İSTANBUL ÇEVRE DÜZENİ PLANI'NIN İPTALİ İÇİN DAVA AÇTIK

GENEL MERKEZ ( )
18.12.2009 (Son Güncelleme: 18.12.2009 15:05:42)

 YÜRÜTMENİN DURDURULMASI VE DURUŞMA TALEPLİDİR

İSTANBUL NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİNE

 

DAVACI                                : TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası

                                                  Karanfil Sk.No:28/12 Kızılay/ANKARA 

VEKİLİ                                 : Av.Zühal DÖNMEZ                                                            

DAVALI                                : İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı

KONU                                   : Plana İtirazın zımnen reddi işlemi ile itiraza konu 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı‘nın yürütülmesini durdurulması ve İptali talepleridir.

AÇIKLAMALAR

1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi‘nin 13.02.2009 tarihli toplantısında oy çokluğu ile kabul edilmiş ve 15.06.2009 tarihinde de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından onaylanmıştır (Ek-1). 17.07.2009 tarihinde askıya çıkarılan plana karşı 14.08.2009 tarihinde müvekkil ODA İstanbul Şube Başkanı tarafından itiraz edilmiştir (Ek-2). 17.08.2009 tarihinde askıdan indirilen plana itiraz hiç değerlendirilmemiş ve cevap verilmeyerek reddedilmiştir. Bu nedenle zımnen red  işlemi ile planın iptalini talep etmek gerekmiştir (Ek-3).

İPTAL NEDENLERİ

YETKİ YÖNÜNDEN

3194 sayılı İmar Kanununa göre Çevre düzeni planı; Ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen plandır. 2872 Sayılı Çevre Kanununun 9.maddesine göre1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. 4856 sayılı Çevre Ve Orman Bakanlığı Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanunun 2/h maddesinde ise çevre düzeni plânlarını hazırlamak veya hazırlatmak, onaylamak, uygulanmasını sağlamak Çevre ve Orman Bakanlığının görevleri arasında  sayılmıştır.  Dolayısıyla davalı Belediye Başkanlığının bu planı yapma yetkisi yoktur. Planın yetki yönünden iptali gerekir.

ESAS YÖNÜNDEN

1) Planlar, kapsadıkları alan ve amaçları açısından; "Bölge Planları" ve "İmar Planları", imar planları ise, "Nazım İmar Planları" ve "Uygulama İmar Planları" olarak hazırlanır.

Dava konusu Plan Raporu‘nda (sf. 542), Ana Stratejiler arasında,

"Parçacıl planlama yaklaşımlarının neden olduğu "bütünlüğü bozma" tehlikesinin engellenmesi için uygulanabilir anlayış çerçevesinde bütüncül planlamaya geçilmesi" de sayıldığı halde, görülen odur ki, plan tam da bunun aksi bir yaklaşımla hazırlanmıştır.

            Merkezi hükümet ve yerel yönetim tarafından, bir üst plana dayanmaksızın gündeme getirilmiş olan birçok kentsel dönüşüm projesi ve yatırım kararları,  22.08.2006 tasdik tarihli 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı‘nda yer aldığı gibi, yeni planda da yer almaktadır.

Kent ve insan odaklı olmayıp,  "İstanbul‘un pazarlanması, yerel ve küresel şirketlere rant alanı sunulması" anlayışı temelinde gündeme getirilmiş olan bu gibi  "plansız projeler" ve bunların tetikleyeceği gelişmeler, İstanbul‘un tarihsel, doğal değerlerine zarar verecek ve gereksinimi olan sağlıklı gelişiminin önünde engel teşkil edecektir.

            Galataport, Zeyport, Haydarpaşa, Kartal, v.b., herhangi bir araştırmaya ve  bir üst plana dayanmayan, sadece İstanbul‘un pazarlanmasına yönelik bir yaklaşımın eseri olan   bu kentsel projelerin hiçbir analiz ve sentez çalışmasına ve değerlendirmesine dayanmaksızın kabul edilerek  plana işlenmesi,   ortaya çıkan planı  bir "paylaşım ve pazarlama" bölgesine dönüştürmektedir.

            2) Dava konusu plan, yukarıda değindiğimiz "üstten talimatlı, plansız, sakıncalı projeler"e yeni bir ilave daha getirmiş;  2006 planında konut alanı olan Ataşehir‘in batı yakası,  yeni planda "1. Derece Ticaret ve Hizmet Merkezi" ne dönüştürülmüştür. 2008 yılında, 22.08.2006 tasdik tarihli 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı yürürlükte iken, bölgenin planda "konut alanı" olarak gösterilmiş olması hiç dikkate bile alınmadan,  Ataşehir‘in batı yakası, plan kararları hiçe sayılarak, Başbakan tarafından finans merkezi olarak açıklanmış ve TOKİ tarafından, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planlarda yapılan tadilatlarla, belirli alanlar MİA‘ya (Merkezi İş Alanı) dönüştürülmüştür. Onaylanan yeni 1/100 000 İstanbul Çevre Düzeni Planı‘nda da, bu karara aynen uyularak, bu alan,  konuttan  "1. Derece Ticaret ve Hizmet Merkezi"ne dönüştürülmüştür.

                Böylece, 2006 planında 1.derece Merkez olarak  "Kozyatağı"  gösterilmiş ve Plan Raporu‘nda da böyle tanımlanmışken, yeni planda, bu alan "Kozyatağı- Ataşehir" olarak tanımlanmıştır. Oysa, Batı Ataşehir‘e MİA fonksiyonu getiren 15.02.2008 t.t. 1/5000 ve 1/1000 ölçekli söz konusu plan tadilatlarının iptali için Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi‘nce dava açılmış olup, 1. İdare Mahkemesi, 18.09.2009 tarih ve E: 2009/1312 sayılı kararı ile,  planlar için  "iptal" kararı almıştır. Bu yargı kararının da dikkate alınarak, bu son derece sakıncalı, üstten emir-komuta zinciriyle gelen bu plan kararı düzeltilmeli,  1. Derece Merkez, 22.08.2006 t.t. İstanbul İl Çevre Düzeni Planı‘ndaki biçimde,  Kozyatağı‘na alınmalı, Batı Ataşehir‘in tamamı ise tekrar konut alanına dönüştürülmelidir.    

3) Kentin yaşam kaynaklarının, ormanlarının, içme suyu havzalarının korunması, bunun için kentin kuzeye doğru gelişimini engellenmesinden söz eden plan raporunun aksine, planda kentin kuzeye gelişimine yol açacak plan kararları yer almaktadır.  Bu çerçevede, Ümraniye‘de, hem de 2-B arazisi üzerine MD (Ticaret ve Hizmet Alt Merkezi) kararı getirildiği görülmektedir. Bu alan, 2-B alanı olmasının yanı sıra, Elmalı İçmesuyu Havzası ve orman alanına da komşudur. Bu alana getirilen Alt Merkez fonksiyonu, 2B alanları üzerinde iş merkezlerinin yer almasını yasallaştırmanın yanı sıra,   etrafında yaratacağı çekim alanı ile de, kuzeye doğru gelişimi teşvik ederek, içme suyu havzası ve orman alanlarında yeni yapılaşmalara ve dolayısıyla ciddi tahribata neden olacaktır.

4) İstanbul‘un batı sınırında, Gümüşyaka- Çanta- Değirmenköy bölgesinde, "Gelişme Alanı", "Sanayi Alanı", D (Kentsel ve Bölgesel Donatı Alanı), L (Lojistik Bölge)  ve MD (Alt Merkez) fonksiyonları getirilmiştir. Bu fonksiyonların yer aldığı bölgenin kuzeyi ve güneyinde ise," Tarımsal Niteliği Korunacak Alan"lar yer almaktadır.

Yapılaşmaya açılan bu alanlar 22.08.2006 tasdik tarihli 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı‘nın Sentez paftasında (Doğal Yapı Eşik Sentezi-1) "Mutlak Korunacak Alanlar" olarak gösteriliyordu.  15.06.2009 tasdik tarihli yeni 1/100 000 ölçekli planın "Doğal Eşik Sentezi" paftasında ise, bu alanların  "Mutlak Korunacak Alan" dan çıkartılarak, bir alt derecede,  "Öncelikle korunması Gerekli Doğal Kaynak Alanları" olarak gösterilmiş olduğu görülmektedir.  Sentez paftasında yapılan bu değişikliğin, söz konusu alanları yapılaşmaya açmanın dayanağını oluşturduğu açıktır. Öncelikle, bu alanları yapılaşmaya açmanın dayanağını oluşturan Doğal Yapı Sentezi paftasındaki bu değişiklik düzeltilmeli, alan tekrar "Mutlak Korunacak Alan" statüsüne alınmalı ve gerektiği biçimde, yapılaşmaya açılmak yerine doğal haliyle korunmalıdır.

Yapılaşmaya açılan bu alanların, kuzey ve güneyde yer alan  "Tarımsal Niteliği Korunacak Alan"lar üzerinde de olumsuz gelişmelere neden olacağı düşünüldüğünde,  korunması gereken bu alanları yapılaşmaya açan plan kararlarının ciddi sakıncalarının ve koruma doğrultusunda yapılacak yeni bir düzenlemenin öneminin daha da arttığı açıktır.

            5) Silivri ve Çanta arasında, E-5 altında kalan alanın bir kısmı İTA (İleri Teknoloji Alanı), bir kısmı EBT (Eğitim, Bilişim ve teknoloji Alanı), bir kısmı F ( Fuar Alanı), bir kısmı da D (Kentsel ve Bölgesel Donatı Alanı) olarak gösterilmiştir.  "Doğal Eşik Sentezi" paftasında  "Mutlak Korunması Gerekli Doğal Kaynak Alanları"  olarak görülen bu alanı yapılaşmaya açan plan kararları son derece sakıncalı kararlardır.

6) Dava konusu planda, Silivri‘de, E-5 kuzeyinde, "Tarımsal Niteliği Korunacak Alan" üzerinde,  İstanbul için 3. bir havalimanı kararı getirilmiştir. Bu kararın planlama süreci sonunda oluşmuş bir karar olmadığı açıktır. 22.08. 2006 tasdik tarihli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı‘nda böyle bir plan kararı olmadığı gibi, devam edilen plan çalışmaları sürecinin hiçbir aşamasında da böyle bir ihtiyacın söz konusu edilmediği bilinmektedir.  Bu süreçte önerilen Çorlu Havaalanının sivil havacılığa tahsis edilmesi ve Atatürk, Sabiha Gökçen ve Çorlu Havaalanlarının kapasitelerinin arttırılarak koordineli çalıştırılmaları idi.  Ta ki Ulaştırma Bakanlığı 3. bir havalimanı yapılacağı açıklaması yapana kadar. Yani, yine planlama bütününden uzak biçimde, merkezi hükümet tarafından gündeme getirilen ve  yerel yönetim tarafından da hemen plana işlenen bir yatırım kararı söz konusudur. Plandaki bu yeni havalimanı, korunması gerekli alanları cazibe merkezleri haline getirecek bir konumdadır ve Sabiha Gökçen Havalimanı‘nın Kurtköy ve çevresinde yarattığı olumsuz gelişmelerin ve doğal alanlardaki tahribatın bu alanlarda da tekrarlanmasına neden olacaktır.

            Plan Raporu‘nun "7.8.1.4. havayolu Ulaşım Sistemi" başlıklı bölümünden (Sf.680) edinilen bilgiler de, yeni bir havalimanı ihtiyacının olmadığı, bunun planlama çalışmaları sonucunda varılan bir karar değil, üstten bastırılan bir karar olarak plana işlendiğini göstermektedir.

7)  Planda, Küçükçekmece içme suyu havzası olmaktan çıkarılmış; getirilen plan kararları ile de, havza alanı yeni yapılaşmalara açılmıştır.

            Küçükçekmece, plan raporlarında da vurgulandığı gibi, İstanbul‘un "ekolojik ve biyolojik önem taşıyan doğal yaşam mekanları" arasında yer almaktadır.  Ayrıca, yine raporda da vurgulandığı gibi, "Büyükçekmece ve Küçükçekmece Gölleri aynı zamanda planlama bölgesinin en önemli su toplama havzalarının ve su yüzeylerinin başında gelmektedir".  Havzanın yaklaşık 400 endemik (bu bölgeye özgü) türe sahip olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Bu çerçevede, Küçükçekmece  havzası ve yakın civarı için alınan kararlar son derece sakıncalı, tarihi, kültürel ve doğal  değerler üzerinde geri dönüşü olmayan tahribatlara neden olacak kararlardır.  Bu konuda söylenebilecek en doğru söz, Küçükçekmece havzasının tekrar geri kazanılmasının vazgeçilmez bir zorunluluk olduğudur.

            Plan Raporu‘nun 595.  ve 596. sayfalarında da,  bu konuya değinilerek şöyle denmektedir; " Havzalarla ilgili bir diğer karar da su toplama havzası statüsünden çıkarılmış olsa da, doğal bir lagün olması itibariyle ekolojik öneme sahip bir alan olan Küçükçekmece Gölü ve çevresi ile ilgilidir. ............ Küçükçekmece Gölü‘nün temizlenerek rehabilite edilmesi ve böylece Karadeniz- Marmara denizleri arasındaki ekolojik koridora kaybedilen niteliğinin geri kazandırılması kararı alınmıştır. Ekolojik yapının kentin yerleşik dokusunun içerisine doğru uzanabildiği sınırlı alanlardan biri olan Küçükçekmece Gölü ve çevresinde ekolojik yaşamın yeniden başlayabilmesi için ilgili kurum ve kuruluşların bir araya gelerek gerekli çalışmaların yapılması gerekmektedir." Oysa getirilen plan kararları bu yaklaşımla uyumsuzdur.   

            Küçükçekmece ile Sazlıdere arasında yer alan ve havza sınırlarına dayanan gelişme alanları endişe vericidir. Üstelik, bu gelişme alanlarının 2006 planına göre daha da büyütülmüş olduğu görülmektedir. Bu çerçevede,  kuzeye doğru uzanan  ekolojik koridor  daha da daraltılmıştır.  2006 planında Resneli Çiftliği yeşil alan iken, askıdaki planda bu alan da gelişme alanı olarak yapılaşmaya açılmıştır.

            Küçükçekmece Havza sınırları içinde, Sazlıdere ve Büyükçekmece içme suyu havzası alanları arasında,  her iki havza alanına da komşu biçimde yer alan Hadımköy‘deki Sanayi Alanı için,  Plan Raporu‘nda, alanın mevcut sınırları içerisinde sağlıklaştırılması kararının alındığı ve içme suyu alanlarına yakın olduğundan gerekli önlemlerin alınması gerektiği belirtildiği halde, sağlıklaştırmanın nasıl gerçekleştirileceği ve alınan önlemler belirtilmemiştir. Bu sanayi alanı,  bulunduğu konum itibariyle çok kritik bir alanda yer almaktadır.  Yine Hadımköy‘de, ekolojik koridor üzerinde yer alan bu alanın kuzeyinde ise  Konut Gelişme Alanı yer almaktadır. Bu kararlar kuzeye doğru gelişmenin önlenmesi hedefi ile çelişmekte olup, doğal çevrenin korunması ilkesi ile de çelişmektedir.

            Küçükçekmece havzası ve kuzeye doğru uzanan ekolojik koridor üzerinde getirilen plan kararları, Plan Raporu ile tutarlı hale getirilecek biçimde düzeltilmeli;  "kullanma" içerikli plan kararları kaldırılarak, yerlerine  "koruma"  içerikli plan kararları getirilmelidir. 

            8) Küçükçekmece Gölü kıyısındaki Arkeolojik Sit Alanı ise "Ü" (Üniversite Alanı) olmuştur. 2006 planında Avcılar‘daki mevcut kampus alanı "Ü" (Üniversite Alanı),  gölün batısındaki arkeolojik sit alanının geri kalanının tamamı ise "A" (Arkeolojik Sit Alanı) olarak gösterilmişken, askıdaki yeni planda, sit alanının sahil kesimi  "Kentsel ve Bölgesel Yeşil ve Spor Alanı" olarak gösterilmiş;  arkeolojik sit alanın geri kalan kısmı ise, "Ü" (Üniversite Alanı) olarak  yeni yapılaşmaya açılmıştır. Halen kazıların sürdüğü ve İstanbul‘un tarihini değiştirecek derecede önemli bulguların ortaya çıkarıldığı bu alanın üzerine yeni kullanım kararları getirilerek ciddi tahribatlara neden olacak son derece yanlış ve sakıncalı bir karardır. Bu alan rahatça arkeolojik kazıların yapılabilmesi ve buluntuların sergilenebilmesi için "Arkeolojik Park Alanı" olarak planlanmalı ve korunmalıdır.

            9)  Planın 2 B alanları ile ilgili kararları doğal yapıyı koruma ve yaşatma ilkesine ters düşmekte ve sakıncalar içermektedir.

            2B alanları ile ilgili olarak Plan Raporu‘nun "6.2.4. HEDEFLER VE STRATEJİLER" bölümünde, "Orman Alanlarının ve Barındırdığı Biyolojik Çeşitliliğin Korunması" alt başlığı içinde  ; "Orman içerisinde olmayan, sürdürülebilirlik açısında ormanla bütünleştirilemeyen ve üzerinde yapılaşmanın olduğu 6831 sayılı Orman Kanunu gereği orman vasfını kaybetmiş alanlardaki     yapılaşmaların rehabilite edilmesi" (sayfa 532)   ifadesi yer almakta; raporun  "BÖLÜM 7. PLAN KARARLARI VE GEREKÇELERİ" bölümünde de, "....havza dışında     kalan  orman sınırları dışına çıkarılan alanlar için ise ‘gelişimi ve yoğunluğu denetim altında tutulacak alan‘ kararı verilmiştir." (sf. 584)  denmektedir.  

Oysa planda, içme suyu havzası  dışında kalan  yapılaşmış 2B alanlarına doğrudan "meskun alan" denmiş  olduğu görülmektedir. Örneğin,  Ümraniye‘deki  Alt Merkez‘in batısındaki 2B alanları ve devamı Boğaz‘daki 2B alanları, Aydos orman alanının doğusundaki 2B alanları,  "mevcut alan"  olarak gösterilmiştir. (22.08.2006 tasdik tarihli  1/100 000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı‘nda 2B alanları, üzerlerine kullanım kararları işlenmeyerek gösterilmiş olduğundan, yeni Çevre Düzeni Planı‘nda, 2B alanlarını bularak bu alanlar üzerine getirilen kullanım fonksiyonlarını  tek tek irdeleyebilmek mümkün olmaktadır. )

            Burada, 2B alanlarındaki yerleşmelerin açıkça kabul edildiği, yeni yerleşmelere de olanak sağlandığı;  bunun da ötesinde, Plan Uygulama Hükümleri‘nde de bir bütün olduğu vurgulanan "çevre düzeni planı ve plan raporu‘nun" birbirleriyle çeliştiği  açıkça görülmektedir.

10)  Plan Raporu‘nda (sayfa 572),  "Sürdürülebilirlik kapsamında, ormanlar, su toplama havzaları ve tarım alanlarının korunması 1/100 000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı‘nın önceliklerindendir. Halen işgalle oluşmuş yerleşmelerin su kaynaklarını kullanılamaz hale getirmesi  İstanbul‘un geleceğini tehdit etmektedir. Kapsamlı bir korumanın gerçekleşebilmesi için mekansal önlemler dışında idari yapılanmanın da yeniden düzenlenmesi gerekmektedir."  denmekte ise de, plan kararlarında bu hususun çoğu kez hiç dikkate alınmadığı görülmektedir.

                        Planda, içme suyu havzalarının mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarında yapılaşma getirilmemiş  olup,  Plan Raporu‘nda, planın Ana Stratejileri arasında (sayfa 532), "İçme suyu havzalarının mutlak ve kısa mesafe koruma kuşaklarının yapılaşmadan arındırılması"  da yer almaktadır. Planda, orta ve uzun mesafeli koruma alanlarındaki yapılaşmalar  ise " Havza İçi Rehabilite Edilecek Alan" olarak gösterilmiştir.   Plan raporunda da, planın Ana Stratejiler arasında (sf.532), "İçme suyu havzalarının orta ve uzun mesafedeki yapılaşmaların rehabilite edilmesi" ne yer verilmiş;   ancak, bunun nasıl bir rehabilitasyon olacağına dair hiçbir açıklama getirilmemiştir.  

            2006 planında, bu alanlar için  geçerli Plan Uygulama Hükmü; "9.1.3.3. Havza İçi

            Rehabilite Edilecek Alanlar Havza içinde plansız ve sağlıksız, yasal olmayan yollarla yapılaşmış alanların tasfiyesi, sonradan imar hakkı kazanmış bölgelerin ise sıhhileştirilmesi veya belediye tarafından gösterilecek imar parselleriyle takasının sağlanması ya da havza alanları için 1/25 000 ölçekte belirlenecek koşullara dönüştürülmesi yönünde çözüm yolları geliştirilecek alanlardır." biçiminde iken, yeni planın Plan Uygulama Hükümleri‘nde,

"Havza İçi Rehabilite Edilecek Alanlar

İçme suyu havzalarının "havza içi yapı yasaklı alanlar" dışındaki yapılaşmış alanları kapsamaktadır.

Havza içi rehabilite edilecek alanlardaki nüfus, kullanımlar ve yapılaşma koşulları içme suyu havzalarının korunması ve kontrolüne ilişkin mevzuat göz önünde bulundurularak alt ölçekli planlarda belirlenecektir."  biçiminde değiştirilmiştir.

            Görüleceği üzere, bu plan notu konuyu muğlaklaştırarak, her şeyi "havzaları korumak değil kullanmak" amaçlı İSKİ yönetmeliğine bağlamaktadır. Oysa İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği, orta ve uzun mesafeli koruma alanlarında, bırakın rehabilite etmeyi,  bu kuşaklardaki yapı ve nüfus yoğunluklarını her seferinde daha da artırmakta; ayrıca, bu alanlardaki boş alanlara da yüksek  yapılaşma ve nüfus yoğunlukları getirmektedir.

            1995 yılından bu yana, İSKİ yönetmeliğinde ardı ardına yapılan  değişikliklerle içme suyu havzaları yapılaşmaya açılmış olup, son olarak, 2006 yönetmeliğine açılmış olan dava süreci henüz sonuçlanmadan, bu kez 16 Temmuz 2009 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi‘nde onaylanıp 28 Temmuz 2009 tarihinde Referans Gazete‘sinde yayınlanarak yürürlüğe  girmiştir. Bu yönetmeliğin "İÇMESUYU   HAVZALARINDA YAPILAŞMA İLE İLGİLİ  UYULMASI GEREKEN ESASLAR" başlıklı  6. Maddesinin (e) bendinde, " İmar planlarında orta ve uzun mesafeli koruma alanlarında yer alan konut alanlarında LİSTE-2‘de verilen orta ve uzun mesafeli koruma alanları için ayrı ayrı belirtilen yoğunluk değerleri aşılamaz." denmekte ve Liste-2 ile bu yoğunluklar belirtilmektedir.  Sakıncalı maddelerinin iptali istemiyle Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi ve İnşaat Müh Odası İstanbul Şubesinin yargıya başvurduğu bu yönetmeliğin;

"Daha önceki yönetmeliklerde  havza kuşaklarındaki ifraz ve yapılaşma koşulları ayrı ayrı belirlendiği halde, 2006 yönetmeliğinde bu hükümler kaldırılarak, koruma kuşaklarını  değil de belediyeleri esas alarak  yoğunluk belirlenmesi uygulamasına geçilmiştir.  Bu son derece yanlış ve sakıncalı bir uygulamadır.  Farklı koruma kuşaklarındaki yapılaşma koşullarının,  daha önceki havza yönetmeliklerinde olduğu gibi, ayrı ayrı belirlenmesi gerekirken, bu yapılmamıştır. Yukarıdaki fıkranın (b) bendinin ikinci paragrafında da bu yaklaşımın hakim olduğu görülmektedir. Görüldüğü üzere, 2006 yönetmeliğiyle ilgili açtığımız davada da iptalini talep etmiş olduğumuz bu yaklaşım, 2009 yönetmeliğinde de aynen yer almaktadır. 2009 yönetmeliğinde de, koruma kuşaklarındaki ifraz ve yapılaşma koşullarıyla ilgili hükümler hiç yer almamakta, onun yerine, belediyeleri esas alan bir uygulama getirilmektedir.

Bendin ikinci paragrafında tanımlanan bu uygulama ile, örneğin, 2003 yönetmeliğinde  orta mesafeli koruma alanlarında yoğunluk 10 k/ha. iken, 2009 yönetmeliğinde Liste-2‘de getirilen yoğunlukların 20 k/ha.- 40 kişi/ha. arasında olduğu; uzun mesafeli koruma alanlarında ise, maksimum 25 kişi/ha olan yoğunluğun 150 kişi/ha.‘a kadar çıktığı görülmektedir.

Liste-2 ile, tüm İstanbul il sınırları içinde, yerleşik-boş ayırımı dahi yapılmadan, bu yoğunlukları getirmek çok sakıncalıdır.  Liste-2‘deki yoğunluklar sadece yapılaşmış alanlar için değil, , boş alanlar için de geçerlidir ve bu yönetmelikle, içmesuyu havzalarındaki  boş alanlar, 2006 öncesi İSKİ yönetmeliklerinde getirilen  yapılaşma şartlarının da çok üstünde yoğunluklarla yapılaşmaya açılmaktadır. Bu, içme suyu kaynakları kıt olan ve artık il sınırları dışından su almaya başlamış olan İstanbul için büyük bir tehlike yaratmaktadır."

            Yani, kısacası, İSKİ yönetmeliğini uygulayarak orta ve uzun mesafeli koruma alanlarında rehabilitasyon sağlamak mümkün değildir.

            Ayrıca, bilindiği üzere, içme suyu  havzalarında, çoğu kaçak biçimde oluşmuş,  yoğun bir yapılaşma ve nüfus vardır. Bu alanlarda yapılacak uygulamanın genel çerçevesine karar verilmedikçe, bu plan kararları pek bir şey ifade etmez. Eğer havza alanları gerçekten rehabilite edilecekse, buradaki nüfusun büyük kısmının havza dışına taşınması gerekmektedir.  Planda bu nüfusun nereye ve nasıl gideceği hususu hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Oysa ki İstanbul‘un üst ölçekli planında bu temel sorunlara ilkesel çözümlerin mutlaka getirilmesi gereklidir. Ama, ne planda, ne plan raporunda ve ne de plan notlarında bu konuda uygulanabilir bir yaklaşım, bir karar, bir strateji mevcut  değildir.

 

Ayrıca, planda ayrılan konut gelişme alanları İstanbul‘un artacak nüfusuna göre hesaplanmış olup, bunun dışında, havzalardan transfer edilecek nüfus  düşünülerek ayrılmış bir alan yoktur. Plan  Raporu‘nda ise, içme suyu havzalarındaki  nüfusla ilgili olarak;

"Plan ile yoğun bir nüfus baskısı altında olan su toplama havzalarının nüfusu sabitlenmiştir. 2007 yılı sonu itibariyle 1 090 947 kişinin yaşadığı su toplama havzalarında, önümüzdeki dönemde en fazla 1 090 000  kişinin yaşaması öngörülmektedir. Söz konusu değer üst sınır olup, yerleşme bazındaki nüfuslar,  havzaları mümkün olduğunca yapılaşmadan uzak tutmak, mevcut yapılaşmalarla gelen nüfusu ve nüfus artışını denetlemek  ilkesi doğrultusunda yapılacak alt ölçekli planlarda belirlenecektir." (sayfa 595) denmektedir. Bu çerçevede, Plan Raporu‘nun "7.1.3.YAPI YASAĞI YA DA SINIRLAMA GETİRİLEN DİĞER ALANLAR"  bölümünde, "7.1.3.1. Su Toplama Havza Alanları" alt başlığında (sayfa 590), "Mevcutta yoğun konut ve sanayi yapılaşmasına maruz kalan havzaların rehabilite edilmesi İstanbul‘un en öncelikli konularındandır.";  (sayfa 591‘de) "Tahliye: Havza Yönetim Modeli‘nin tahliye aşamasında; havza içindeki su kalitesi açısından zararlı sanayi tesisleri gibi kullanımların kaldırılması, yapılaşmış alandaki yoğunluğun düşürülmesi ve boşaltılan nüfusun yeni gelişme alanlarına yerleştirilmesi yer almaktadır......"  denmesinin de plan kararlarına hiçbir  biçimde yansımadığı görülmektedir.

            Ayrıca, Planla Plan Raporu arasındaki çelişkiler dışında, Plan Raporu‘nun kendi içinde de birbirleriyle çelişen ve netlik taşımayan ifadeler yer almaktadır. Örneğin; Plan Raporu‘nun "7. PLAN KARARLARI VE GEREKÇELER" bölümünde, "Havza Kullanım Kararları" alt başlığı altında, "Sanayinin havza alanından desantralizasyonunun gerçekleştirilmesi." denirken (sayfa 595), "Havza Yönetim Modeli Önerisi" alt başlığında ise, " Tahliye: .........havza içindeki su kalitesi açısından zararlı sanayi tesisleri gibi kullanımların kaldırılması...."(Sf. 591)  tanımı yer almaktadır. Görüleceği üzere, burada, havza içindeki sanayi alanların tamamının mı yoksa bazılarının mı desantralize edileceği konusunda açık bir belirsizlik ve çelişki  söz konusudur.

11) Plan Uygulama Hükümlerinde, Genel Hükümler arasında, "Marmara Denizi‘nde yapılacak bilimsel araştırmalar (deniz ekosistemi, dip akıntıları v.b)  sonucunda ilgili kurumların görüşleri doğrultusunda günübirlik turizm, rekreasyon, eğlence, festival, toplantı gibi etkinliklere yönelik "sosyal etkinlik adası"  niteliğinde yapay adalar yapılabilir. Bu adaların konumu, büyüklüğü ve  yapılaşma koşulları alt ölçekli planlarda belirlenecektir."  hükmü yer almaktadır.

 

İstanbul‘un doğal yapısını koruyup yaşatmanın planlamada ön kabul olması gerekirken, buna gerekli ciddiyeti göstermeyen bir planlama yaklaşımının, bir de yapay adaları gündeme getirmesi son derece sakıncalı ve tehlikeli bir yaklaşımdır.

              12) Plan Uygulama Hükümleri‘nde, "Doğa Odaklı Turizm Alanları" için  "..........bu alanlarda; otel, motel  ve diğer konaklama tesisleri....... yapılabilir" denilmektedir.

            Doğa Odaklı  Turizm Alanlarında,  bu tür fonksiyonların, üstelik de hiçbir yapılaşma kısıtlaması olmaksızın getirilmesi doğayı korumak değil, yanlış kullanarak tahrip etmek sonucunu doğuracaktır.

            Plan Uygulama Hükümleri‘nde, "Ekolojik Turizm alanları " için ise,  "........ekolojik  turizme yönelik konaklama, yeme- içme v.b aktiviteler; çevresel değerler ve yerel mimari özellikleri  dikkate alınarak, köy yerleşmeleri içinde öncelikle mevcut yapılar kullanılacaktır."  denmekte, böylelikle, mevcut yapılar dışında da, hiçbir yapılaşma kısıtlaması getirilmeksizin,  yeni konaklama tesisleri yapımına izin verilmektedir.

          "Doğa Odaklı Turizm Alanları"  ile "Ekolojik Turizm Alanları" nın, orman alanları, içme suyu havza alanları ve tarımsal niteliği korunacak  alanlar  üzerinde yer aldığı düşünüldüğünde, bu kararların getireceği yapılaşmaların sakıncası daha da açık görülmektedir.   Bu Plan Uygulama Hükümleri  doğayı korumayı değil, kullanmayı ön plana alan yaklaşımlarıyla, yapı yasaklı alanları da yapılaşmaya açmaktadır.

              13) Planda, orman alanları ve tarımsal niteliği korunacak alanlar üzerinde  "Ekolojik Tarım Alanı (ETA)"   yer almaktadır.    Plan Raporu‘nda (sayfa 533), "Tarım topraklarının tarım dışı amaçla kullanımının engellenmesi"  plan hedefleri arasında sayıldığı halde, Plan Uygulama  Hükümleri‘nde,  Ekolojik Tarım  Alanları (ETA) için, "Bu alanlarda başlatılacak  olan ekolojik tarım faaliyetleri ile birlikte ekolojik turizm faaliyetleri de geliştirilebilecektir." hükmü getirilmiştir.  Plan Uygulama Hükümleri‘nde ise, Ekolojik Turizm alanları için, "........ekolojik  turizme yönelik konaklama, yeme- içme v.b aktiviteler; çevresel değerler ve yerel mimari özellikleri  dikkate alınarak, köy yerleşmeleri içinde öncelikle mevcut yapılar kullanılacaktır." denmekte, böylelikle, mevcut yapılar dışında da, hiçbir yapılaşma kısıtlaması getirilmeksizin,  yeni konaklama tesisleri yapımına izin verilmektedir.

            Bu durumda, "Ekolojik Tarım Alanı"  fonksiyonunun,   tarım alanları ve orman alanlarını turizm amaçlı yapılaşmaya açmanın bir aracı olarak kullanılabilmesinin yolu açılmaktadır.  Bu hüküm, bu alanlarda turizmin gelişmesini teşvik edecek  ve buna bağlı olarak doğal çevrenin geri dönüşü olmayacak biçimde zarar görmesine sebep olacaktır.

Plan Uygulama Hükümleri‘nde, ayrıca,"tarımsal niteliği korunacak alanlar" için de  , "....uygun yerlerde tarım turizminin(agro-turizm)  geliştirilmesi teşvik edilecektir." hükmü getirilmiştir.  "Tarım Turizmi "tanımının neleri kapsadığı ve bu ad altında hangi fonksiyonların yer alacağı net biçimde belirtilmeden böylesi bir plan hükmü getirmek tarım topraklarında turizm baskısına ve yapılaşmaya yol açabilecektir. 

            14) Planda, " Kentsel ve Kırsal Yerleşim Alanları" başlığı altında,  2006 planında  mevcut olmayan yeni bir lejant,  " Gelişimi ve Yoğunluğu Denetim Altında Tutulacak Alan" lejantı getirilmiş olup;  bu lejantla,  korunması gerekli doğal alanlarda yeni yapılaşmaların yolu açılmıştır.   Bu alanların çoğu, ağırlıklı olarak kentin kuzeyinde, doğal yapısı korunması gerekli boş alanlarda  yer almaktadır. Örneğin, Anadolu Yakasında, Karadeniz Sahil kesiminde Riva‘da ve Sahilköy- Doğancalı- Alacalı bandında;  Alemdağ ve Reşadiye‘de, Ömerli  ve Koçullu‘da  getirilen "Gelişimi ve Yoğunluğu Denetim Altında Tutulacak Alan"da  bu açıkça görülmektedir. Bu alanların tamamının, Doğal Eşik Sentezi paftasında "Önemli Ekolojik Alanlar" olarak gösterilmiş  olduğu göz önüne alınırsa, korunması gerekli ve zorunlu olan bu alanların yapılaşmaya açılmasının ne kadar sakıncalı olduğu açıktır. Bu alanlar, Plan Raporu‘nda çokça değinilen "kentin kuzeye doğru gelişmesinin önlenmesi" vurgulamasına da  açıkça aykırıdır ve bu örnek bile, tek başına, Plan ile plan Raporu arasındaki açık çelişkiyi gözler önüne sermektedir. Kentin gelişimine damga vuracak bu derece önemli kararların , plan ilke ve kabullerini yok sayarak plana işlenmiş olması, planın ciddiyeti konusunda tekrar düşünmeyi zorunlu kılmaktadır.  

            Bu arada vurgulanması gereken bir nokta da, " Gelişimi ve Yoğunluğu Denetim Altında Tutulacak Alan" ların en büyüğü olan Riva‘daki  alana ilişkin kararın, planlama süreci sonunda varılan bir plan kararı değil, "plansız bir proje" nin üstten gelen dayatma ile plana aynen işlenerek yasallık kazandırılması çabasının bir ürünü olduğudur.  Bu proje, o tarihte yürürlükte olan 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı‘nda böyle bir plan kararı mevcut olmamasına karşın, İstanbul Büyükşehir Belediye  Başkanı tarafından,  23.01.2008 tarihli basın toplantısı ile, "Riva Yerleşimi Kültür- Turizm- Sağlık- Spor Köyü Özel Proje Alanı"  adı altında kamuoyuna tanıtılmış; ardından da, 15.06.2009 tasdik tarihli 1/100 000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı‘na işlettirilmiştir. 

            15) Karadeniz kıyısında, Şile, Ağva ve Riva, Doğal Eşik Sentezi paftasında "Önemli Ekolojik Alanlar" lejantı ile gösterilmiştir. Planda ise, Şile ve Ağva‘ya  "gelişme alanı", Riva‘ya ise yat limanı ( marina) kararları getirilmiştir.

            Bu plan kararları  söz konusu  "Önemli Ekolojik Alanlar" ın  korunmasında olumsuz etkisi olacak,  yeni yapılaşmaları teşvik edecektir. Bu kararlar, ayrıca, Plan Raporu‘nda, " Kentin ağırlıkla kuzeyinde yer alan ekolojik kaynaklara yönelik eğilim gösteren kent gelişiminin önlenmesi" biçiminde vurgulanan  Ana Strateji‘ye de aykırıdır.

            16) 2006 tarihli planda sit alanları, "1. ve 2. Derece Arkeolojik Sit Alanları, 3. Derece Arkeolojik Sit Alanları, Tarihi Sit Alanları, Kentsel Sit Alanları, Doğal Sit Alanları,  Tarihi Doğal Sit Alanları, Doğal Kentsel Sit Alanları, Tarihi Kentsel Sit Alanları" biçiminde ayrı ayrı gösterilmiş olduğu halde, askıdaki yeni planda bunun yapılmadığı görülmektedir.   Bu  eksiklik giderilerek planda  sit alanları türlerine göre ayrı ayrı gösterilmeli ve bu alanlara yönelik gerekli koruma kararları özellikle belirtilmelidir.    

            17)  Planda, 22.08.2006 tasdik tarihli  plandan  farklı olarak,  orman alanları, içme suyu havzalarının yapı yasaklı mutlak ve kısa mesafeli koruma alanları, korunacak tarım alanları dahil,  planın bir çok bölgesine " D (Kentsel ve Bölgesel Donatı Alanı)"  lejantı getirilmiştir. Plan Uygulama Hükümleri‘nde, Kentsel ve Bölgesel Donatı Alanları, "Kentin yerleşik dokusuna ve gelişme alanlarına hizmet verecek her türlü sosyal donatı (ilk, orta, yüksek öğretim v.b. eğitim tesisleri, sağlık tesisleri, sosyal ve kültürel tesisler v.s.) ve teknik altyapı alanlarının yer alabileceği alanlardır."  biçiminde tanımlanmaktadır.

            Aynı Plan Uygulama Hükmü‘nde, planda getirilen bazı D (Kentsel ve Bölgesel Donatı Alanları) nın  fonksiyonları da tanımlanmıştır. Örneğin, Tuzla- Aydınlı‘da "sebze- meyve hali", Silivri- Beyciler köyünün güneyinde,  "yanıcı ve parlayıcı madde depoları", Gürpınar ve Ambarlı Limanı‘nın doğusunda "su ürünleri hali"  gibi. Burada dikkat edilirse, L (Lojistik Bölgeler) olarak tariflenen bazı fonksiyonların D (Kentsel ve Bölgesel Donatı Alanı olarak) gösterilen bölgelere de getirildikleri görülmektedir. Plan Uygulama Hükümleri‘nin" L (Lojistik Bölgeler )" tanımında, "antrepo ve depolar ile haller" de yer almaktadır. Bu çerçevede, Kentsel ve Bölgesel Donatı Alanları (D)  ile Lojistik Bölgeler  (L) tanımlarındaki bu karmaşa da ortadan kaldırılmalı; neyin Kentsel  ve Bölgesel Donatı, neyin Lojistik tanımına girdiği netleştirilmelidir.

            Ayrıca, görüldüğü üzere, D (Kentsel ve Bölgesel Donatı Alanları) tanımı  içinde  Üniversite Alanları ile Sağlık Alanları da sayılmaktadır.  Halbuki planda ayrıca Ü (Üniversite) ve SP (Sağlık Parkı) lejantları da yer almaktadır.  2006 planında da Üniversite Alanları ile  Sağlık Alanları  lejanları  bulunmakta olup, Kentsel ve Bölgesel Donatı Alanları diye çok genel ve neredeyse her fonksiyonu barındıran bir lejant yoktu.  Lejantın bu derece genelleştirilmesi, sakıncalı bir plan  kararıdır. Bir donatı alanının  gelmesinin sakıncalı olmadığı bir alana, başka bir donatı alanının gelmesi son derece sakıncalı olabilir.  Bu nedenle, planda, Üniversite ve Hastaneler ayrıca belirtilmeli, donatı alanı tanımı içinde ayrıca yer almamalıdırlar. Getirilecek diğer  Kentsel ve Bölgesel Donatı Alanları da fonksiyonları net biçimde tanımlanarak   plana işlenmelidir. Ayrıca, ilk ve orta eğitimin  kentsel ve bölgesel ölçekte değil, yerel  ölçekte eğitim kurumları  olduğu ve   Plan Raporu‘nda, yerel donatı alanlarının alt ölçekli planlarda belirleneceğinin  vurgulandığı da göz ardı edilmemelidir.

            Planda,   kentin kuzeyinde, içme suyu havzalarında, orman alanlarında, korunacak tarım alanlarında, ekolojik alanlarda, bir çok D lejantı görülmektedir. Yerleşmenin  de bulunmadığı bu alanlara getirilen D kararları, planın ana gelişme stratejisinin aksine, doğal kaynaklarda tahribat yaratabilecek ve kentin kuzeye doğru gelişimini körükleyecek sonuçlar yaratabilecektir. Bu alanlara gelecek fonksiyon da belli olmadığında, bu tehlike daha da artmaktadır. 

            "- Anadolu Yakasında;

Ömerli İçme Suyu Havzası‘ndaki 2 adet D( Kentsel ve Bölgesel Donatı Alanı) ;  İsaköy Barajı havzası  ve orman sınırında, tarımsal niteliği korunacak alan üzerindeki D;

Ömerli İçme suyu  havzasında- Tepeören‘de  "Havza İçi Rehabilite Edilecek Alan" lejantlı konut alanı üzerine getirilmiş olan D; 

Ömerli‘de  etrafı tümüyle orman alanları ile çevrili  D;

İsaköy Baraj Gölü‘nün kuzeydoğusunda, orman alanı sınırında, tarımsal niteliği korunacak alan üzerinde yer alan D;

            -- Avrupa yakasında ise,

Karadeniz kıyısında, Kısırkaya  ve Gümüşdere‘de, yan yana  yer alan iki 2 adet D;

Büyükçekmece içmesuyu havzasında, Çatalca‘nın doğusunda, Tarımsal Niteliği Korunacak Alan ile Doğal ve Kırsal Karekteri Korunacak Alan  üzerindeki D;

Selimpaşa- Ortaköy‘ün kuzeybatısında, Doğal ve Kırsal Karekteri Korunacak Alan üzerindeki  D;  

Batı sınırında, orman alanı ve Tarımsal Niteliği Korunacak Alan üzerindeki  D;

Kentin kuzeyinde, Yassıören‘de, Sazlıdere ve Terkos baraj havzası arasında, "Tarımsal Karekteri Korunacak Alan"  üzerindeki D  alanları,"

bu çerçevede dikkati çeken ve kesinlikle kaldırılması gereken alanlardır.

            18) Kıyı Rehabilite Alanları olarak planlanan Gümüşdere- Yeniköy arasındaki kıyı alanları için Plan Raporu‘nda  "turizm ihtiyaçlarına yönelik    değerlendirilecektir." denmesi bu alanların ve yakındaki orman alanlarının turizmden olumsuz etkilenmesine neden olacaktır.

"Kıyı Rehabilite Alanları" başlıklı Plan Uygulama Hükmü‘nde,

 "Madencilik, taş ocağı gibi insan müdahaleleri sonucunda tahribat gören ve bütüncül bir planlama yaklaşımı ile ele alınacak alanlardır.

Bu alanlar, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri dikkate alınarak, öncelikle doğal değerleri geri kazandırılarak rehabilite edilecek alanlar olup; alan içerisinde doğaya duyarlı rekreasyon ve turizm faaliyetleri, turizm faaliyetlerine yönelik konaklama birimleri ve alan içerisinde belirlenecek uygun yerlerde film platoları gibi kullanımlar yer alabilir." denmektedir.

Ancak bu başlık altında ele alınan alanların hemen tamamı devlet ormanlarının sınırları içindedir ve  bu alanlarda,  turizme yönelik konaklama birimleri ve film platoları gibi kullanımlar, 6831 sayılı Orman Kanunu‘nun yapılaşma yasağı getiren 17. maddesine de aykırıdır. Kıyı Rehabilite Alanları‘nın orman dışında kalan bölümü de, orman ile deniz arasında kalan kıyı bantı olup, yukarıda belirtilen fonksiyonlar, hem kıyılarda, hem de orman alanlarında ciddi tahribatlara neden olacaktır.  

            19)  Plan Raporu‘nda, aralarında Silivri‘nin de bulunduğu kimi ilçelerin yer altı suyu yönünden zengin ve su kalitesinin yüksek olduğu, yer altı suyu havzalarının mümkün olduğunca yapılandırmadan arındırılması gerektiği belirtilmesine karşın, Silivri‘nin mevcut nüfusunun planda getirilen fonksiyonlarla yaklaşık 12 kat artırılması hedeflenmektedir. Bu durum İstanbul‘un en zengin yer altı su kaynaklarına sahip Silivri‘de bu kaynakların kirlenmesine yol açacaktır. Plan kararı ile Plan Raporu arasındaki bu tür çelişkiler giderilmeli;  bu çerçevede,  yer altı su havzalarının  bulunduğu alanlardaki plan kararları,   bu havzaları koruma  temelinde,  gözden geçirilmelidir. 

            20) Plan Uygulama Hükümleri‘nde, gelişme alanları içinde küçük sanayi sitelerinin de  yer alabileceği vurgulanmaktadır. Gelişme Alanları lejantının  yerleşim alanları ile ilgili olduğu göz önüne alındığında,  bu plan notu  konut gelişme alanları ile küçük sanayi alanlarının yan yana gelişebileceği bir tablonun ortaya çıkmasına ve  küçük sanayinin    kontrolsüz gelişmesine neden olacaktır.  Gelişme alanları içinde istenen her yere küçük sanayi sitesi yapılabilmesine olanak sağlayan bu sakıncalı yaklaşımdan kesinlikle  vazgeçilmeli; eğer planda yeni küçük sanayi siteleri yer alması düşünülüyorsa,  bunların  yerleri net olarak belirlenmeli  ve gösterilmelidir.  

            21) Lojistik Alan tanımı içinde bir çok fonksiyonu barındırmakta, yer aldığı bölgeye göre, bu fonksiyonlardan bir kısmı sakıncalı, bir kısmı ise sakıncasız olabilmektedir. Lojistik Bölgelere gelecek bazı lojistik fonksiyonların ciddi tehlike  ve sakınca yaratma riski vardır.  Örneğin, Plan Uygulama Hükümleri‘nin Lojistik Bölgeler tanımında yer alan "antrepo ve depolar" yanıcı ve parlayıcı madde depolarını da kapsadığından, yer seçimi hayati önem taşımaktadır. Ayrıca,  bu alanlara gelebilecek lojistik fonksiyonlar, kendileri kirletici olmasa bile, bir çekim merkezi oluşturarak, çevrelerine  o bölgede yer almaması gereken fonksiyonları da çekebilir,   kentin korunması gereken alanları üzerinde yapılaşma baskısı oluşmasına da neden olabilirler.

            Kısacası, planda Lojistik Bölgelere  hangi lojistik faaliyetlerin gelebileceğinin ayrımının yapılmamış olması sakıncalı gelişmelere konu olabilecektir.

            22) Plan Raporu‘nda, Plan Raporu‘nun "7. PLAN KARARLARI VE GEREKÇELERİ" bölümünde,  "7.7.6. KENTSEL VE BÖLGESEL YEŞİL ALAN VE SPOR ALANLARI"  başlığı altında,  " Genelde büyük kentsel hizmet alanlarıyla mekansal olarak ilişkilendirilmiş olan bu koridorların içinde yeşil alanlar olabileceği gibi, kentsel hizmet alanları ve günübirlik turistik tesisler de yer alabilecektir. " ifadesi yer almaktadır (sayfa 662).

Planda " Kentsel ve Bölgesel Yeşil Alan ve Spor  Alanı" olarak gösterilmiş alanların, Plan Raporu ile "kentsel hizmet alanları ve günübirlik turistik tesisler" olarak kullanıma, dolayısıyla bu tür tesislerin gerektirdiği yapılaşmaya açılması, ne imar hukuku, ne plan tekniği, ne de planlama ilkeleri ile bağdaşmayan, son derece yanlış, hatalı ve sakıncalı bir yaklaşımdır.   Bu alanlar ancak ve ancak planda gösterilen fonksiyonları ile, yani sadece  Yeşil Alan ve Spor  Alanı  olarak kullanılabilir. Kentsel Hizmet Alanı ve Günübirlik Turizm fonksiyonları ise, planda bu amaçla ayrılmış alanlarda yer alabilirler. Plan ile Plan Raporu  arasındaki çelişkiler yumağının halkalarından sedece biri olan bu çelişkinin de,  Plan ile Plan Raporu arasındaki uyumu sağlamak amacıyla yapılması zorunlu olan çalışma sırasında ele alınması kesinlikle gereklidir.

            23) Orman sınırları dışına çıkarılacak alanlardan orman sınırları içinde olanlar, planda "Ağaçlandırılarak Ormanla Ekolojik Olarak Bütünleştirilecek Alan" olarak gösterilmiştir. Ancak, Plan Uygulama Hükümleri‘nde, bu alanlar için, "....tarım, fidanlık, günübirlik rekreasyon alanı, ihtiyaç duyulan kamuya ait diğer sosyal/teknik altyapı alanları olarak ya da koruma alanlarının veya afet riski taşıyan alanların rehabilite edilmesine/iyileştirilmesine yönelik kentsel çalışmalar için 1/25 000 ölçekli İstanbul Nazım İmar Planı‘nda değerlendirilebilir." denmesi bu konuda açık bir çelişkiyi sergilemekte;  orman alanı içinde kalan ve  plan  kararı gereği  ağaçlandırılarak ormanla bütünleştirilecek  bir  alanın,  planla bütünlük içinde olması gerekli  Plan Uygulama Hükmü ile yapılaşmaya açılacağı anlamına gelmektedir. Burada da görüleceği  üzere, plan kararlarına aykırı bir "Plan Uygulama Hükümleri" manzumesinin tümüyle gözden  geçirilerek düzeltilmesi ve bu çok ciddi sakıncaların giderilmesi çok açık bir zorunluluktur.

            Temel kararları ve öngörüleriyle ciddi  sakıncalar taşıyan, şehircilik ve planlama ilkelerine ve kamu yararına açıkça aykırı  olan 1/100 000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı, telafisi olanaksız sonuçlara yol açmadan, bir an önce iptal edilerek yürürlükten kaldırılmalı; İstanbul‘un kent kültürünü, tarihini ve geleceğini tehlikeye atmayan, kıyıların, ormanların, içmesuyu havzalarının,  tarım alanlarının korunmasını içeren, doğal ortamların sürdürülebilirliğini sağlayan, plan kararlarının üstten dayatmalarla değil, analiz ve sentez çalışmalarının sonuçlarına dayanarak alındığı,  bilimsel ve planlama ilkelerine uygun bir planlama süreci başlatılarak, gerçek bir Çevre Düzeni Planı  hazırlanmalıdır.  

            MENFAAT İLİŞKİSİ

Müvekkil Oda, kaynağını Anayasadan alan kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olup, üyelerinin tüm toplumsal, ekonomik ve mesleki sorunları ile doğrudan ilgilenmekle yükümlüdür. Ayrıca ülkemizin tarımsal kaynaklarının, topraklarının korunması için gereken her türlü girişimde bulunmakla yükümlüdür.

7472 Sayılı Ziraat Yüksek Mühendisliği Hakkında Kanun, Ziraat Yüksek Mühendislerinin toprak muhafazasına ilişkin hizmet ve faaliyetlerde bulunmaya yetkili olduklarını düzenlemiştir. Ziraat Mühendislerinin Görev Ve Yetkilerine İlişkin Tüzükte, toprak ve su muhafazasının toprak bilimi alanında öğrenim görmüş ziraat mühendisleri tarafından yapılacağı, hükmü yer almaktadır. 06.04.2005 Tarih, 25778 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Ziraat Mühendisleri Odası Ana Yönetmeliğinin 6.maddesine göre de; Ülke tarımı ve tarımsal üretim kaynaklarının korunması, geliştirilmesi, işletilmesi ve verimli kılınması, kırsal nüfusun toplumsal ve ekonomik kalkınmasının sağlanması, kırsal ve tarımsal gelişime yönelik strateji, politika, program ve proje oluşturulması çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla her türlü girişim ve etkinlikte bulunmak, Odanın amaç ve görevleri arasında  sayılmıştır. Bu bağlamda müvekkil ODA tarım topraklarının kaybına neden olacak her türlü düzenlemenin karşısındadır.

HUKUKİ NEDENLER          : Anayasa, İYUK, Çevre Kanunu, İmar Kanunu, Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 7472 Sayılı K.,  Ziraat   Mühendislerinin  Görev ve Yetkilerine İlişkin Tüzük, Yönetmelikler, İlgili tüm  mevzuat.

SONUÇ ve İSTEM               : Plana İtirazın zımnen reddi işlemi ile itiraza konu 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı‘nın yürütülmesinin durdurulması ve İptaline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini  saygı ile arz ve talep ederiz. 

Av.Zühal DÖNMEZ

Davacı Vekili

 

 

ALTINCI DAİRE

2001

6248

2000

5692

10/12/2001

 

KARAR METNİ

İMAR PLANINA KARŞI BIR AYLIK ASKI SÜRESI IÇINDE VE ASKI SÜRESININ SON GÜNÜNÜ IZLEYEN GÜNDEN ITIBAREN 60 GÜNLÜK YASAL IDARI DAVA AÇMA SÜRESI IÇERISINDE ITIRAZDA BULUNULABILECEĞI VE DAVA AÇMA SÜRESININ HESAPLANMASI HK.<
Temyiz İsteminde Bulunan :Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı
Karşı Taraf :1-... Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Vekili:Av. ...
2-... Belediye Başkanlığı
Vekili:Av. ...
İstemin Özeti :... İdare Mahkemesinin ... günlü,... sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu öne sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmaların Özeti:Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbiri bulumadığından usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Leyla Kodakoğlu‘nun Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Tülin Özgenç‘in Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.maddesinin 1.fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle idare mahkemesi kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
Dava, ..., ... pafta, ... parsel sayılı taşınmazı belediye hizmet alanı olarak belirleyen 1/1000 ölçekli uygulama imar planının onaylanmasına ilişkin ... günlü, ... sayılı ... Belediye Meclisi kararının ve 1/5000 ölçekli nazım imar planında değişiklik yapılmasına ilişkin ... günlü, 19 sayılı ... Büyükşehir Belediye Meclisi kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, dosyanın incelenmesinden, dava konusu imar planı değişikliklerinin 3.6.1998-3.7.1998 günleri arasında askıya çıkartıldığı, askı süresi içinde ... gününde tebliğ edilen .. günlü, .. sayılı ... Büyükşehir Belediye Başkanlığı yazısı ile de parselde plan tadilatı yapıldığının davacı idareye bildirildiği, bu planlara karşı askı süresi içinde itirazda bulunulmadığı,askı süresinden sonra ... günlü,... sayılı dilekçe ile plan tadilatlarına karşı itirazda bulunulduğu ve itirazın reddedilmesine ilişkin işlemin ... gününde tebliğ edilmesi üzerine ... gününde bu davanın açıldığı anlaşıldığından, dava konusu planlara karşı askı süresi içinde itirazda bulunulmadığından, son ilan tarihini izleyen günden itibaren 60 günlük yasal idari dava açma süresi geçirildikten sonra açılan davada süreaşımı bulunduğu gerekçesiyle, davanın 2577 sayılı Yasanın 15/1-b maddesi uyarınca reddine karar verilmiş; bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Dava Açma Süresi" başlıklı 7. maddesinde dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve İdare Mahkemelerinde altmış gün olduğu; İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı; yine aynı Yasanın "Üst Makamlara Başvurma" başlıklı 11. maddesinde, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurunun işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, Altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı kurala bağlanmıştır.
Özel Kanun olan 3194 sayılı İmar Kanununun, "Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması" başlıklı 8. maddesinin (b) bendinde ise, "İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tesbit edilen ilan yerlerinde bir ay süre ile ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye Başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde incelenerek kesin karara bağlar" kuralı yer almaktadır.
Anılan maddelerin birlikte değerlendirilmesinden, imar planlarına karşı, 2577 sayılı Yasanın 11. maddesi kapsamında başvuru için, özel bir Kanun olan 3194 sayılı Yasanın 8/b maddesi ile özel bir itiraz süresi getirildiği anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında, imar planlarına karşı, bir aylık askı süresi içinde 2577 sayılı Yasanın 11. maddesi kapsamında başvuruda bulunulması ve bu başvuruya idari dava açma süresinin başlangıç tarihi olan son ilan tarihini izleyen günden itibaren 60 gün içinde cevap verilmeyerek isteğin reddedilmiş sayılması halinde, bu tarihi takip eden 60 günlük dava açma süresi içinde veya son ilan tarihini izleyen günden itibaren 60 gün içinde cevap verilmek suretiyle isteğin reddedilmesi halinde bu cevap tarihini izleyen günden itibaren 60 günlük dava açma süresi içinde idari dava açılabileceği gibi; planlara karşı askı süresinin son gününü izleyen günden itibaren 60 günlük yasal idari dava açma süresi içinde 2577 sayılı Yasanın 11.maddesi kapsamında başvuruda bulunulması halinde ise, işlemeye başlayan idari dava açma süresinin duracağı ve 60 gün içinde cevap verilmemesi halinde istek reddedilmiş sayılacağından, 60 günlük yasal idari dava açma süresinin kaldığı yerden işlemeye başlayacağı, bu sürenin son gününe kadar cevap verilmesi halinde ise bu tarihi izleyen günden itibaren yine kalan sürenin işlemeye başlayacağı ve toplam olarak 60 günlük bu süre içinde idari dava açılabileceği sonucuna varılmaktadır.
Uyuşmazlık konusu olayda ise, 3.6.1998-3.7.1998 günleri arasında askıda kalan planlara karşı askı süresinin son gününü izleyen günden itibaren 60 günlük yasal idari dava açma süresi içinde ... günlü dilekçe ile itirazda bulunulduğu ve 60 günlük süre içinde itirazın reddedildiğinin ... gününde davacıya bildirilmesi üzerine, kaldığı yerden işlemeye başlayan 60 günlük yasal idari dava açma süresi içinde ... gününde bu davanın açıldığı anlaşıldığından, davanın süreaşımı nedeniyle reddi yolundaki idare mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle ... İdare Mahkemesinin ... günlü, ... sayılı kararının BOZULMASINA 10.12.2001 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
K A R Ş I O Y :İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği oyu ile Daire kararına katılmıyoruz.
(YÖ/ŞGK)

PLANIN ASKIYA ÇIKIŞ TARİHİ   :  17.07.2009

PLANIN ASKIDAN İNME TARİHİ : 17.08.2009

PLANA İTİRAZ TARİHİ                 : 14.08.2009

ZIMNİ RED TARİHİ                        : 13.10.2009

Okunma Sayısı: 2185