GAZETE GRAFİTİ: SAMSUN ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI `İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE İNSANLIĞIN GELECEĞİ PANELİ` DÜZENLEDİ: "STRATEJİK GIDAYA ERİŞİM İÇİN KAMUCU GIDA POLİTİKALARI GELİŞTİRİLMELİDİR" -13 OCAK 2024

SAMSUN ŞUBE ( )
22.01.2024 (Son Güncelleme: 22.01.2024 10:12:15)

 

Ziraat Mühendisleri Odası Samsun Şubesi tarafından `İklim Değişikliği ve İnsanlığın Geleceği` konulu panel düzenledi. Şube Başkanı Havva Yurdunuseven Bayzat, “İnsan hayatı için en stratejik gıdaya erişim için derhal kamucu gıda politikaları geliştirilmelidir. Söz konusu tarım olduğunda yüz yüze olduğumuz tek sorun yükseköğretimle sınırlı değil elbette. Uzun süredir tarımsal eğitim konusunda yaşanan sorunlar hepimizin hayatını yakından ilgilendirmektedir" dedi.

Ziraat Mühendisleri Odası Samsun Şubesi tarafından `İklim Değişikliği ve İnsanlığın Geleceği` konulu panel düzenledi. Şube Başkanı Havva Yurdunuseven Bayzat, “İnsan hayatı için en stratejik gıdaya erişim için derhal kamucu gıda politikaları geliştirilmelidir. Söz konusu tarım olduğunda yüz yüze olduğumuz tek sorun yükseköğretimle sınırlı değil elbette. Uzun süredir tarımsal eğitim konusunda yaşanan sorunlar hepimizin hayatını yakından ilgilendirmektedir" dedi.

Ziraat Mühendisleri Odası Samsun Şubesi, dün “İklim Değişikliği ve İnsanlığın Geleceği” konulu panel düzenledi. Panalde Ziraat Mühendisleri Odası Samsun Şube Başkanı Havva Yurdunuseven Bayzat, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Daire Başkanı Ahmet Atalık ve TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası 2. Başkanı İsmail Küçük konuştu. Panele CHP Samsun Milletvekili Murat Çan, mühendisler ve vatandaşlar da katıldı.

Ziraat Mühendisleri Odası Samsun Şube Başkanı Havva Yurdunuseven Bayzat, şunları söyledi:

"AÇLIK VE BESLENME SORUNU EN ÖNEMLİ SORU OLMAYA DEVAM EDİYOR"

"Tarımsal üretimin başlangıcı aynı zamanda uygarlaşma sürecinin de başlangıcıdır. Cumhuriyet’le birlikte bir sektör olabilen akılcı ve doğru politikalarla ülkeyi besleyen tarım, son yıllarda maalesef yeterli desteği görememektedir. Cumhuriyet’i oluşturan politikaların özü, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün `Milli ekonominin temeli tarımdır, ülkenin gerçek sahibi ve efendisi hakiki müstahsil olan köylüdür`, `Saban kılıçtan üstündür` sözleriyle özetlenebilir. Tarımsal üretimin çok uzun yıllara dayanan geçmişine ve yaşanan tüm teknolojik ilerlemelere ve üretim tekniklerindeki gelişmelere rağmen açlık ve beslenme sorunu insanlığın en önemli sorunlarından biri olarak çağımızda da güncelliğini korumaktadır. Tarımsal üretime duyulan sürekli ve büyüyen ihtiyaç, bu alanda eğitim ve öğretim faaliyetlerini akademik çalışmaların araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin önemini de katbekat arttırır. Ne yazık ki ülkemiz, köklü kurumları koruyup sürdürebilmek konusunda pek başarılı olamamıştır. Bir eğitim geleneği yaratabilmek, bu geleneği koruyup sürdürebilmek, son derece önemlidir. 

"GIDAYA ERİŞİM İÇİN KAMUCU POLİTİKALAR GELİŞTİRİLMELİDİR"

Maalesef eğitim kurumları da bundan payını almaktadır. Bu durum sadece üniversitelerimizin akademik zenginliklerinin törpülenmesine değil, aynı zamanda kurumsal olarak yozlaşmalarına da neden olmaktadır. Bugün her ne kadar tarımsal öğretimin 178. yılını kutluyor olsak da ne yazık ki ülkemizdeki ziraat fakültelerinde verilen eğitim ve öğretim 178 yıllık bilgi birikimine ve teknik gelişmeyi yansıtmamaktadır. Bunun en büyük nedeni plansız ve kontrolsüz biçimde artan program ve öğrenci sayısıdır. Türkiye’nin yükseköğretim altyapısı toplumsal örgütlenmesi sanayi ve zirai yapısı bu kontrolsüz gelişmeyi nitelikli ve üretken bir güce, dönüştürmekten çok uzak. Son dönemde hayata geçirilen `her ile bir üniversite` projesiyle ülkemizdeki yükseköğretimin en önemli problemlerinden biri olan eğitim kalitesi ve standardı sorunu daha da yaygınlaşmış, üniversiteler arası uçurumlar giderek derinleşmiştir. Bugün sayıları 47 olan ziraat fakültelerinde gerek altyapı, laboratuvar ve uygulama sistemleri açığı daha da büyümüştür. Yükseköğretimin problemleriyle mezunların problemlerini bir arada düşünülmeli, tarım ve sanayi politikaları uyumlu bir yükseköğretim politikaları geliştirilmelidir. Hepimizin bildiği gibi ziraat fakülteleri sayısı artmış, düşük puanlarla öğrenci almasına rağmen birçok bölümün tercih edilmediği görülmektedir. Bunun nedeni mezun olduktan sonra işsiz kalma korkusudur. Nitekim mezun olan birçok meslektaşımız, işsiz kalmış, iş bulabilenler ise, vasıflarının çok altında kendi eğitim aldıkları alanın dışında iş bulabilmektedir. İş sahibi olanlar mevcut durumlarını korumanın derdindeyken, kamuda liyakat yok olmuş durumdadır. Kısacası insan hayatı için en stratejik gıdaya erişim için derhal kamucu ve gıda politikaları geliştirilmelidir. Söz konusu tarım olduğunda yüz yüze olduğumuz tek sorun yükseköğretimle sınırlı değil elbette. Uzun süredir tarımsal eğitim konusunda yaşanan sorunlar hepimizin hayatını yakından ilgilendirmektedir. 

"TARIMSAL ÜRETİMDE DIŞA BAĞIMLILIĞA SON VERİLSİN"

Gelişmiş ülkelerin tarımsal ürün ticaretindeki korunmacı politikaları, tarımda girdi fiyatlarının yükselmesi, tarıma yeterli yatırımın yapılmaması, ürünleri yakıt üretiminde kullanılması, tarım tekellerinin tek ürüne dayalı tarımsal üretimi özendirmesi ve tarımsal alanların tahribatı gibi nedenlerle tarım ürünlerine ve gıdaya erişim zorlaşmaktadır. Yapılan araştırmalara göre, ülkemizde tarımsal üretim sektörü yüzde 6,5, istihdama yüzde 19,5 katkı sağlayan kırsal alanının hemen tek ekonomik getiri kaynağı olan, vazgeçilmez bir sektördür. Artık sadece, üretmek değil, gelişen teknolojiyle birlikte toplumsal beklenti ve ihtiyaçlara uygun şekilde sağlıklı ve sağlıklı ve kaliteli bir üretim yapılması da gerekmektedir. Böylesi bir üretimi kontrollü ve izlenebilir bir üretim sistemiyle gerçekleştirebiliriz. Özellikle tarımsal anlamda dışa bağımlılığın ortadan kaldırılması, açlık ve yokluğun önüne geçilmesinde en önemli unsurlardan birisidir. Bunun için köylü ve tüketiciden yana olan yasalar yürürlüğe girmelidir. Su ve toprak gibi hayati öneme sahip olan doğal kaynakların korunması için gerekli önlemler alınarak, sürdürülebilirliği sağlanmalıdır. Tarım üreticiler doğru yöntemlerle desteklenip üretim sürecinde tutulmaya çalışılmalı, tarımsal AR-GE’ye daha fazla yatırım yapılmalı, tarımsal ürün planlaması yapılarak israf önlenmeli toprağı işlemede aile işletmeciliğine öncelik verilmelidir. Özellikle kadın çiftçilerin, tarımsal üretimin içinde tutulması önemlidir. Sürdürülebilir aile çiftçiliği ve bunun temel direği olan kadın çiftçiler özendirilmeli ve teşvik edilmelidir. Tohumlara bedelsiz erişim garantisi sağlanmalı. Yerel üretim ve temel gıdalara öncelik verilmeli, köylerin mal varlıklarına el koyan, büyükşehir yasası lağvedilmelidir. Tarımsal üretimin yegâne araçları toprak, su ve soluduğumuz havadır. Daha iyi ve yaşanılır bir Türkiye için toprağımıza, suyumuza, havamıza sahip çıkalım. Açlığın, yokluğun ve yoksulluğun son bulduğu sağlıklı, savaşsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya düzeni diliyorum."

"TARIMSAL GIDA SİSTEMİNİN SERA GAZI OLUMSUZLUĞU YÜZDE 30"

Panelistlerden İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Daire Başkanı Ahmet Atalık şunları söyledi:

"Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi çerçevesinde taraflar konferansı BAE, Dubai’de yapıldı 2023’ün son günlerinde. Onunla ilgili bir vizyon, yol haritası sunuldu. COP:28 taraflar konferansının 28. anlamına geliyor. Bu toplantıda ne gibi öneriler, vizyon ortaya çıktı, o konuda bilgi vereceğim. Tarımla ilgili sera gazlarına baktığımızda karbondioksit metan ve diazot monoksit gazlarını görüyoruz. Arazi kullanım değişiklikleri, kimyevi gübreler, pestisitler, enerji ve taşımacılık sektöründen atmosfere dahil oluyor. Metan ve diazot monoksit ki karbondioksite göre çok çok daha güçlü sera gazları bunlar. Hayvanların gübresi yönetiminden kaynaklı atmosfere dahil oluyor. Karbondioksit yine çiftlik içindeki tarımda ki enerji kullanımından ortaya çıkıyor. Yine karbondioksit taşımacılık, gıda işleme, paketleme gibi birincil gıda işleme sektörü üzerinden de atmosfere dahil olan gazlar. Baktığımızda bu çeşitli yayınlara göre değişir ama aşağı yukarı, tarımsal gıda sisteminin atmosfere sera gazı olumsuzluğu yüzde 30 civarında karşımıza çıkıyor sera gazı ama bir de şu var, sera gazı olmasaydı da dünya da yaşam olmayacaktı.

"SERA GAZI DAĞILIMI 30 YILDA YÜZDE 157 ARTTI"

Türkiye’de sera gazı emisyonlarına baktığımızda TÜİK verisi bu veriler çerçevesinde toplam sera gazımız 1990 yılından 2021 yılına kadar, yani aşağı yukarı 30 yıllık süreçte yüzde 157 artmış toplamda, saydığım sera gazları. Bu tarım sektörüne baktığımızda, 30 yıllık süreçte yüzde 56 sera gazı çıkışında artış olduğu görülüyor. Bu değerlere toplam sera gazı emisyonları içerisinde baktığımızda toplam içerisinde tarımın payı, yüzde 21 olması gerekiyordu. Sonraki 2021 yılında günümüzde de yüzde 13 ama her ne kadar diğer sektörlere göre düşmüş olarak gözükse de yüzde 21’den yüzde 13’lere yüzde 56 oranında 30 yıllık süreçte de arttığını unutmamamız gerekiyor. Demek ki diğer sektörlerdeki sera gazı çıkışımız çok daha fazla. 30 Kasım- 12 Aralık 2023 tarihleri arasında BAE Dubai’de gerçekleştirildi iklim zirvesi, şöyle de bir protestoya neden oldu. Dünyanın en büyük onuncu petrol üreten ülkesi. Ağırlıklı olarak da insan kaynaklı fosil yakıtları yakılmasına iklim değişikliğine yol açtığı göz önüne alındığında doğal olarak iklim aktivistleri Dubai ülkesi BAE’leri gibi bir petrol ülkesinin seçilmesini protesto ettiler. Fakat buna rağmen, o toplantıda şöyle bir slogan, ön plana çıktı. Fosil yakıt çağının sonunun başlangıcı. Bu tartışmalar hala devam eden bir konu. Toplantı sonunda bir küresel vizyon, ortaya konuldu. Tarımla ile ilgili on tane alan belirlendi. Bu on alanla ilgili 120 eylem grubu belirlendi. Kısaca ben size bu on alan olan, Hayvancılık, Balıkçılık ve su ürünleri, Bitkisel, herkes için sağlıklı beslenme, ormanlar ve sulak alanlar, su toprak ve su, gıda kaybı ve israfı, temiz enerji, kapsayıcı politikalar ve veri olmak üzere bir vizyon, bir yol haritası daha önümüzdeki gidişatın taslak haritası gibi bir konu olarak düşünebilirsiniz."

"TÜİK’İN DE İKLİMİ VAR, TÜİK’İN DE İKLİMİ DEĞİŞTİ"

TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası 2. Başkanı İsmail Küçük ise şunları söyledi:

"Aslında iklim değişimi, iklim bizi nasıl etkiliyor? Biz iklimi hangi değişimler etkiliyor? Bunu nasıl bir şeydir? Ne var bu iklim dediğimiz şeyde ne var? Ne anlıyorsunuz ona bakacağız. Bu iklim değişimiyle ilgili çok senaryolar var. Ben bunları şu anda size anlatmayacağım. Zaten şu andaki havuz medyaları ya da öyle hegemonik baskıcı bir sistem var ki, okuduğunuzda, televizyonda, internette size hepsini anlatıyorlar. Biz mahvolduk, yok olduk, yıkıldık, perişan olduk, her yer yağışlar değişiyor, göller kuruyacak, seller artacak, kıyamet günü, yani bize kıyameti anlatıyorlar. Bir kıyamet var ama, karım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet hesabı var ya, aslında çok şey anlatıyor bu aslında dünyada birilerinin kıyameti kopuyor ama birilerinin kıyameti yok. Başka bir şey var, başka bir şey yaşanıyor ama hep bu senaryolar var ya, Birleşmiş Milletler, iklim değişimi, aslında iklim nedir? Bir anlayalım, iklim denilince ne anlıyoruz? İklim nasıl bir şeydir? İklim dediğimiz zaman bir yerde meteorolojik parametreler de  kalır aklınızda. Yağış, rüzgar, sıcaklık bunların bir değerleri aklımıza gelir. Aslında iklim dediğimiz olay, bir eğilim. Yani bir olayın eğilimi, trendi, değişimi, eğitimin iklimi var, sanayinin iklimi var, kentleşmenin iklimi var, sağlığın iklimi var, TÜİK’in iklimi var, TÜİK’e inanıyor musunuz? TÜİK’in iklimi değişti. İklimi değiştiği için TÜİK bunları böyle söylüyor. Ulaşım sektöründe iklim mi değişti? Kentleşmelerde iklim mi değişti? Tarımsal üretim iklim mi değişti de böyle oldu? Aslında bu anlatılırken, iklim bizim sadece bizim dediğimiz gibi yağış, rüzgâr, sıcaklıkla ilgili bir olay değildir. İklim ifade anlamıyla bütün sektöre bütün alanlara, ilişkilidir. Ama hep bizim meteoroloji parametreleri iklimine suç atmaya başlıyorlar." 

 

Okunma Sayısı: 11