DOKUZUNCU İLERLEME RAPORU AÇIKLANDI...

GENEL MERKEZ ( )
09.11.2006 (Son Güncelleme: 08.07.2008 16:43:56)

- BASIN AÇIKLAMASI -

DOKUZUNCU İLERLEME RAPORU AÇIKLANDI…

9 Kasım 2006

 

Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili Dokuzuncu İlerleme Raporu, 8 Kasım 2006 tarihinde açıklandı. Birliğin 1998 yılından bu yana açıkladığı İlerleme Raporları’nın tümünde olduğu gibi, 2006 Raporu’nda da, tarım sektörüne ilişkin belirlemeler yer alıyor… 2006 yılı İlerleme Raporu (İR), “tarım”, “gıda güvenliği, bitki ve hayvan sağlığı” ve “balıkçılık” dosyalarında tarama süreçlerinin tamamlanmasının ardından yayımlanan ilk İR olması açısından önem taşımaktadır.

Rapor’un TARIM başlığı altında, yani Tarım Yasası’nın yürürlüğe girdiği belirtilmekte; verimlilik ve gıda güvencesine vurgu yapan Yasa’nın gıda güvenliği ve tüketici bağlantılı konulara yeterince öncelik vermediği belirtilmekte ve Türkiye’nin üretimle bağlantılı destekleme sisteminin, reforme edilen Ortak Tarım Politikası ilkeleri ile uyuşmadığı eleştirilmektedir.

AB’nin sözünü ettiği alanda, ilginç bir çelişki söz konusudur. 2003 yılında yapılan Ortak Tarım Politikası (OTP) Reformu öncesi dönemde AB Doğrudan Gelir Desteği’ni (DGD) ürüne, bölgeye ve verime göre farklılaştırırken, başka bir deyişle üretimle bağlantılı olarak düzenlerken, Türkiye, 2000 yılında pilot proje ile başladığı, ardından tüm ülkeye yaygınlaştırdığı ve toplam tarım bütçesinin % 78’ini özgülediği DGD’yi hiçbir ölçüte bağlı kalmadan uygulamış, bu sistem Türkiye’de tarımsal üretim yapısının kırılmasında önemli rol oynamıştır. 2003 OTP Reformu ile AB, “Tek Ödeme Planı” adı verilen sistemle DGD’sini üretimle bağlantısız (de coupled) bir yapıya dönüştürürken, iç piyasasında bozulma oluşacağını düşünen üye ülkelere uygulamayı geciktirme hakkı tanımıştır. Türkiye halen üretimle bağlantısız DGD sistemi içinde tarım bütçesinin yarısına yakın tutarları amacı tanımlanmamış bir şekilde harcarken, üretim açığı bulunan yağ bitkilerine, düşük düzeyde prim ödeme yoluna gitmektedir.

Görülen odur ki, AB uygulaması üretimle bağlantılı iken tümüyle üretimle bağlantısız bir DGD uygulaması yapan Türkiye, 2003 sonrasında AB DGD’sini üretimle bağlantısız bir niteliğe dönüştürürken, çekingen bir politika içinde üretimle DGD arasında oldukça zayıf bir bağ kurmaya çalışmaktadır. 

Ziraat Mühendisleri ODASI; DGD ödemelerinin üretim planlamasının bir aracı olarak kullanılması, verimliliği desteklemesi, bölgesel farklılıkları dikkate alması ve üretimle bağlantılı olması gerektiğini savunagelmiştir. AB’nin 1992 – 2003 arasında yana uyguladığı DGD ödemeleri de bu niteliktedir. Türkiye, adaylık sürecinde, tarım sektöründe rekabet kazanabilmek için, DGD ödemelerini amaçsız kullanma uygulamasından vazgeçmelidir. Ayrıca, AB tavsiyesine uyularak prim ödemeden vazgeçilmesi durumunda, yılda 1 milyar dolardan daha fazla dışalım parası ödenen yağ bitkileri açığının artacağı beklenmelidir.

İR’da, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın (TKB) yeniden yapılandırılmasının geciktiğinden söz edilmektedir. TKB, katılımcı ve şeffaf olmayan süreçlerde, bu alanda 4 adet tasarı hazırlamıştır. “AB’ye uyum” iddiası taşıyan bu tasarıların, Türkiye’nin koşullarını gözetmeyen, bir meslek lehine düzen yaratmaya çalışan yapısı kapalı kapılar arkasında sürekli değiştirilmektedir. Ziraat Mühendisleri ODASI, AB ülkelerinin tarım teşkilat yapılarını açıklayarak, TKB’ca hazırlanan tasarıların AB’ye uyarlı ve Türkiye’ye yararlı olmayan içeriğini kamuoyunun denetimine sunma hazırlıklarını tamamlamak üzeredir.

İR, TKB’da bölümler arasında yetki ve görev çatışmasının bulunduğunu,  Çiftçi Kayıt Sistemi’nin AB ile uyumlu olmadığını, Çiftlik Muhasebe Veri Ağı’nda bir ilerlemenin kaydedilmediğini, Entegre İdari Kontrol Sistemi’nin uygulanmasında başlangıç adımlarının atıldığını ifade etmektedir.

Tüm İR’da olduğu gibi, 2006 Raporu’nda da, TKB’nın sığır eti ve canlı hayvan ithalatında teknik engel uygulaması eleştirilmektedir. Buna karşılık, Türkiye’nin verili rekabet koşullarında tarım sektöründe en çok yara almış hayvansal üretimde ithalata izin verilmesi, ülkemiz hayvancılığı açısından geri dönüşü olanaksız çöküşlere yol açacaktır. Bu bağlamda, et ve canlı hayvan ithalatı yapılmamasına yönelik politikaların sürdürülmesi ve sektörün rekabet düzeyinin yükseltilmesine yönelik yapısal politikaların ivedilikle devreye sokulması zorunlu görülmektedir.   

İR’da, un ihracatına yönelik Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) uygulamaları, yasak ihracat desteği olarak nitelenmekte ve eleştirilmektedir. Rapor’a göre, TMO’nun iç piyasadaki buğday fiyatına göre daha ucuz bedellerle un ihracatı yapacak kişilere buğday vermesine yönelik uygulamalar, Türkiye’nin Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) verdiği taahhütlere aykırıdır. Bu konuda gümrüklerde saptanan yolsuzluklar da dikkate alınarak, DTÖ hakemlik uygulamalarına götürülebilecek düzenlemelerden  ivedilikle vazgeçilmesi gerekmektedir.

İR’nun kırsal kalkınmaya ilişkin hükümleri dikkat çekicidir. Buna göre Ulusal Strateji belirlenmiş olmakla birlikte, Eylem Planı ve Kırsal Kalkınma İçin Katılım Öncesi Mali Yardım (IPARD) çalışmalarının tamamlanması gerekmektedir.  Rapor, IPARD Ajansı’nın kurulmasına yönelik mevzuatın henüz tamamlanamamış olmasının, akreditasyon sürecini ve Türkiye’nin AB fonlarından yararlanmasını ciddi olarak geciktirebileceğini ifade etmektedir.

Bu alanda şu belirlemenin yapılmasının yararlı olacağı değerlendirilmektedir. AB Komisyonu, 2007 – 2013 yılları arasındaki 7 yıllık dönemde, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 7 ülkeye (Türkiye, Hırvatistan, Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya, Sırbistan-Karadağ ve Kosova) toplam 11 milyar euro düzeyinde kaynak ayırmıştır. Buna göre, yıl başına 1.5 milyar euro düzeyindeki yardımı, 7 ülke paylaşacaktır. Türkiye’nin bu ülkeler arasında en büyük ülke olması bakımından kaynağın yarısını alabileceği varsayıldığında, yılda 750 milyon euro kaynağın, Katılım Öncesi Mali Araç (KMA)’ın beş bölümüne dağıtılacağı sonucuna ulaşılabilir: (1) Geçiş yardımı ve kurumsal yapılandırma, (2) Bölgesel ve sınır aşırı işbirliği, (3) Bölgesel kalkınma, (4) İnsan kaynağı geliştirme, (5) Kırsal kalkınma.

Görüldüğü gibi, KMA’nın yalnızca bir bölümü kırsal kalkınmaya ilişkindir. Türkiye, IPARD kapsamında AB’den yılda 150 milyon euro dolayında bir kırsal kalkınma kaynağı kullanabilmek için, 1963 yılından bu yana geliştirdiği kendi gereksinimlerine uyarlı kırsal kalkınma politikalarını terk etmekte ve tümü ile AB’nin belirlediği bir yönetim yapısı içinde, AB politikalarını tercih etmeye, onlar içinden seçim yapmaya zorlanmaktadır. 

Kalite politikalarında bir gelişme olmadığını belirten İR, organik üretim alanında bazı ilerlemelerin olduğunu ifade etmektedir.

GIDA GÜVENLİĞİ, BİTKİ VE HAYVAN SAĞLIĞI alanında, Kuş Gribi sorununa özel vurgu yapılmaktadır. İR’na göre, Türkiye’nin bu alanda AB ve diğer uluslar arası kuruluşlara bildirimleri saydam bir şekilde gelişmiş, etkili bir mücadele yürütülmüştür. Buna karşılık, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasındaki koordinasyonda eksiklikler bulunmaktadır…

İR’da, yaygın hayvan hastalıklarının eredike edilemediğine vurgu yapılırken, sığırlarda kayıt sisteminin geliştiği, koyun ve keçi kayıt sisteminde ise bir ilerlemenin gözlenmediği ifade edilmektedir. Rapor’a göre, Türkiye’nin veterinerlik kontrol hizmetleri de AB ile uyumlu değildir.

İR, bir üçüncü ülke olarak Türkiye’nin, Ulusal Kalıntı İzleme Programı’nda önemli bir ilerleme sağladığını belirtmektedir. Süt, süt ürünleri ve kanatlı sektörü kalıntı planı AB tarafından onaylanmıştır. Buna karşılık hayvan refahı alanında bir gelişme sağlanmamıştır.

İR, 5179 sayılı Gıda Yasası’nda bir revizyon yapılarak, Bakanlık ve belediyeler arasındaki yetki karmaşasına son verilmesi ve hijyen – gıda kontrol hizmetlerinde bütünlük sağlanması gereğine işaret etmektedir. Rapor, etiketleme, reklam, dondurulmuş gıda gibi alanlarda AB ile uyumun önemli oranda sağlandığını belirtmekte, buna karşılık Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar konusunda AB müktesebatının dikkate alınmamasını eleştirmektedir.

Rapor, bitki sağlığı alanındaki eksikliklere de değinmektedir. Buna göre tohum kalitesi, bitki sağlığı, bitki koruma ve zirai karantina alanında Türk mevzuatı AB ile uyumlu değildir.

Türkiye’de 2 bini aşkın zirai mücadele ilacı satan bayiinin ilkokul mezunu olması ve çevre ve halk sağlığını bu denli yakından ilgilendiren bir alanda uzmanlığı olmayan kişilerin ilaç satmaya devam etmesi, bu alanda yaşanan sorunların ne denli büyük olduğunun bir göstergesi niteliğindedir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın merkez ve taşra teşkilatının güçlendirilmesi gerektiği, önceki İR’da olduğu gibi 2006 İR’da da vurgulanmaktadır.

Rapor’un BALIKÇILIK başlığı altında, mevzuat uyumlaştırılması konusunda önemli bir ilerlemenin sağlanamadığı, Su Ürünleri Yasası’nın değiştirilmesine yönelik çalışmaların gecikmesinin, mevzuat ve yönetim uyumunu da etkilediği ifade edilmektedir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Başbakanlığa bağlı Denizcilik Müsteşarlığı arasında yetkilerin dağıtılması, İR’da, “uygun olmayan bir yönetim yapısı” olarak nitelenmektedir. Planlanan TKB reorganizasyonunda kurulması öngörülen Su Ürünleri Genel Müdürlüğü henüz kurulmuş değildir. 30 adet Su Ürünleri İdare Ofisi ise hizmete girmiştir. Balıkçılık alanında kaynak ve filo yönetimi, denetim ve kontrol hizmetlerinde bir ilerleme sağlanamamıştır. Bu alanda bilimsel araştırma açığı da söz konusudur. AB ile uyumlu bir balıkçılık pazar müdahalesi sistemi yoktur. Beş adet Balıkçılık ve Su Ürünleri Üretici Birliği kurulmuş olmasına karşılık, bunlar AB müktesebatının üretici birliği yapısına ancak kısmen uyumludurlar. Devlet yardımları alanında da herhangi bir gelişme söz konusu değildir.

Genel olarak, 2006 İlerleme Raporu’nun, kendisinden önceki sekiz İlerleme Raporu’na kıyasla farklı bir içeriğinin bulunmadığı belirtilmektedir. AB, ortak piyasa düzenleri gibi Türkiye’nin ivedi gereksinimi olan alanlarda “aceleci” bir tavır sergilemezken, açık rekabet üstünlüğü olan “hayvancılık” alanında her türlü “uyum” çalışmasını yakından izlemekte ve desteklemektedir.

Ziraat Mühendisleri ODASI, bir kez daha, AB tarım müzakerelerinin ulusal yararlara uyarlı bir şekilde yürütülmemesi ve sektörün rekabet yapısını artırmak üzere, AB hesaplamalarına göre yılda 11.3 milyar euro kaynakla desteklenen doğru tarım politikaları uygulanarak yatırım eksikliğinin giderilmemesi, rekabet düzeyinin yükseltilmemesi halinde, ülkemiz tarım sektörü açısından yıkıcı sonuçlar üreteceği gerçeğini kamuoyu ile paylaşmayı görev bilir…

Saygılarımızla..

Gökhan GÜNAYDIN

Başkan

Okunma Sayısı: 4118