TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI 43. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

GENEL MERKEZ ( )
11.03.2012 (Son Güncelleme: 11.03.2012 11:07:48)

 TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI

43. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU

SONUÇ BİLDİRGESİ

11.3.2012

 

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 43. Dönem Olağan Genel Kurulu 10-11 Mart 2012 tarihinde 26 şube ve il temsilciliklerinden 500`e yakın delegenin katılımıyla Ankara`da gerçekleştirilmiştir.

Genel Kurulda aşağıdaki belirtilen temel sonuçların kamuoyu ile paylaşılması gerekli görülmüştür.

1980`li yıllardan bu yana Türkiye`de uygulanan neo-liberal politikaların yanı sıra 2000`li yılların başından beri sürdürülen IMF - Dünya Bankası patentli yapısal uyum programlarının, tarımda yarattığı kaçınılmaz son, bu sektörün tahribi olmuştur. Sektörde büyüme gerilemiş, tarım girdileri bakımından, yabancı sermayeye bağımlılık artmış, sulama yatırımları gerilemiş, ekilen alanlar azalmış, tarımda istihdam düşmüştür. Mısır, çeltik ve ayçiçeği dışında tüm tarla ürünlerinin üretimi gerilemiştir.

Uygulanan politikalarla özellikle SEK, ET BALIK KURUMU, YEM-SAN gibi tarımsal kitlerin özelleştirilmesi ile son 30 yılda hayvan varlığı 85 milyondan 38 milyona düşmüş, et üretimi azalmıştır. Politikaların yıkıcı etkisi, 2010 yılında hayvancılıkta açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Et fiyatlarındaki artışları ithalatla kontrol etmeye, hayvancılığı ithalatla terbiye etmeye karar veren iktidar, Et ve Balık Kurumu (EBK) tarafından kasaplık canlı sığır ithal edilmesine olanak sağlamıştır. Cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez kurbanlık hayvanlar ithal edilmiştir. 2011 yılı sonu itibarıyla bu ürünlere ödenen döviz miktarı, hayvancılığa ayrılan destek miktarını ikiye katlayarak, 2 milyar doları bulmuştur.

Özelleştirilmelerin üretimin düşmesi ve yurtdışına bağımlılığın artması anlamına geldiği görülmeli, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.`nin özelleştirilmesinden vazgeçilmelidir. AB`nin yapısında bizim tarımsal KİT`lerimizin karşılığı sayılabilecek "müdahale kurumları" bulunurken, bizim tarımsal KİT`lerimizin özelleştirilmesi son derece yanlıştır.

Aynı süreçte Türkiye`nin tarım ürünleri dış ticaretinde de büyük değişimler olmuş; tarımda kendine yetebilen Türkiye, bu özelliğini yitirerek, net ithalatçı konumuna gelmiştir. 2011 yılında tarım ürünleri dış ticaretinde ihracat 15 milyar dolara, ithalat 17.3 milyar dolara ulaşmış, 2.3 milyar dolar açık verilmiştir.

2006 yılında çıkarılan Tarım Kanunu`na göre; tarımsal destekleme programları için bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın en az yüzde 1‘i kadar olmak zorundadır. Ancak bu kanunun çıkışından sonraki 6 yılda tarımsal destekleme için ayrılan kaynak sürekli olarak belirlenenin yarısı kadar olmuştur. 2012 yılı dahil çiftçinin 28 milyar TL alacağı birikmiştir.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı`nın görevleri arasından kooperatifçiliğin desteklenmesi çıkarılırken, pilot uygulamalarla başlatılacak olan "Hudutsuz Ürün Köy Projesi" ile köylerin bir şirket ya da kooperatif halinde tek bir kurumsal yapıya dönüştürülmek istenmesi kamu yararına değildir. Bunun sonucu, köylerin şirketleşerek çokuluslu şirketlerin egemenliğine girmesi, tarımın kapitalistleşmesi, gıda egemenliğinin ortadan kalkmasıdır.

Son yıllarda enerji üretimi adı altında ülkemizin tüm akarsuları üzerinde HES`ler inşa edilmeye başlanmıştır. Gerçekte suların ticarileştirilmesi anlamına gelen 4628 sayılı Su Kullanım Yasası ile 1500 civarında EPDK`dan lisans almış HES projesi hızla inşa edilmektedir. Para kazanma hırsı ile bir an önce bitirilmeye çalışılan HES`ler doğayı tahrip etmenin yanında Adana Kozan örneğinde olduğu gibi insan hayatına da mal olmaktadır.

TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri alt komisyonunda görüşülmekte olan 2B Yasa Tasarısı ile sadece 2B arazileri değil, hazineye ait tarım arazilerinin de satışa çıkarılması hedeflenmektedir. Siyasal iktidarın hedefi bu arazileri yerli ve yabancı yatırımcılara satmak, özellikle henüz yapılaşmamış ve tarımsal amaçlarla da kullanılmayan yaklaşık 3 milyon dönüm 2B arazisinde yeni rant alanları yaratmaktır.

2005 yılında 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu‘nun yürürlüğe girmesi olumlu yönde atılmış önemli bir adımdır. Ancak; yasa içeriğindeki yetersizlikler, bu yasanın uygulanmasını sağlayacak ek mevzuatın tam olarak yürürlüğe girmemesi, hepsinden önemlisi bu yasanın uygulanmasını sağlayacak bir uzman kuruluşun oluşturulmaması nedeni ile uygulamada yasa  amacına ulaşamamaktadır. Yasanın 13. maddesinde yer alan, tarım  arazilerinin  amaç dışı  kullanılmasına  olanak  veren   istisnalar, yasanın amacı ile çelişmektedir. Yasanın adı ve amacı; toprağın ve özellikle tarım toprağının korunması olduğu halde, 13. madde ile olası her durumda tarım arazileri amaç dışı  kullanıma  açılmaktadır. 

Kırsal kesimde sosyal yapı hızla çözülmektedir. Son 10 yılda 2 milyona yakın nüfus tarımı terk etmiş tarımda şirketleşme, sermaye birikimi ve arazi temerküzü ülkemiz tarımsal yapısının en önemli üstünlüğü olan aile işletmeciliğini hızla tasfiye emekte, yoksulluk kırsalda derinleşmekte, tarımda iş gücünün en önemli kaynağı olan kırsal kadın emeği sömürüsü daha da ağırlaşmaktadır. Köyler yaşlı nüfusa terk edilmektedir.

Tarımda desteklerin yetersizliği, mazot gübre gibi temel girdilerdeki ağır vergi yükleri yanında girdi-ürün fiyat paritesindeki ürün fiyatları aleyhine gelişmeler nedeniyle tarım sektöründen tarım dışı sektörlere vahşice kaynak aktarma süreçleri kırsalda gelir yetersizliğine yol açarak çiftçi aileleri için tarımı yapılabilir bir ekonomik faaliyet olmaktan çıkarmaktadır. Sektördeki bu gelişmeler mesleğimizin saygınlığını ve istihdam olanaklarını da olumsuz etkilemektedir.

Laik demokratik cumhuriyetin ve insan haklarına dayalı hukuk devletinin çökertilerek, çağdışı karanlık senaryoların ülkenin yönetimine egemen olmasına yönelik çabalara karşı, Atatürk devrimlerinin ve ilkelerinin korunup savunulması bağlamında hiçbir ödün verilmeden gereken duyarlılık ve sorumluluk gösterilecektir.

Mevcut AKP hükümetinin, toplumun tüm kesimlerinin görüş ve önerilerini almadan her türlü demokratik tutum ve kamusal yarar anlayışından uzak, "yaptım oldu" tutumuyla çıkardığı kanun hükmündeki kararnameler, küresel şirketler ve onların yerli uzantılarının, ülkemizin doğal varlıkları üzerinden yeni rantlar sağlamalarına hizmet edecek niteliktedir.

Kamu yararı ve toplumsal sorumluluğu her zaman ön planda tutan ve bilimin rehberliğini kendisine ilke edinen TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası tüm örgütü ile bugüne kadar izlediği mücadele çizgisini korumak ve sürdürmekte kararlıdır. Bu çerçevede tüm dostları ve paydaşları da odamız yanında mücadeleye çağırmaktadır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Genel Kurulu

Okunma Sayısı: 773