TEKEL’İN ÖZELLEŞTİRİLMESİNİN ARDINDAN-ŞEKER İŞ DERGİSİ

İSTANBUL ŞUBE ( )
17.08.2009 (Son Güncelleme: 17.08.2009 11:56:23)

Sayı: 114, Mayıs-Temmuz 2009 http://www.sekeris.org.tr/imgs/yaziresimleri/114.pdf

Giriş

Küreselleş(tir)me politikalarının uygulamaya konduğu 1980‘li yıllardan bu yana ülkemizde tarıma hep üvey evlat muamelesi yapıldı. Özellikle gelişmiş ülkelerle kıyaslanarak verimsizlik kavramı ön plana çıkarıldı. Hükümetlerimiz altyapı, tarımsal desteklerin yetersizliği ya da pazarlama kanallarındaki sorunları çözme yoluna gitmedi. Onun yerine tarım ürünlerini dışarıdan almanın daha karlı olduğu, bunları ülkemizde üretmenin ise daha pahalı olduğu hep vurgulandı. Oysa, günümüzde gıda en büyük silah olarak kabul edilmekte, sanayileşmiş ülkeler bile tarım ülkesi olma gayretlerini devam ettirmektedir. Onlar tarımın sanayiye hammadde veren ve sanayinin çıktılarını kullanan önemli bir sektör olduğunun bilincindedir. O nedenledir ki, 2009 yılı için ABD 95 milyar dolar, AB ise 43 milyar avro tarımsal destek bütçesi ayırmıştır.

Türkiye ise önceleri 2009 bütçesi için 5,5 milyar lira tarımsal destek öngörmüş, IMF ile görüşmelerde bu miktar 4 milyar 950 milyon liraya çekilmiştir. Oysa 2006 yılında yürürlüğe girmiş bulunan Tarım Kanunu tarıma ayrılacak desteklerin gayrisafi milli hasılanın %1‘inden daha az olamayacağını belirtir. Buna göre tarıma ayrılması gereken kaynağın en az 11 milyar lira olması gerekirdi. Ancak, bütçeye konan destek, kanunun emrettiğinin yarısı bile olamadı ve milli gelire oranı %0,45‘te kaldı.

Tarımsal desteklerde 2009 yılı için en büyük değişiklik doğrudan gelir desteğinin (DGD) kaldırılması oldu. Bunun yerine mazot ve gübre destekleri artırıldı. Çiftçi 2008 yılında 9,5 milyar liralık mazot kullandı. Bunun 5 milyar 100 milyon lirasını ÖTV ve KDV için ödedi. Oysa 2009 yılı için alacağı mazot desteği 583 milyon lira olacak, mazot için ödediği verginin sadece %11‘dir. Gübre desteği de 737 milyon lira olup birçok ürünün gübre masrafının sadece %4 ila %6‘sına karşılık gelmektedir.

1980 yılından bu yana uygulanan neoliberal politikalar köylünün adeta tarlasından kovulmasına neden oldu, tarım nüfusu hızla azaldı. Tarımın istihdama katkısı 2002 yılında %35 iken bu oran 2008 yılında %22‘ye geriledi. Türkiye artık tarımsal üretimde kendine yeterli olmayan bir konumdadır. Son yıllarda tarımsal dış ticaret büyük açıklar vermektedir. Bu açık 2007 yılında ilk kez bir milyar dolara yaklaştı, 2008 yılında ise 2,4 milyar dolar oldu. Türkiye, kendi çiftçisine layık görmediği parayı yurtdışından gıda alımı için şirketlere çekinmeden vermektedir.

Neoliberal politikaların iplerine dolaşıp kör düğüm olan Türkiye çözümü elde avuçta ne varsa satmakta buldu. Bu kapsamda yazımızda TEKEL örneği incelendi.

TEKEL Alkollü İçkiler San. ve Tic. AŞ‘nin Özelleştirilmesi ve Sonrası

TEKEL, 2001 yılında Özelleştirme Yüksek Kurulu‘nun (ÖYK) 2001/06 sayılı kararıyla özelleştirme kapsam ve programına alındı. ÖYK‘nun 05.02.2002 tarih ve 2002/06 sayılı Kararı ile özelleştirme stratejisi yeniden belirlendi. TEKEL‘in alkollü içkiler bölümü 05.06.2003 tarihinde anonim şirkete dönüştürüldü ve iki gün sonra 07.06.2003 tarihinde ihale için ilana çıkıldı.

TEKEL‘in bağlı ortaklığı Alkollü İçkiler San. ve Tic. AŞ‘nin ihalesi Kasım 2003 tarihinde gerçekleştirildi. 23.12.2003 tarih ve 25325 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanan 2003/85 sayılı ÖYK Kararıyla Nurol-Limak-Özaltın-Tütsab Ortak Girişim Grubu üyelerinin ihale şartnamesi çerçevesinde kuracağı anonim şirkete 292 milyon dolar bedelle satıldı. Bu kapsamda kurulan MEY AŞ‘ye hisse devir işlemleri de 24.02.2004 tarihinde gerçekleştirildi. Böylelikle TEKEL Alkollü İçkiler San. ve Tic. AŞ‘nin özelleştirilmesi ihale ilanına çıkış tarihinden 8 ay sonra tamamlanmış oldu. Devir işleminin üzerinden sadece 2 yıl kadar sonra MEY AŞ bu kez bir Amerikan yatırım şirketi olan Texas Pasific firmasına %90 hissesini 810 milyon dolar bedelle sattı.

ÖİB TEKEL‘den cari hesabını 01.10.2003 tarihi itibarıyla kesmesini istedi. Alkollü İçkiler San. ve Tic. AŞ‘nin 31.12.2003 tarihli bilançosu ve gelir tablosu, bu şirketin özelleştirme sonucu devredildiği 27.02.2004 tarihinden sonra, 10.03.2004 tarihinde ancak çıkartılabildi. Alkollü İçkiler San. ve Tic. AŞ her yıl olduğu gibi özelleştirildiği yıl da ertesi yıl ihtiyacı için üzüm, anason ve alkol gibi parasal tutarı büyük düzeye ulaşan yatırımlar yapmıştı. Ayrıca şirketin devam eden yatırımları nedeniyle hak ediş ödemeleri sürdü.

Cari hesabın ÖİB‘nın talimatı doğrultusunda tasfiye edilmemesi, şirketin faaliyetlerinin TEKEL‘e borç olarak yansıtılmasına neden olmuş ve TEKEL aleyhine zarar oluşturmuştu. Şayet Alkollü İçkiler San. ve Tic. AŞ 27.02.2004 tarihinden iki gün önce MEY AŞ‘ye devredilmiş olsa TEKEL AŞ açısından 11 trilyon liralık borç alıcı tarafından yüklenilmiş olacaktı. Alkollü İçkiler San. ve Tic. AŞ ihaleye çıktığı 05.06.2003 tarihindeki stok hesapları 113,7 trilyon lira iken, devredildiği 27.02.2004 tarihindeki stok hesapları 177,5 trilyona ulaşmıştı.

Yine, Alkollü İçkiler San. ve Tic. AŞ‘nin 2003 yılının ilk 9 aylık faaliyetlerinden elde edilen hasılat 600 milyon dolardır. Bu şirketin 292 milyon dolara satılması ve yukarıdaki örnekler bizlere Alkollü İçkiler San. ve Tic. AŞ‘nin alıcılarına adeta hediye edildiğini göstermektedir.

TEKEL‘in alkollü içkiler bölümünün özelleştirilmesi sonucunda MEY AŞ‘ye 17 fabrika devredildi. 2009 yılına geldiğimizde ise bu fabrikalardan sadece 9 adeti çalışmaktadır. Örneğin Çanakkale Kanyak fabrikası için gereken üzümün üretilmesi için devlet bu yörede kanyak yapımına daha uygun Karasakız çeşidi üzüm bağlarının tesis edilmesini desteklemişti. Özelleştirme sonrasında bu fabrikanın da üretimine diğerleri gibi son verildi. Üzüm üreticilerinin bir kısmı üretimde koptu. Kalanların bir kısmı bağlarını sökerek başka ürünlere yöneldiler, diğerleri ise Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nın teşvikiyle sofralık üzüm bağları tesisine yöneldiler. Ancak, sofralık üzümün pazarlanmasındaki sorunlar nedeniyle bu üreticiler de perişan. Oysa şaraplık üzüm üretimine yönlendirilseler, yörede yaygın şarap üreticiliği dolayısıyla ürünlerini daha kolay pazarlayabileceklerdi. Ne yazık ki devletin yönlendirmesine ne zaman inansalar hep zarar ettiler. Özelleştirmenin en büyük olumsuzlukları üreticilere yansımış oldu.

İhale öncesinde alkollü içkiler bölümünde 3.631 işçi çalışmaktaydı. Hisse devri sırasında MEY AŞ bünyesine 1.700 işçi geçti. 2009 yılında MEY AŞ bünyesinde çalışan işçi sayısı 323‘e kadar geriledi.

Sigara Üretim Biriminin Özelleştirilmesi ve Sonrası

ÖYK‘nun 2001/06 sayılı Kararı ile özelleştirme kapsam ve programına alınan TEKEL‘in sigara bölümünün özelleştirilmesi için de 07.06.2003 tarihinde ihaleye çıkıldı. Hisselerinin %65‘i Japon devletine ait olan Japan Tobacco International (JTI) tarafından verilen 1 milyar 150 milyon dolarlık teklif yetersiz bulunarak ihale 11.11.2003 tarihinde iptal edildi. 2005 yılında yapılan ikinci ihalede ise hiçbir firma teklif vermedi.

AKP hükümeti TEKEL‘in sigara üretim biriminin özelleştirilmesi sürecini 26 Ekim 2007 tarihinde üçüncü kez başlattı. TEKEL‘in sigara bölümüyle ilgili olarak 22.02.2008 tarihinde gerçekleştirilen ihalede en yüksek teklifi veren BAT firmasına 1 milyar 720 milyon dolara satıldı.

TEKEL‘in özelleştirme kapsamına alındığı 2001 yılında 477.829 tütün üreticisi varken, Tütün Kanunu‘nun yürürlüğe girdiği 2002 yılında üretici sayısı 402.899‘a geriledi. Sözleşmeli üretim yapan üretici sayısının 2008 yılında 194.282 kişiye gerilediği Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu verilerinden anlaşılmaktadır. Özelleştirme, tütün üreticileri sayısı yanında tütün alımını da olumsuz etkiledi. 2002 yılında 159.521 ton olan tütün alımı 2008 yılında 74.584 tona geriledi.

TEKEL‘in 2001 yılındaki sigara pazar payı %70 civarında iken 2008 yılında %30‘lara düştü. Sektörün yabancıların rekabetine açılmasından sonra TEKEL‘in kaybettiği pazar payı, özelleştirme programına alındığı süreçte kaybettiğinden çok daha az olmuştu. Tütün Kanunu‘na eklenen geçici maddelerle 2004 yılından itibaren Hazine adına TEKEL sözleşmeli üretim yaptırdı. Ancak artık sigara üretim faaliyetinden tamamıyla çekildiğinden tütün alım ve işleme faaliyetine devam edip etmeyeceği belirsizliğini korumaktadır.

TEKEL‘in özelleştirilmesi üretici sayısındaki gerilemenin yanında TEKEL‘in istihdam yapısını da son derece olumsuz bir şekilde etkiledi. TEKEL bünyesinde 2001 yılında 30.124 işçi çalışırken, önce alkollü içkiler ardından da sigara biriminin özelleştirilmesi sonucunda çalışan işçi sayısı 12 bin civarına geriledi.

Özelleştirme programına alındığında 110 yaprak tütün işyeri, 6 sigara fabrikası, 19 alkollü içki üretim tesisi, 84 pazarlama müdürlüğü, 10 tuz işletmesi, bir kibrit fabrikası, bir ambalaj fabrikası ve bir sung ipek, viskoz fabrikası olan TEKEL, 2009 yılına gelindiğinde 57 yaprak tütün işyeri, 2 tuz işletmesi ve bir ambalaj fabrikası olan işletmeye döndü.

TEKEL‘in sigara bölümünü alan şirket zaten Tokat ve Ballıca‘daki fabrikaları açık tutacağını beyan etmiş ve üretimini bu iki fabrika ile sağlamıştı. Bunlardan yaklaşık 2 bin kişinin çalıştığı Tokat Sigara Fabrikası da geçtiğimiz günlerde kapandı. TEKEL‘in özelleştirilmesi öncesi sayılıları beşyüzü bulan bilim insanları özelleştirme karşıtı imza kampanyası başlatmıştı. Ne yazık ki bu imza kampanyası içinde Tokat Gazi Osman Paşa Üniversitesi‘nden tek bir bilim insanı yer almamıştı. Halkın desteği olmayınca da ülkemizin üretim noktaları teker teker susturuluyor. Oysa TEKEL, işletmelerinin bulunduğu bölgelerde çoğu kez tek sanayi kuruluşu olarak çalışmıştı, sadece işçisine değil, çevre esnafına da ekonomik gelişme fırsatı sunmuştu.

Sonuç

TEKEL‘in hem alkollü içki hem de sigara bölümlerinin özelleştirilmesi ülkemizde yaşanan yabancılaşma hareketine örnektir. Alkollü içki bölümü önce yerli bir firmaya ardından bu firma tarafından Texas Pasific firmasına, sigara bölümü ise doğrudan British American Tobacco (BAT) firmasına satılmıştır.

Her iki bölümün özelleştirilmesinin ortak sonucu üretim birimlerinin kapatılması, bu kurumlarda çalışan işçi sayısının net bir şekilde azalması olmuştur. Ancak önemli diğer bir nokta da bu kurumlara hammadde üreten köylünün de bu özelleştirmelerden etkilenmesi ve mağdur olmasıdır, tarımsal üretimden kopmasıdır.

TEKEL gibi Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ‘de özelleştirmenin kıskacındadır. TEKEL‘in yaşadığı süreçlerin aynısını yaşamaktadır. Tütün ve Şeker Kanunları aynı dönemlerde, aynı zihniyetle, 15 günde 15 kanun kapsamında çıkarılmıştır.

Nasıl ülkemizde Turgut Özallı yıllarla birlikte Amerikan tütünlerinin ekimine ve yabancıların sigara üretimine izin verildiyse, şeker sektöründe de mısırdan nişasta bazlı şeker üretimine tanınan kotanın yüksekliği, buna karşın şeker pancarı üretimine kota getirilmesi ve pancardan şeker üretiminin kısıtlanması büyük bir benzerlik içindedir. Tıpkı ilk yıllarda sınırlarımızdan kaçak sokulan sigaralar gibi şeker kamışından elde edilen şekerler sokulmakta, Başbakan kaçak şekerin istatistiğini istemektedir.

Şeker sanayimizin özelleştirilmesi durumunda da yabancılaşma durumu zaman içinde mutlak surette yaşanacaktır. Ülkemizde üretmektense çok uluslu şirketlere dışarıda oluşan stokların erimesi için pazar gerekmektedir. Ülkemizin kalkınmasına ve istihdama önemli katkılar sunan şeker fabrikalarını çalıştırmaktansa, stoklarındaki şekeri satmak bu şirketlerin asıl amacı olacaktır; tıpkı TEKEL sigara fabrikalarının ve içki fabrikalarının birer ikişer kapatılması gibi!

Türkiye 1980‘li yıllardan beridir neyi var neyi yok satmaktadır. Üretim sektörü yabancıların hakimiyetindedir. Üretim için gerekli finans kaynağını sağlayacak bankalarımız da tamamen yabancılaşmıştır. Siyasilerimizin övündüğü yabancı sermaye yatırımları, sadece mevcut kurumların el değiştirmesi şeklinde cereyan etmektedir. Bu kapsamda özelleştirme de bizlere "Efendim özelleştirdiğimiz şeyleri çuvala koyup da ülkelerine mi götürüyorlar." şeklinde anlatılıyor. Bir bakıma doğru, koca sigara fabrikası çuvala sığamayacak kadar büyük. Ama haksız oldukları kocaman bir yan var; milyarlarca dolarlık gelirler onların halkının refahını artırmak için çuvallarla gidiyor. Bu çuvallardan halkımıza düşen bir şey olmuyor! Türkiye‘nin borcu sürekli artıyor. Demek ki satmak değil üretmek gerekiyor!

Ahmet ATALIK-TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı

Okunma Sayısı: 1337