HASATTÜRK GAZETESİ: TARIMDA ÇÖZÜM BEKLEYEN SORUNLAR- 30 ARALIK 2021

GENEL MERKEZ ( )
30.12.2021 (Son Güncelleme: 30.12.2021 10:23:29)

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “Üretim için zorunlu olan ve dışarıya bağımlı tarımsal girdi fiyatları enflasyonun üstünde olurken, tarımsal ürünlerin tarladaki fiyatı enflasyonun altında, marketteki fiyatı enflasyonun üstünde kalmakta, üreten çiftçi para kazanamamakta, tüketiciler ise pahalı gıda tüketmektedir. Tarım alanlarının, tarımsal üretimin, çiftçi sayısının, kırsal alan nüfusunun sürekli düştüğü bu süreçte, en büyük pay; aracılara ve sözleşmeli tarımla çiftçiyi taşeronu olarak kullanan büyük şirketler, zincir marketler ve ithalatçı firmalara gitmektedir. Çiftçilerimizin örgütlenme sorunu sürmekte, demokratik özerk güçlü üretici ve tüketici kooperatifleri yeterince desteklenmemektedir. Çiftçilerin yakıcı sorunlarını çözmek için kırsal alanları geliştirecek, ülkemiz gerçeği olan küçük aile işletmeciliğini destekleyecek, çiftçilerimizin refah düzeyini artırma kadar sosyal hayatın daha fazla içinde yer almasını sağlayacak somut önlemler ivedilikle alınmalıdır” dedi.
 
2020 yılından beri içinde bulunduğumuz pandemi koşullarına ek olarak 2021 yılında yaşanan ciddi iklim krizi, tarım ve gıda sektörünü arz, talep, stok ve fiyat dengesi açılarından dünyada ve ülkemizde olumsuz etkilemekte olduğunu söyleyen TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “Pandemi koşullarında ülkelerin sınırlarını kapatması, ulaşımın ve işgücü dolaşımının kısıtlanması, gıda tedarik zincirindeki kırılmalar, artan lojistik maliyetleri, ihracatçı ülkelerin korumacı politikaları, ithalatçı ülkelerin stok alımları, küresel ticarette kota ve kısıtlama uygulamaları ile yaygınlaşan spekülatif hareketler fiyat dengesini bozmuş, azalan üretim ve artan gıda fiyatları tarımsal emtiayı tüm dünyada getirisi yüksek bir yatırım aracına dönüştürmüştür. Bu süreçte üreticinin alandan çekilmesi hızlanırken sektör dışı piyasa aktörleri sektörü daha fazla etkiler hale gelmiştir.
Pandeminin ilk dönemlerinde talep düşüşüne bağlı olarak fazla artmayan petrol, doğalgaz ve elektrik dahil küresel enerji fiyatlarının üretime bağlı artan talep nedeniyle son dönemlerde %80’ler düzeyine yükselmesi, mazot ve gübre başta olmak üzere temel girdilerdeki aşırı artışa neden olmuş, bu durum tarımsal üretim ve gıda sektöründe ciddi sıkıntı yaratmıştır.
 
Tüm dünyada COVID-19’un ilk çıktığı günlerden bugüne kadar geçen sürede tarımın ve gıdanın yaşamsal önemi herkes tarafından kabul edilirken, tarım ve gıda sektörü ulusal güvenlik sorunu olarak görülmüş, ek ekonomik tarımsal destek paketleri ile korumacı politikalar uygulamaya konularak sektörün tümüyle serbest piyasaya bırakılamayacak kadar önemli ve stratejik bir sektör olduğu anlaşılmıştır. Ülkemizde ise somut korumacı politikaların yaşama geçirilmemesi üreticilerimiz ve tüketicilerimiz açısından yaşanan sorunların artmasına neden olmaktadır” dedi.
 
2021 yılında pandemiden kaynaklı yaşanan riskler ve belirsizliklere ek olarak küresel iklim değişikliği nedeniyle oluşan gıda arz açığı eklenince, FAO Küresel Fiyat Endeksi’nin son 10 yılın zirvesine çıktığını ifade eden Suiçmez, “OECD ortalaması %4,5 iken, ülkemizde gıda enflasyonu TÜİK’e göre Kasım 2021’de %27 artmıştır. Halkımızın yaşadığı gıda enflasyonunun çok daha yüksek olduğu, üreticinin ve tüketicinin birlikte kaybettiği bir dönemi yaşamaktayız. Oysa, ülkemizin en büyük gücü, her türlü olumsuzluğa karşın, halâ tarımsal üretim potansiyelimizdir. Ülkemizin tarım sektöründe sahip olduğu potansiyeli en iyi biçimde değerlendirmesi, kendine yeterlilik konusunda daha etkin politikalar üretmesi ve yaşama geçirmesi, özellikle böyle kriz dönemlerinden gerekli çıkış noktasıdır” diye konuştu.
 
Ülkemizde tarımın yapısal ve altyapısal sorunlarını çözecek bütüncül ve planlı kamucu tarım politikalarının yaşama geçirilememesinin temel sorun olduğunu vurgulayan Suiçmez, “1980’li yıllarda ülkemizde tarımda da uygulanmaya başlanan ve günümüzde de devam eden tarımsal KİT’leri özelleştiren, kamu kurumlarını işlevsizleştiren, tarımsal destekleri azaltan, küçük üreticiyi büyük şirketler karşısında korumasız bırakan, alanı tümüyle özel sektörün insafına terk eden, girdilerde ve ürünlerde dışarıya bağımlılığı artıran neoliberal tarım politikaları, buğday dahil kendimize yeterli olduğumuz pek çok üründe çok ciddi sorunlar yaşamamıza neden olmaktadır. Mevcut iktidarın üretim ekonomisi yerine rant ve faiz ekonomisini tercih etmesi, kendimize yeterlilik oranını artırma yerine dışa bağımlılığa odaklanmasının ana nedeni yönetim kadrolarının ideolojik ve politik tercihleridir” şeklinde konuştu.
 
Temel tarımsal ürünlerde kendine yeterlilik sorunu yaşayan ve dışa bağımlı hale gelen ülkemizde, tarım sektörünün genel ekonomideki ağırlığının her geçen yıl azaldığını hatırlatan Suiçmez, “Ülkemizde tarımın milli gelire ve istihdama katkısı azalırken, çiftçinin yıllardır devletten alacağı büyümekte, yeterince desteklenmeyen çiftçi faizli kredilere başvurmakta, borç batağında üretim araçlarını satmaktadır. Sulama ve arazi toplulaştırma çalışmalarında ciddi yatırımlar yapılmazken, tarım dışı amaçlı arazi kayıpları dışında çiftçilerimiz son 20 yılda 4 milyon hektardan fazla tarım arazisini ekmekten vazgeçmiş, desteklerden yararlanmak için gerekli olan Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı çiftçi sayısı 2,8 milyondan 1,8 milyona düşmüştür. Bu rakamlar yaklaşık 1 milyon çiftçinin son derece yetersiz olan tarım desteğini bile almayı bırakarak üretim alanından çekildiğini göstermektedir. Yetersiz ve zamanında ödenmeyen destekler yanında, girdi maliyetlerinin düşürülmesine yönelik somut önlemlerin alınmaması üretim maliyetlerini artırırken, gıda enflasyonu üzerinden üreticinin ürün satış fiyatlarının baskılanması üretimin devamlılığını olumsuz etkilemektedir. Gerek üretim alanlarının daralması ve gerekse çiftçi sayısındaki düşüş, tarımda bir üretim sorunu olduğunu açıkça göstermektedir” dedi.
 
2021 yılının ülkemiz tarım ve gıda sektörü açısından çok olumsuz bir yıl, bir kriz yılı olduğunu söyleyen Suiçmez, “Genel ekonomik kriz, döviz artışı ve TL’nin değerinin azalması, küresel enerji krizinin yurtdışına bağlı temel girdilere yüksek fiyat olarak yansıması, tarımsal destekleme bütçesindeki yetersiz artışlar ve geç ödemeler, kuraklık etkisi ve girdi kullanımı azalması nedeniyle rekoltelerdeki ciddi düşüşler ve kendimize yeterliliğin azalması, gıda arz açığının daha yüksek fiyatlarla sürekli dışalım yoluyla giderilmeye çalışılması, artan gıda enflasyonu, tüketici gelir düzeyinin yetersizliğine bağlı talep azalışının yaşandığı 2021 yılında, TÜİK’e göre Gayrisafi Yurt İçi Hasıla 3. çeyreğinde tarım sektörü %5,9 küçüldü. Pandemi sürecinde 2020 yılı 3. çeyreğinde tarımda %6,7 büyüme yaşanmasına karşın, 2021 yılında tarımın küçülmesi; kendimize yeterli olabileceğimiz buğday, arpa, nohut, mercimek gibi ürünlerde de azalan rekolte nedeniyle gıda arz açığımızın artması, girdilerde ve ürünlerde dışarıya bağımlılığımızın artması sonucunu doğuracaktır. Bu kısır döngünün aşılmasının yolu; tarımın doğaya bağlı olduğunun gerçeğinden yola çıkarak mutlaka korunması, desteklerin zamanında ve yeterli miktarda verilmesi, girdi maliyetlerinin somut önlemlerle düşürülmesi, küçük çiftçinin önünü görüp ekim dikim yapabilmesi için tarımsal kredilerin uygun faiz oranıyla çiftçiye verilmesinden geçmektedir. Buna karşın 2021 yılı tarımda desteklerin artırılmayıp aslında azalması ülkemizde tarım sektörünün gözden çıkarıldığı açıkça göstermektedir” diye konuştu.
 
Suiçmez, “TÜİK tarafından Kasım 2021’de TÜFE’nin %21,31, Gıda TÜFE’nin %27,11, Yİ-ÜFE’nin %54,62, Gıda-ÜFE’nin %39,8, Tarımsal Girdi Fiyat Endeksinin Eylül 2021’de %27,79 olarak açıklandığı süreçte, ÜFE ile TÜFE arasındaki makasın artması gelecek aylarda maliyet artışının raflardaki fiyatlara artışı olarak yansımaktadır. 2022 yılı Yeniden Değerleme Oranı %36,2 olarak belirlenmişken, Tarım ve Orman Bakanlığı 2022 yılı destekleme bütçesi ise %12,5 artışla 22,9 milyar TL’den 25,8 milyar TL’ye çıkmıştır. 2021 yılı üretimine yönelik 2022’de ödenecek destek kalemlerine yönelik Cumhurbaşkanı Kararı incelendiğinde; birçok destek kalemi artırılmamış, hububatta mazot desteği dekara 19 TL’den 22 TL’ye, gübre desteği dekara 16 TL’den 20 TL’ye çıkarılmıştır. TÜİK’in en son Eylül 2021’de gübredeki artışı %71,4 olarak açıkladığı, piyasada gübre fiyatlarının %300-600 arttığı ortamda gübreye verilen %25 destek artışı çiftçi açısından son derece yetersizdir. 2020 sonunda 6,56 lira olan mazot fiyatının Aralık 2021’de 11,5 TL olması, dövizdeki aşırı artışın pompa fiyatlarına indirim olarak yansımaması da çiftçiyi olumsuz etkileyecektir. BDDK verilerine göre çiftçilerin bankalara olan borçlarının 156 milyar TL`ye, özel sektör ve tarım kredi borçları ile toplam 230 milyar TL`nin üzerine çıktığı ve çiftçi lehine somut yapılandırma yapılmaması nedeniyle çiftçilerin icralık olup hapse düştüğü bir ortamda üreticinin alandan çekilmesi hızlanacaktır” dedi.
 
Maliyetin altında açıklanan ürün alım fiyatının, yurtiçi ve yurtdışı serbest piyasada oluşan yüksek fiyatların da yaşanan bir diğer olumsuzluk olduğunu söyleyen Suiçmez, “Döviz kurundaki artış ve de aşırı artışın girdi ve üretim maliyetlerini aşırı yükselttiği günümüzde, döviz kurundaki nisbi azalışların aynı oranda maliyet kalemlerine yansımaması nedeniyle son günlerin gündemi olan ekmek fiyatlarında indirim mümkün gözükmemektedir. Aksine Doların 7,5 TL’den 18,5 TL’ye yükselip son kararlarla 11,5 TL düzeylerine inmesine karşın artan un, maya, su, elektrik maliyetleri nedeniyle ekmekte yeni zamların gündeme gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır” diye konuştu.
 
(Hasat Türk, Sayı: 172)
 
Bir 1 kişi ve şunu diyen bir yazı `ZMO ODASI` görseli olabilir
 
 
 
 

Okunma Sayısı: 98
Fotoğraf Galerisi