ATALIK: İTHAL ETTE HORMON RİSKİ VAR, FİYATLARI KALICI DÜŞÜRMEZ, YERLİ ET ÜRETİMİ GÜÇLENMELİ - EURACTIV

İSTANBUL ŞUBE ( )
22.09.2010 (Son Güncelleme: 23.09.2010 12:20:28)

Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık (Resim), son karkas et ithali konusunda Euractiv.com.tr'nin sorularını yanıtladı. Atalık donmuş ette tüketici için hormon riskine dikkat çekti. Atalık uzun vadede et fiyatının düşmesi için mutlaka yerli hayvancılığın güçlenmesi gerektiğini belirtti. Meraların canlanmasını, Et Balık'ın düzenleyici görev üstlenmesini ve süt üreticisinin teşvikini istedi. AB'de tarıma destek yüz de 40 dolayında iken Türkiye'de yüzde 2 olmasının vahim çelişkisine dikkat çekti.

Euractiv.com.tr

Son karkas et ithali konusunda Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık ile bir söyleşi yaptık.

İşte sorular ve Ahmet Atalık‘ın yanıtları:

-Et fiyatlarındaki yükseliş hep spekülatörlere bağlandı. Bu tespit doğru çıktı mı?

AHMET ATALIK: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nın yeniden yapılandırılması çerçevesinde 1984 yılında Hayvancılığı Geliştirme Genel Müdürlüğü kapatıldı, piyasayı düzenleyen devlet kurumları olan Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu ve YEMSAN 1993-2000 yılları arasında özelleştirilerek üretim birimlerinin hemen hepsi kapatıldı. Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü‘nün başında bir mimar görev yapıyor ve görevi damızlık materyali ile tohumluk üretmek olan pek çok tarım işletmesinin üzerine turistik tesis yapılmak üzere imar planları yapılmaya çalışılıyor. Doğudaki meralarımızdan terör faaliyetleri nedeniyle yasaklanmış olduklarından yararlanılamıyor. Batıdaki meralarımız ise 20 yıllık ot bedeli gibi komik gerekçelerle başka kullanımlara tahsis edilerek daraltılıyor. Hayvancılığımızı hızla yok oluşa götüren tüm bu olumsuzluklar ne yazık ki görülmek istenmedi ve piyasada yaşanan et sıkıntısı ısrarla ve çok yanlış bir tespitle spekülatörlere bağlandı.

-Son karkas et ithaline izin konusunda ne düşünüyorsunuz?

A. ATALIK: Gerçekte hayvan yokluğundan kaynaklı et fiyatlarındaki yükselmeyi önleyebilmek amacıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Et ve Balık Kurumu (sekiz kombinası devletin elinde kaldı) aracılığıyla kasaplık canlı hayvan ve besi hayvanı ithal etme yolunu seçti, son olarak da taze soğutulmuş ve dondurulmuş karkas et ithaline izin verildi.

Dondurulmuş etlerin görünüşleri kasap vitrininde tüketicinin tercih edeceği bir şekilde değildir, sümüksü bir görünüm alırlar. Bu etler ancak hazır yemek üreten fabrikalarda ve askeriye gibi yemeğin görmediğiniz bir yerde pişip önünüze geldiği tüketimin toplu olduğu yerlerde kullanılabilir. Dondurulmuş etler 10-15 yıl saklanabilirken, soğutulmuş etlerde bu süre iki hafta kadardır. Soğutulmuş etlerin bu nedenle yakın ülkelerden ithal edilmesi gerekir.

Her ne şekilde getirilirse getirilsin karkas et ithalinde çok önemli bir sorun önümüze çıkıyor. Canlı hayvanların kanlarında hormon tespiti daha kolay yapılmakla birlikte karkas etin kanı akacağından ve dondurulmuş ya da soğutulmuş geleceğinden hormon tespiti çok daha zorlaşmakta ve uzun bir süreçte tespit edilebilmektedir. Kamuoyunda genellikle sebze ve meyvelerdeki hormon konuşulur, ancak çok daha tehlikelisi hayvanlarda hormon kullanımıdır ve insanı doğrudan olumsuz yönde etkiler.

-AB ülkelerinin de ithalat listesine alınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

ATALIK: Bu da ilginç bir konu. Zira, Türkiye 1996 yılından bu yana Deli Dana Hastalığı nedeniyle AB‘den canlı hayvan ve et ithalatı yapmamaktadır. Buna karşılık, Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde 1998 yılında yürürlüğe giren 1/98 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı‘na göre ülkemiz yılda 19 bin ton kırmızı et ve 3 bin ton da besi hayvanı alma taahhüdünde bulundu. Geçen süre içinde AB‘den 264 bin ton et ve hayvan alacağımız birikmiş durumda. Türkiye canlı hayvan ve et alımına girişince, hele hele Sırbistan‘dan dahi hayvan alımına başlayınca, tabi ki AB bize biriken ve almamız gereken etleri hatırlattı.

AB ülkelerinde zaman zaman Deli Dana Hastalığı gözükmektedir. Bu hastalığı taşıyan eti tüketen canlılara, insan dahil olmak üzere hastalık geçebilmektedir. Süngerimsi Beyin Hastalığı da denen ve canlılara göre de değişik isimlerle adlandırılan bu hastalıkta beyin bir sünger gibi delikli görünüm almakta ve ölümle sonuçlanmaktadır. Hayvan ithalatında ülkemize yeni hastalıkların girmesi bir yana hormonlu etin ya da Deli Dana Hastalığının girmesi çok daha önemli konulardır.

-Karkas et ithalatı tüketiciye bir ucuzluk ve avantaj getirir mi?

ATALIK: Karkas et dondurulmuş gelirse doğrudan tüketici tarafından kasaptan alınamayacağından, bu tür etler yemek fabrikalarının et ihtiyacını karşılama bakımından bir fayda sağlayabilir. Bugün hayvansal üretimi tükenme noktasına gelmiş Türkiye‘de sürekli dışarıdan hayvan ya da et alımı tüketici açısından çözüm değildir. Bazı illerimizde belki çok az bir miktarda ve çok kısa süreli fiyatta bir düşme görülebilir, ancak hemen sonrasında fiyatlar yine tırmanmaya başlar. Yurtiçinde hayvansal üretimimiz artırılamadığı sürece tüketicinin ucuz et yeme olanağı yoktur. İthal et alımı tüketiciye sürekli hormon ve Deli Dana Hastalığı korkusu yaşatır ve bu korku nedeniyle de tüketicinin ithal et tüketimine yöneleceğini zannetmiyorum.

AB vatandaşları yılda ortalama 75 kg kırmızı et tüketirken, bizim vatandaşımız ne yazık ki ancak 7 kg tüketebilmektedir. Bu da özellikle beyin gelişimini etkilemektedir.

-Et üreticilerine nasıl yansır?

ATALIK: İster canlı hayvan isterse de karkas et getirilsin bu durum üreticiye kesinlikle olumsuz yansır. İthalatta özel sektör de işin içine sokuldu. Bu kapsamda karkas et ithalinde uygulanan %225 gümrük vergisi oranı %30‘a, kasaplık hayvan ithalindeki %135 vergi oranı %30‘a küçükbaş hayvan ithalinde uygulanan %135‘lik oran da %20‘ye çekildi.

Dolayısıyla özel sektör için gümrük vergileri de düşürülerek güzel bir para kazanma sahası açıldı. Özel sektör bu durumun sürekliliğini devam ettirmek için sürekli hükümetle temas halinde kalacaktır.

Girmeye çalıştığımız ama uygulamalarını örnek almadığımız AB‘de bir üretim alanında herhangi bir olumsuzluk yaşandığında o ürün ithal edilmek yerine tarımsal destekler artırılarak üretimde yeterlilik sağlanır, gümrük vergileri ise öyle hemen indirilmez. Üreticisine zarar verecek hiçbir uygulamaya girmez.

-Türkiye‘de et üretimi hakkında daha önce de görüş belirttiniz.

Ancak bugüne kadar üretimi geliştirici yönde adımlar yetersiz kalıyor?

ATALIK: Bakın, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1 Ağustos 2010‘dan geçerli olmak üzere büyükbaş hayvan besiciliği yapacaklara 2,3 milyon TL, büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine yatırım yapacaklara da 7,5 milyon TL sıfır faizli kredi sağlıyor.

Bu krediler 7 yılda geri ödenecek. Ayrıca doğu ve güneydoğu için %40‘ı hibe hayvancılık destekleri veriliyor. Bu krediler alınıyor, ama hayvan bulunamıyor. Ayrıca, dışarıdan yapılan her canlı hayvan ya da karkas et ithali, bu yatırımları baltalıyor, hayvancılık gelişmiyor. İthalat, sağlanan kredilerin heba olması yanında ülkemizin döviz stoklarını da geriletiyor.

-Somut olarak en az üç maddede sizce acilen neler yapılmalı?

ATALI: - Meralarımız ıslah edilmeli ve kullanımları teşvik edilmelidir.

            - Et ve Balık Kurumu ithalatla görevlendirilen bir kurum olmaktan çıkarılmalı, piyasayı düzenleyen müdahale kurumuna dönüştürülmelidir.

            - Üreticinin eline geçen süt fiyatlarının düşüklüğü nedeniyle hayvanların kesime gönderilmesidir bugün bu yaşanan sıkıntıların sebebi. Hayvancılığın gelişmesi için süt üreticisinin eline makul bir ücretin geçmesi garanti altına alınmalıdır.

            - İster et isterse de süt üretiminde olsun, arz ve talep dengesinin oluşturulması ve fiyat istikrarının sağlanarak üreticinin kazanması tüketicinin ise bu ürünleri daha ucuza tüketebilmesi için tıpkı AB‘de olduğu gibi ürünler kooperatifler tarafından işlenerek tüketiciye doğrudan ulaştıracak sistem tesis edilmelidir. Aracılar minimuma indirilmelidir.

            - Dışarıdan hayvan ve et ithalatı yerine Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü‘ne bağlı tarım işletmeleri damızlık hayvan üretimine ağırlık vermeli, ülkemizin bu alandaki ihtiyacını karşılayacak şekilde donatılmalıdırlar.

            - En önemlisi de tarıma verilen destekler artırılmalıdır. AB bütçesinin %40‘ını tarımsal üretim için kullanırken, bizde bu oran %2‘yi geçmemektedir.

Okunma Sayısı: 1048