda işletmelerinde gıda güvenliği ve hijyen konusuna ilişkin olarak, AB’nin yüksek hijyen standartlarını düşürecek tedbirlerin alınması kabul edilemez. Gıda tesislerinin iyileştirilmesi için katılım öncesi dönemde önemli adımlar atılması gerekmektedir. Katılım tarihinde AB gerekliliklerini karşılamayan herhangi bir tesisin geçici bir tedbire tabi tutulmaması halinde kapatılması gerekecektir, bu durumda, yeni katılan on ülkeye uygulanana benzer şekilde, tesisin ürünlerinin diğer AB ülkelerine satışına izin verilmeyecektir.Hayvan refahı konusunda önemli iyileştirmelere gerek olacaktır. Helal et kesimine ilişkin özel koşullar müktesebatta mevcuttur, fakat bu kuralların uyarlanmasına ihtiyaç olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.

Bitki Sağlığı

Laboratuar altyapısı ve analitik kapasitesi de dahil olmak üzere idari kapasiteye ilişkin önemli adımların atılması halinde, Türkiye’nin katılımı bitki sağlığı müktesebatının kabul edilmesi ve uygulanmasında önemli bir sorun yaratmayacaktır.

Zararlı organizmalara ilişkin müktesebat, iç üretimin gözetimini ve üçüncü ülkelerden ithalatın kontrolünü gerektirmektedir. Katılım öncesi dönemde, Bitki Pasaport Sisteminin uygulanması için operatörlerin kaydı da dahil olmak üzere bu yükümlülüklerin üstlenilmesi için önemli adımların atılması gerekmektedir. Sınır Kontrol Noktalarına ilişkin olarak, özellikle doğu sınırlarındakiler olmak üzere, bitkilerin ve bitkisel ürünlerin ticaret akışında tam kontrolün sağlanması gerekmektedir. Bitki koruma ürünlerine ilişkin olarak, Türkiye’nin, ürünlerin piyasaya sürümünün yetkilendirilmesi için önemli çaba gerektiren ön koşullar getiren AB sistemini oluşturması gerekmektedir. Maksimum Kalıntı Limitleri konusunda önemli bir sorun beklenmemektedir. AB ile uyumlu Kalıntı İzleme Sisteminin oluşturulması için önemli oranda kaynak gerekecektir.

Tohum ve üretim materyallerinin pazarlanmasına ilişkin müktesebat, Topluluk için önem taşıyan bitki türlerinin kapsanmasını amaçlamaktadır. Türkiye’nin katılımı ile yeni türlerin ilave edilmesi gerekecektir. Bununla birlikte, gerekli prosedür AB mevzuatında öngörülmektedir. Katılım ile, bitki çeşidi haklarına ilişkin olarak, bitki yetiştiriciliğinde fikri mülkiyet haklarının korunmasına dair Topluluk sistemi otomatik olarak Türkiye’yi de kapsayacak şekilde genişletilecektir. Sistem, hali hazırda, üçüncü ülkelerden yetiştiriciler ve diğer hak sahiplerine açıktır.

Balıkçılık

Türkiye’nin Ortak Balıkçılık Politikasının gerekleriyle uyumlu hale gelmesi için idari kapasitesinin, özellikle kontroller ve denetimler alanlarında olmak üzere güçlendirilmesi gerekmektedir. AB’ye uyumlu balıkçı tekne kaydı ve daha büyük tekneler için tekne izleme sisteminin oluşturulması gerekecektir. Çeşitli idari birimlerin daha iyi koordine olması gerekmektedir. Türkiye, Karadeniz ve Akdeniz dışında balıkçılık yapmadığı için Ortak Balıkçılık Politikasının büyük bölümü Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmemektedir.

Karadeniz’e ilişkin olarak, Topluluğun hali hazırda balıkçılık faaliyeti bulunmamaktadır, bu sebeple, bu alanda Topluluk müktesebatının tamamlanması gerekecektir. Kirliliğin, Karadeniz’deki stokların yeniden oluşturulması için en önemli sorunlardan biri olması sebebiyle, OBP dışında da politikalar da izlenebilecektir.

Değerlendirme

Türkiye’de tarım sektörünün hem ekonomik hem de sosyal yönden büyük önem taşıması ve bütçede yaratacağı büyük etki nedeniyle, tarım, müzakerelerin açılması ile, katılım öncesi hazırlık döneminin en önemli konularından biri olacaktır. Tarımsal ürünlerde koruma oranının göreceli olarak yüksek olması, Türk tarımsal ürünlerinin AB içindeki rekabet edebilirliği açısından önemli bir husus olarak ortaya çıkmaktadır. Katılım sırasında, şok etkilerden kaçınmak için, AB ihracatlarına ticari kısıtlamaların katılım öncesinde aşamalı olarak ortadan kaldırılması ve Türk tarım-gıda sektörlerinin yeniden yapılandırılması ve modernize edilmesi büyük önem taşımaktadır. Türkiye, bazı sektörlerde önemli bir üretim potansiyeline sahip olması nedeniyle, AB tarımında önemli bir rol oynama kapasitesine sahiptir, ancak, Türkiye hali hazırda AB’ye ihracatında önemli bir tercihli sistemden yararlanmakta olduğu için, temel Türk ihraç ürünleri için katılımın AB piyasalarındaki ani etkisi sınırlı kalacaktır.

Kırsal nüfusun büyük bölümünü istihdam eden tarım sektörünün büyük ölçüde geçimlik ve yarı geçimlik çiftçiliğe dayanması sebebiyle katılımın Türkiye’de sosyal etkisi büyük olacaktır. Diğer ekonomik sektörlerin kapasitesi, geçimlik ve yarı geçimlik tarımdan geçen işgücünü, özellikle kırsal alanlarda, hazmedebilmesine bağlıdır.

Tarımsal politikalara ilişkin olarak, Türkiye’de tarımsal reform programı doğru bir adım olmakla birlikte, henüz tamamlanmamıştır. Tarım müktesebatının uygulanması pek çok alanda henüz başlamamış olup, katılım öncesi dönemde, reform doğrudan OTP ihtiyaç ve gerekliliklerine göre yönlendirilmelidir. Katılım öncesi hazırlık döneminde temel hedef tarım sektörünün yeniden yapılandırılması ve modernize edilmesini (özellikle, geçimlik ve yarı geçimlik tarımcılığa ilişkin olarak) ve kırsal alanlarda ekonomik canlandırmayı hedefleyen bir kırsal kalkınma stratejisinin oluşturulması olmalıdır.

Özel geçiş dönemleri ve derogasyonlara ilişkin olarak, tarama süreci gerçekleştirilmeden, şu aşamada nelerin müzakere edilebileceği konusunda bir yorum yapmak zordur. Bu daha çok katılım öncesi dönemde, müktesebatta ne oranda uyumlaştırmanın / yakınlaştırmanın gerçekleştirilebileceğine bağlıdır. Bununla birlikte, temel prensip açıktır: Türkiye müktesebatı daha sonradan uygulayacağı şekliyle kabul etmek zorundadır. Bu, muhtemel olarak, uzun ve katılım sonrasında sınırların muhafaza edilmesi için bir geçiş sürecini de kapsayan, geçiş düzenlemelerini gerektirecektir. Bunun gerekliliği, Türkiye tarafından yerine getirilmesi gereken düzenlemelerin kapsamı göz önüne alındığı takdirde, katılım esnasında ani şoklardan kaçınmak ve hatta bunu kolaylaştırmak için, bu noktada yetersiz gelişme gösterilmesi halinde, kanıtlanmış olacaktır. Bu aynı zamanda, bazı sektörlere ilişkin olarak mevcut AB üye ülkelerindeki korkuların giderilmesi için de yardımcı olabilir.

Veterinerlik alanında, katılım öncesi dönemde, hayvan sağlığını iyileştirme yönünde büyük adımlar atılmalıdır; bununla birlikte, katılımda ciddi problemlerin yaşanması beklenebilir. Katılımdan sonra, Türkiye’den olan canlı hayvan ve hayvansal ürün hareketlerine özel kısıtlamaların getirilmesi beklenebilir. Bu, Türkiye ve diğer üye ülke sınırları arasında özel kontrollerin getirilmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’nin doğu sınırlarındaki kontrollere de özel önem verilmelidir. Gıda güvenliği, halk sağlığı ve hayvan refahı alanlarında da önemli çalışmaların yapılması gereklidir. AB veterinerlik kontrol sisteminin düzgün uygulanması ile Türkiye’nin katılımının AB’ye olumsuz bir etkisi olmayacaktır.

Bitki sağlığı alanında gerekli hazırlıklar yapılırsa, bu alanda önemli bir sorunla karşılaşılması beklenmemektedir. Bununla birlikte, Türkiye’nin doğu sınırlarındaki kontrollere önem verilmesi gerekmektedir. Özellikle, idari ve laboratuar kapasitesinin arttırılmasına ilişkin olarak önemli çalışmaların yapılması gerekmektedir.

Ortak Balıkçılık Politikasına ilişkin olarak, Türkiye katılım öncesi dönemde gerekli hazırlıkları yapabilir. Katılımın AB’ye bu alanda olumsuz bir etkisi olmayacaktır.

Okunma Sayısı: 1617