TARIM VE KIRSAL KALKINMAYI DESTEKLEME KURUMU KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN TASARISI’NA İLİŞKİN ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI’NIN GÖRÜŞÜDÜR

GENEL MERKEZ ( )
10.11.2006 (Son Güncelleme: 10.11.2006 13:59:25)

TARIM VE KIRSAL KALKINMAYI DESTEKLEME KURUMU

KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN TASARISI’NA İLİŞKİN

ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI’NIN GÖRÜŞÜDÜR ·

3 Kasım 2006

· Bu Rapor’da yer verilen görüşler, geniş oranda, AÜSBF’de gerçekleştirilmiş ve henüz yayımlanmamış olan “Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye, Kırsal ve Tarımsal Politikalar” başlıklı doktora tezine dayanmakta olup; izin alınmadan basılması ve dağıtılması, kaynak gösterilmeden yararlanılması yasaktır. 

Giriş :

“Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”, AB sürecinde Türkiye’nin tüm kırsal kalkınma politikalarını AB yönetimine terk eden, ortalama yılda 150 milyon euro düzeyinde olmak üzere AB’den alınması planlanan kırsal kalkınma fonu uğruna 40 yılı aşkın planlı kalkınma döneminin kırsal kalkınma ilke ve esaslarını yok sayan bir anlayışın, yine AB talimatları uyarınca yönetim mekanizmasını kurmak üzere hazırlanmış bir Tasarı niteliğindedir.

Bu bağlamda, Tasarı’nın öngördüğü yönetim mekanizmasının ayrıntıları üzerine odaklanmak, yukarıda belirtilen yanlış anlayışın çizdiği çerçeve içinde kalmak sonucunu doğuracaktır.

Buna karşın, AB’nin kırsal kalkınma politikalarının Türkiye’yi nasıl kendi gereksinimleri ile örtüşmeyen teslimiyetçi bir çizgiye çektiği, asıl tartışılması gereken konu niteliğindedir.

IPARD:Avrupa Birliği Kırsal Kalkınma İçin Katılım Öncesi Mali Aracı  

Avrupa Birliği’nin oluşturduğu Katılım Öncesi Mali Araç; aday ülkeler için ayrılmış sınırlı fon miktarının, aday ülkeler tarafından, ancak AB’nin belirlediği politika seçenekleri içinden tercih yapma ve yine AB tarafından belirlenmiş idari mekanizmaların kurulması – kullanılması koşuluyla kullanılabileceğini öngörmektedir.

Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) müzakere tarihi almış aday ülkeler (Türkiye ve Hırvatistan) ile potansiyel aday olan beş Batı Balkan ülkesi (Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya, Sırbistan-Karadağ ve Kosova) için hazırlanmış bir program olup, PHARE, ISPA, SAPARD ve CARDS araçlarını devreden çıkartmakta ve onların yerine geçmektedir. Başka bir deyişle Türkiye, 2004 yılında Topluluğa üye olan ülkelerin kullandığı ve yukarıda sayılan araçlardan yoksun bırakılmakta ve yalnızca IPA’ya yönlendirilmektedir.

Katılım Öncesi Mali Araç (KMA), beş bölümden oluşmaktadır; (1) Geçiş yardımı ve kurumsal yapılandırma, (2) Bölgesel ve sınır aşırı işbirliği, (3) Bölgesel kalkınma, (4) İnsan kaynağı geliştirme, (5) Kırsal kalkınma.

Görüldüğü gibi, KMA’nın yalnızca bir bölümü kırsal kalkınmaya ilişkindir. Bu bölüm, Kırsal Kalkınma İçin Katılım Öncesi Mali Araç (IPARD : An Integrated Pre-Accession Instrument for Rural Development) olarak anılmaktadır. 

Türkiye, IPARD kapsamında AB’den yılda 150 milyon euro dolayında bir kaynak kullanabilmek için, 1963 yılından bu yana geliştirdiği kendi gereksinimlerine uyarlı kırsal kalkınma politikalarını terk etmekte ve tümü ile AB’nin belirlediği bir yönetim yapısı içinde, AB politikalarını tercih etmeye, onlar içinden seçim yapmaya zorlanmaktadır.  

IPARD’ın Amaç, Öncelik ve Önlemleri :

IPARD’ın amaçları; OTP alanındaki müktesebatın (acquis communautaite) uygulanmasına katkı sağlamak ve aday ülkenin tarım sektörü ve kırsal alanının sürdürülebilir bir şekilde adaptasyonunu sağlamak olarak belirtilmektedir.

Bunun yanında, IPARD’ın iki önceliği ve bu iki öncelik temelinde 9 önlemi vardır;

ÖNCELİK 1– Müktesebatın uygulanması ve tarım sektörünün sürdürülebilir adaptasyonu için katkı sağlamak,

Önlem 1 – Aday ülkeleri AB standartlarına ulaştırmak için yeniden yapılandırmak ve geliştirmek amacıyla tarım işletmelerine yatırım. Bu önlemden yararlanabilecekler (beneficaries) olarak çiftçiler ve tüzel kişilikler gösterilmektedir. Bu alanda öncelik süt, et (sığır, koyun, keçi, kanatlılar) gibi müktesebatın yoğun olduğu alanlar ile sebze-meyve sektörüne verilecektir. Binaların yapılması ve yenilenmesi, yeni tarımsal makine ve ekipmanın satın alınması, hayvan pisliklerinin arıtılması faaliyetleri, depolama alanlarının yapılması ve yenilenmesi, süt ve et işleme tesislerinin yapılması ve geliştirilmesi gibi alanlar, seçilebilir proje önceliklerini oluşturacaktır.

Önlem 2 – Aynı amaçla tarım ve balıkçılık ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması süreçlerine yatırım. Bu önlemden yararlanabilecekler (beneficaries) olarak gerçek ve tüzel kişilikler gösterilmektedir. Yararlanabilecek sektörler ise, Roma Anlaşması’nın 1 no’lu ekinde bulunan ürün listesi (süt ürünleri, kesimhane ve kombinalar, ve balıkçılık olacaktır. Buralarda, küçük ve orta büyüklükteki işletmelere odaklanılacaktır. Binaların yapılması ve yenilenmesi, AB standartlarına ulaşmaya yönelik yatırımlar, bilgisayar yazılımları da dahil olmak üzere yeni tarımsal makine ve ekipmanın satın alınması, süt tankları ve soğutucuları, soğuk hava depoları da dahil olmak üzere depolama yatırımları gibi alanlar, seçilebilir proje önceliklerini oluşturacaktır.

Önlem 3 – Üretici birliklerinin kurulmasının desteklenmesi,

Önlem 4 – Çevrenin ve kırsal bölgelerin (köylerin) geliştirilmesi için eylem planlarının hazırlanması

ÖNCELİK 2 – Kırsal alanların kalkındırılması

Önlem 5 – Kırsal altyapının geliştirilmesi. Amaç su ve atık yönetimi, elektrik arzı, kırsal tekomünikasyon ve yerel yollar gibi kırsal altyapının geliştirilmesidir. Bu önlemden yararlanabilecek olanlar belediyeler ve tüzel kişiler olarak gösterilmektedir.    

Önlem 6 – Kırsaldaki ekonomik faaliyetlerin geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi. Amaç tarıma alternatif gelir olanaklarının geliştirilmesi, kırsal alanda istihdam olanaklarının artırılmasıdır. Bu önlemden yararlanabilecekler gerçek ve ve tüzel kişilerdir. Yararlanabilecek sektörler, Roma Anlaşması’nın 1 no’lu ekinde bulunan tarım dışı ürün listesinde bulunan ürünlerle çalışan ve özellikle mikro (10 kişiden az işçi çalıştıran) ve küçük (10 – 50 arasında işçi çalıştıran) işletmeler olacaktır. Kırsal turizme yönelik yatırımlar, halı – kilim dokumaya yönelik ekipmanlar, su ürünleri ve balıkçılık tarımı, flora ve fauna koruma, arıcılık, bal işleme, yağ üretimi, çiçekçilik gibi alanlarda çalışan alternatif mikro ve küçük işletmeler, yerel yenilenebilir enerji kaynakları, makine ringleri gibi tarımsal hizmetlerin geliştirilmesi, bu kapsamda destelklenebilecek faaliyetlerdendir.

Önlem 7 – Yerel kalkınma stratejilerinin uygulanmasına yönelik olarak, yerelde özel sektör- kamu sektörü ortaklıklarının hazırlanması,

Önlem 8 – Eğitim

Önlem 9 –  Sayılan öncelik ve önlemlerin uygulanması için, kırsal kalkınma programlarının hazırlanması ve denetlenmesi, bilgilendirme ve tanıtım kampanyalarının hazırlanması da dahil olmak üzere, teknik yardım.

SAPARD Programı’nın içerdiği 16 seçeneğine karşılık, IPARD 9 seçenek barındırmaktadır. Türkiye, ulusal bazda bu önlemlerden birini seçmek durumundadır.

IPARD Programı, aşağıdaki çizelgede belirtilen çalışma sistemine sahip olacaktır;

Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi

Ulusal Kırsal Kalkınma Planı

uygulama aşamasında rol oynayacaklar;

Ulusal otoriteler      Dünya Bankası ve FAO vb.   IPARD Progr. - Ajansı

Buna göre, ulusal stratejiler ve AB’ye katılım stratejisine uyarlı kırsal kalkınma stratejisi ve kırsal kalkınma planında yer verilen hükümler, ulusal otoritelerce uygulanacaktır. Dünya Bankası ve FAO gibi kuruluşlarla işbirliği yapılacaktır. Proje ödemelerinde eş–finansman (co-financing) ilkesi geçerli olacaktır. Buna göre; proje bedelinin % 50’si için özel katkı istenecektir. Proje bedelinin geriye kalan % 50’si kamu katkısına konu olacaktır. Bu bölümün % 25’i ulusal katkı (tüm proje bedelinin % 12.5’u), % 75’i AB katkısı (tüm proje bedelinin % 37.5’u) şeklinde organize edilecektir.

Türkiye’nin IPARD Programı kapsamında AB katkısı alabilmesi için, IPARD Program taslağını oluşturarak AB Komisyonu’na iletmesi, bu aşamada başlatılan görüşmelerle, en çok altı ay içinde ilgili Komisyon servisleri ve üye ülkeler tarafından taslağın onaylanması, IPARD Ajansı’nın kurularak akredite edilmesi ve AB’nin uygun kararı sonrasında Ajansın faaliyetlerine başlaması gerekmektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yönetiminde uygulanacak ve koordine edilecek IPARD Programı için bir İzleme Komitesi sekreterliği kurulacaktır. Burada programdan yararlanabilecek taraflardan (üretici kuruluşları, gıda sanayii, balıkçılık sektörü, belediyeler, sivil toplum kuruluşları vb) oluşan bir forum görev yapacak, Bakanlığın temsilcisi bulunacak, AB Komisyonu gözetim yapacaktır.

İşte AB tarafından yapılan bu belirlemelere harfiyen uyularak, önce Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi hazırlanmış ve yürürlüğe sokulmuş, şimdi de, “Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı” gündeme getirilmiş bulunmaktadır.

Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi

Yukarıdaki bölümlerde ifade edildiği üzere, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin IPARD (Kırsal Kalkınma İçin Katılım Öncesi Yardım Aracı)  Programı’ndan yararlanabilmesinin ön koşulu, Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi ve Planını oluşturmasıdır. 

Bu “zorunluluk”, önceki dönemlerde Anayasa’larda ve Kalkınma Planları’na konu edilen kırsal kalkınma planlarının, bu kez bir Strateji ve Plan kapsamında ve AB perspektifine uygun bir şekilde hazırlanması sonucunu doğurmuştur.

Belge’de belirtildiğine göre, Kırsal Kalkınma Strateji Belgesi’nin hazırlanma süreci, birçok kuruluşun katkısı ile uzun bir zaman dilimine yayılmış ve birçok referans belgeden yararlanılmıştır.

Bu kapsamda hazırlanan “Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi” nde kırsal kalkınma; “kırsal alanda, sürdürülebilir doğal kaynak kullanımını esas alarak, bir taraftan kırsal kesimin gelir düzeyinin ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi yoluyla gelişmişlik farklarının azaltılması amacına yönelen, diğer taraftan çevresel ve kültürel değerlerin korunmasını ve geliştirilmesini gözeten, yerelde farklılaşan sosyal, kültürel ve ekonomik özellikleri, ihtiyaçları, potansiyelleri ve dinamikleri dikkate alarak çok sektörlü yaklaşımla planlanan faaliyetler bütünü olarak” tanımlanmaktadır. 

Belgenin başlangıcında, sözü edilen Strateji Belgesi’nin hazırlanma amacı “(i) Kırsal kalkınma faaliyetlerine bütüncül bir politika çerçevesi oluşturmak, (ii) Bu kapsamda hazırlanacak “Ulusal Kırsal kalkınma Planı” na esas teşkil etmek, (iii) Ulusal ve uluslararası kaynaklarla finanse edilecek kırsal kalkınma program ve projelerinin hazırlanmasında ve uygulanmasında ilgili kesimlere perspektif sağlamak” olarak ifade edilmektedir.

Strateji Belgesi’nin “Mevcut Durum Değerlendirmesi” bölümünde, ülkenin kırsal alanlarına yönelik GZFT Analizi verilmektedir.

“Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi” Belgesi’nde, Türkiye’nin kırsal kalkınmada temel amacının “yerel potansiyel ve kaynakların değerlendirilmesi, doğal ve kültürel varlıkların korunması esas alınarak kırsal toplumun iş ve yaşam koşullarının kentsel alanlara uyumlu olarak yöresinde geliştirilmesi ve sürdürülebilir kılınması” olarak belirtilmektedir. “Kamu hizmeti ve destekleri, temel amaca yönelik öncelikler çerçevesinde bütüncül, tutarlı, uygun ve öngörülebilir bir şekilde planlanarak kırsal toplumun yararına sunulacaktır.” 

Belge, Kırsal Kalkınma İlkelerini şöyle sıralamaktadır;

1 – Mekansal duyarlılık : Türkiye’de bölgesel gelişmişlik farklılıklarına bağlı olarak kırsal alanların özellik, sorun ve potansiyelleri nitelik ve nicelik açısından önemli oranda bir çeşitlilik arzetmektedir. Bu bağlamda, uygulanacak önlemlerin yöresel ihtiyaçlara cevap verecek ve yöresel potansiyelleri harekete geçirecek şekilde belirlenmesi, önceliklendirilmesi.

2 – İşbirliği ve katılımcılık : Ulusal ve yerel düzeyde kamu kesimi, özel kesim, üniversiteler, sivil toplum, paydaşlarla ortaklık, yerel işbirliklerinin geliştirilmesi.

3 – Sürdürülebilirlik : Kırsal ekonomide istikrar, tarımsal yapıdaki dönüşüm sürecinde ortaya çıkabilecek işsizlik sorununun gelir çeşitlendirilmesi yoluyla minimize edilmesi, ekonomik faaliyetlerin çevre, doğal kaynaklar vb. üzerindeki etkilerinin izlenmesi, olumsuzlukların önlenmesi için işbirliğine gidilmesi, kamu yatırımları ve kamu hizmeti sunumunda sürekliliğin sağlanması. 

4 – Sosyal içerme: Yoksulluk ve sosyal dışlanmaya maruz bireylerin, dezavantajlı grupların içerilmesi.

5 – Politika ve düzenlemelerde tutarlılık, etkin izleme: Ulusal düzeyde bölgesel gelişme ve kırsal kalkınma politikaları arasında uyum, AB üyelik perspektifine katkıların güçlendirilmesi.

6 – Kaynak kullanımında etkinlik: Kırsal kalkınma proje ve faaliyetlerinin desteklenebilmesi için, bunların, kırsal kalkınma strateji ve planlarına, bölgesel ve sektörel strateji ve önceliklere, yasa ve taraf olunan uluslararası anlaşmalara uyarlılığı “zorunlu” olduğundan, bu konuda rasyonel bir zemin oluşturulması.

Stratejik Amaçlar ve Öncelikler ise şöyle ifade edilmektedir;

Stratejik Amaç 1 : Ekonominin Geliştirilmesi ve İş İmkanlarının Artırılması. Bu bölümde, “tarımın yeniden yapılanması ve tarımsal işletmelerin uygun ölçeğe ulaşması durumunda işletme sayılarının azalacağı ve önemli bir işgücünün tarım sektöründen ayrılacağı tahmin edilmektedir. Bu nedenle tarımda yeniden yapılanma süreci ancak tarım dışı imkanları ve gelir kaynakları geliştirilebildiği ölçüde amacına ulaşabilecektir” denilmektedir. 

Öncelik 1.1 : Tarım ve gıda sektörlerinin rekabetçi bir yapıya kavuşturulması (Üreticilerin örgütlenme ve bilgi düzeyinin yükseltilmesi, su ve toprak kaynaklarının etkin kullanımı, tarım ve gıda sanayii işletmelerinin rekabet gücünün artırılması, gıda kalitesi – tüketicinin korunması ve gıda sağlığına yönelik kontrol yapılarının güçlendirilmesi)

Öncelik 1.2 : Kırsal ekonominin çeşitlendirilmesi

Stratejik Amaç 2 : İnsan Kaynaklarının, Örgütlenme Düzeyinin ve Yerel kalkınma Kapasitesinin Geliştirilmesi,

Öncelik 2.1 : Eğitim ve sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi

Öncelik 2.2:Yoksullukla mücadele ve dezavantajlı grupların istihdam edilebilirliğinin artırılması. Rapordan bu alanda yapılan kimi alıntılar şöyledir; “Bu kapsamda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının etkinliğinin artırılması ve kamu kesimi – sivil toplum işbirliğinin geliştirilmesi suretiyle, yerel katılımcılık ve sahiplenmeyi artıracak ve kamu kaynaklarına ilave kaynak sağlayacak imkanlar değerlendirilecektir. Başta çiftçiler olmak üzere, kırsal kesimde çalışanların sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmasına yönelik çalışmalar hızlandırılacaktır. Sosyal sigorta sistemi dışında kalanlara yönelik geliştirilen sosyal hizmet ve yardımların objektif kriterler çerçevesinde ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması ve gıda yoksulluğu ile mücadele kapsamında hassas grupların (yaşlılar, engelliler, çocuklar, kadınlar ve işsizler) gıda güvencesinin sağlanmasına yönelik tedbirler geliştirilecektir”

 Öncelik 2.3 : Yerel kalkınma kapasitesinin güçlendirilmesi. Belge bu alanda; kamu, özel kesim, sivil toplum işbirliğine bir kez daha vurgu yapılmakta, yerel girişimlerin kurumsallaştırılması, çok düzeyli yönetişim kavramı kapsamında mahalli idareler ve birliklerin kapasitelerinin geliştirilmesi ve örgütlenme düzeyinin artırılması, yerel aktörlerin kırsal kalkınma programı hazırlaması, uygulaması, izlemesi ve değerlendirme konusunda kapasitelerinin geliştirilmesi, yerelin-yerel kültürün- yerel ürün ve hizmetlerin tanıtımı, yerel kaynakların faydaya dönüştürülmesi, şehirlerde veya metropol kentlerde hemşehriler tarafından kurulan köy kalkındırma dernekleri, kültür tanıtma vakıfları vb. sivil toplum kuruluşlarının yerelde kırsal kalkınmaya katkılarının artırılması gibi önceliklere yer vermektedir.

Stratejik Amaç 3 : Kırsal Alan Fiziki Altyapı Hizmetlerinin Geliştirilmesi ve Yaşam kalitesinin Artırılması. Belgede, tamal gruplama şu şekilde ifade edilmektedir; Kırsal ekonominin pazarla entegrasyonuna yönelik altyapının geliştirilmesi, işletmelerin ve kırsal nüfusun hizmetlere erişiminin kolaylaştırılması ve kırsal alan ve yerleşmelerin sağlıklı, yaşanabilir ve sürdürülebilir iş ve yaşama ortamı olarak güçlendirilmesine yönelik hizmetler.

Öncelik 3.1 : Kırsal altyapının geliştirilmesi. Köy yolları, ormanlar, çevre yönetimi ve atık berterafı, içmesuyu, kanalizasyon ve arıtma tesisleri, haberleşme-bilgi-iletişim altyapısı ve enerji altyapısına belgede özel atıf yapılmaktadır. 

Öncelik 3.2 : Kırsal yerleşimlerin geliştirilmesi ve korunması,

Stratejik Amaç 4 : Kırsal Çevrenin Korunması ve Geliştirilmesi

Öncelik 4.1 : Çevreci tarım uygulamalarının geliştirilmesi

Öncelik 4.2 : Orman ekosistemlerinin korunması ve orman kaynaklarının sürdürülebilir kullanımının sağlanması,

Öncelik 4.3 : Korunan alanların yönetimi ve geliştirilmesi

Belgenin son bölümünde ise, IPA’ya yönelik özel bir değerlendirme yapılmaktadır. Belge, Katılım Öncesi Mali Aracın (KMA) kırsal kalkınma bileşeninin fonlarından yararlanılması için yapılması gerekenler şöyle sıralanmaktadır ;

·     İlgili kamu kuruluşlarından meydana gelen bir İzleme ve Yönlendirme Komitesi oluşturulması ve bu Komite’nin kamu dışı paydaşlarla işbirliği içinde çalışmasının sağlanması,

·     Uygulama ve ödeme fonksiyonlarını yerine getirecek Kırsal kalkınma Uygulama ve Ödeme Birimi’nin oluşturulması ve akreditasyonunun sağlanması,

·     Hazine Müsteşarlığı bünyesindeki Ulusal Fon’da KMA Kırsal kalkınma Bileşeni mali yönetimine ilişkin kapasite geliştirilmesi,

·     İzleme ve Yönlendirme Komitesi’nin sekreteryasını yürütecek ve kırsal kalkınma planının hazırlanmasında ve koordineli bir şekilde uygulanmasında rol alacak Yönetim Otoritesi’nin görevlendirilmesi ve kapasitesinin geliştirilmesi,

·     Uygulama ve Ödeme Birimi hesaplarının, yönetim ve kontrol sistemlerinin düzenli olarak incelenmesi ve raporlanmasından sorumlu, Uygulama ve Ödeme Biriminden bağımsız bir Sertifikasyon Kurumu’nun belirlenmesi gerekmektedir.  

Belgenin sonunda ise şu ifadeler yer almaktadır; “.. kırsal kalkınma amacıyla kullanılacak bütçe kaynakları, katılım öncesi AB fonları ve diğer uluslararası finansman kaynaklarının temin, tahsis ve kullanımı ile ilgili esaslar Kırsal kalkınma Planı ile tespit edilecektir. Bütçe kaynakları ile KMA Kırsal Kalkınma Bileşeni kapsamında sağlanması öngörülen fonlar öncelikle değerlendirmeye alınacak, Dünya Bankası ve diğer uluslararası finans ve kredi kuruluşlarından sağlanması öngörülen kaynaklar, Bütçe ve AB fonlarını tamamlayıcı nitelikte değerlendirilecektir”

Ulusal Kırsal kalkınma stratejisi’nin stratejik amaç ve öncelikleri (4 amaç, 10 öncelik) ile yukarıda verilen IPARD öncelik ve önlemleri (2 öncelik, 9 önlem) karşılaştırıldığında, neredeyse birebir olmak üzere bir eşlik durumunun ortaya çıktığı görülmektedir.

Bu bağlamda, IPARD’ın uygulanabilmesi için zorunlu ön koşullar arasında olan “Ulusal Kırsal kalkınma Stratejisi” nin, IPARD belirlemelerini kendisi için rehber yaptığı görülmektedir.

İlginç olan, birçok kuruluştan görüş sorulduktan, ortak toplantılar düzenlendikten ve referans belgeler kullanıldıktan sonra, ortaya çıkan belgenin AB IPARD düzenlemeleri ile bu denli örtüşmesinin nasıl sağlanabildiğidir.

Kırsal kalkınma çalışmalarını bütçe tahsisatları yanında AB’den alınacak fonlara ve Dünya Bankası gibi kuruluşlardan sağlanacak kredilere bağlayan bir yaklaşım açısından değerlendirildiğinde, Türkiye’nin kırsal alan sorunlarının ağırlığı ve farklılığına karşın bu benzerlik ilişkisi çok ta sürpriz değildir.

AB’nin Kırsal Kalkınma Politikaları Neden Değişiyor…

Avrupa Birliği’nde, temel olarak 15 merkezi ülke ile yeni katılan 10 ülkenin kırsal alanlarının özellikleri  ve bu bağlamda “sorun çözücü” kırsal kalkınma politika gereksinimleri arasında çok önemli farklılıklar bulunmaktadır.

Görece benzer gelişmişlik derecesine sahip AB – 15 ülkelerinin kırsal alanları arasında dahi, bu anlamda ciddi farklılıkların bulunduğunu söylemek olanaklıdır. Bu çerçevede AB -15 ülkelerini kırsal alanlarının özellikleri bakımından gruplandırma çabasına girişildiğinde, kırsal alanı benzer özellikler taşıyan merkezi AB ülkeleri (İngiltere, Almanya, Fransa, Belçika, Avusturya, Luxemburg), kuzey ülkeleri (Hollanda, İsveç, Finlandiya, Danimarka) ile  İrlanda ve Akdeniz ülkelerinin (İtalya, Portekiz, İspanya, Yunanistan) hem grup içinde hem de gruplar arasında çok farklı kırsal alan özellik ve sorunlarına sahip oldukları görülür. 

1 Mayıs 2004 tarihinde topluluğa katılan 10 ülkeden 8’i Merkezi ve Doğu Avrupa ülkesidir. Ada ülkeleri olan Malta ve Güney Kıbrıs bir tarafa bırakılırsa, diğer MDAÜ’leri, sosyalist geçmişlerinden kaynaklanan birtakım ortak kırsal özellikler taşımaktadırlar. Bununla birlikte, coğrafi ve ekolojik koşulları bağlamında sözü edilen ülkeler de kendi içlerinde gruplandırılabilirler. Baltık ülkeleri olan Estonya, Letonya ve Litvanya alanlarının önemli bir kısmı ormanla kaplı küçük ülkelerdir. Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Slovenya, Polonya ve Macaristan 1 Mayıs 2004 tarihinde Topluluğa katılan ülkelerden Doğu Avrupa ülkeleri grubunu oluşturmaktadır. Bunlardan Çek Cumhuriyeti ve Slovak Cumhuriyeti, Birinci Dünya Savaşı’ndan 1990’lı yılların başına kadar varlığını sürdüren Çekoslavakya’nın bölünmesi ile oluşmuşlardır. Slovenya ise, Yugoslavya’nın dağılmasının ardından, Sırbistan-Karadağ ve Hırvatistan ile birlikte bağımsız devletlerini kurmuşlardır. Bu bağlamda, yıllarca aynı coğrafyayı ve kültürü paylaşmış ülkelerin kırsal kalkınma konusundaki yapı ve sorunlarının benzerliğini doğal karşılamak gerekir. Güney Kıbrıs ve Malta’nın, Ada ülkeleri olarak, kırsal kalkınma alanındaki sorun ve öncelikleri, diğer ülkelerden oldukça farklıdır.

Yakın bir gelecekte Topluluğa üye olmaları öngörülen Bulgaristan ve Romanya yanında, 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere başlama kararı almış olan ve halen tarama sürecini yaşayan Türkiye ve Hırvatistan’ın kırsal yapısının özellikleri ve sorunları, nitel ve nicel olarak üye ülkelerden önemli oranda farklılıklar göstermektedir.

1958 yılında kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu içinde geliştirilen ilk uluslarüstü politika seti olan Ortak Tarım Politikası’nda, kırsal kalkınma konusu her zaman değişik boyutlarıyla gündemde kalmış, dönemin gereksinimlerine uygun bir şekilde oluşturulan politika araçlarıyla alan yönetilmiştir.

Başlangıçta Topluluğun kırsal – tarımsal altyapı sorunlarını çözmeye yönelik bir anlayış içinde kurgulanan kırsal kalkınma kavramı, “klasik” sorunlar çözüldükçe, diğer boyutlarıyla gündeme taşınmış; hatta farklı sorunların çözümüne katkı sağlaması için kullanılan bir araç niteliğine dönüştürülmüştür.

1958 – 1987 döneminde uygulanan klasik kırsal kalkınma politikaları döneminde, tarımsal politikaların tamamlayıcısı olarak kurgulanan ve uygulanan kırsal kalkınma politikaları Topluluğun öngördüğü kapitalist tarım sistemi açısından olumlu sonuçlar üretmiş,  hem tarım sistemi içinde kalanlar hem de tarımdan tasfiye edilerek diğer sektörlere transfer edilen işgücü, Kleynesci Refah Devleti uygulamaları kapsamında görece yüksek refah düzeylerine sahip olmuşlardır.

15 üyeli Toplulukta, birkaç ülke hariç kırsal yol ağlarının eksikliği, kırsal telekomünikasyon açığı, sulama - tarla içi geliştirme hizmetlerinin yetersizliği, tarım işletmelerinin modernizasyon gereksinimi gibi temel kırsal sorunların önemli oranda varlığını koruduğu söylenemez. Ortak Tarım Politikası’nın kuruluş dönemi ile Keynesci kalkınmacı tarım politikaları döneminde, bu sorunlar temel olarak aşılmıştır.

Topluluk 1992 yılına kadar toplam tarım finansmanının % 1 ila % 5’ini kırsal kalkınmaya özgülemekte ve bu politikalar tarımın tamamlayıcı önlemleri olarak değerlendirilirken; 1992 yılında temel bir dönüşüm gerçekleştirilmiştir. Artık Topluluğun tek başına bir kırsal kalkınma politikası bulunmaktadır ve bu alana özgülenen kaynak miktarı tarım bütçesinin % 5 – 15’i düzeyine yükselmiştir.

“Yeni” kırsal kalkınma politikalarının uygulandığı 1987 sonrası dönemde, kırsal kalkınma ile tarım arasındaki bağ zayıflatılarak, daha çok mekana ve sosyal yapıya yönünü dönmüş bir öznel politika uygulamasına geçilmiştir.

Yeni paradigma, katmanlar halinde oluşmaya başlamaktadır artık: OTP’nin piyasacı bir düzleme kayma gereği ve Berlin duvarının yıkılmasından sonra şekillendirilen yeni genişleme politikaları. Kırsal kalkınma kavramı, bu yeni paradigmaya uygun bir şekilde yeniden biçimlendirilmeli, teorisi kurgulanmalı ve politika transferi ile “çevreye” aktarılmalıdır.

Bu bağlamda önce kırsal kalkınma OTP’nin II. Sütunu haline dönüştürülmüş, OTP’nin “neoliberal yapıya ayak uydurması” için müdahale politikalarından uzaklaşma ve kırsal kalkınma politikaları aracılığıyla “piyasa kurallarına uygun, ticareti bozmayan” destekleme politikalarına dönüş sağlanmıştır. Buna koşut olarak, “müdahale” sisteminin gerektirdiği yoğun kaynak kullanımına dayalı politikalar yerine, II. Sütun üzerinde inşa edilen kırsal kalkınma politikalarının öne çıkarılması, böylece I. sütun olan müdahaleci tarım politikalarının içinin boşaltılması yoluyla, Brüksel’den kaynak transferini mümkün olan en az düzeye indirgeyen “yeni Avrupa tarımsal modelinin” genişleme halkalarına tanıtılması işi gerçekleştirilmiştir.

Şüphesiz bu yaklaşım, merkezi kapitalizmin dönüşümüne koşut bir dönüşüm yaşayan Avrupa Birliği serbest piyasa ideolojisinin  politikalarına yeni oyun alanları açan, Avrupa merkez sermayesinin hem AB içi hem AB dışı bölüşüm ilişkilerinde kendini en çoklaştırmasına olanak tanıyan bir içerik taşımaktadır.

Çevresel sürdürülebilirlik, kırsal ekonominin yaşamsallığı, gıda kalitesi, hayvan sağlığı ve refahı standartları gibi konular yeni politikanın meşruiyet temelleridir. DTÖ kapsamında sürdürülen tarım görüşmelerinde ortaya çıkan liberal yönelim yanında, genişleme sürecinin mevcut OTP kuralları ile karşılanması durumunda Brüksel’in yapacağı harcama düzeyinin yüksekliği, politika değişiminin gerçek temellerini oluşturmaktadır. Gündem 2000 adıyla bilinen Mart 1999 reformu ve Haziran 2003 reformu, klasik kırsal kalkınma politikalarından kopuşu temsil eden en önemli uğraklardır.

Böylece, 2000’lerin AB’si, 1950’ler ve 60’lar boyunca karşı karşıya bulunduğu ve güçlü tarım politikaları içinde örülmüş bir kırsal kalkınma anlayışı ile aştığı sorunlara benzer sorunlarla karşı karşıya bulunan MDAÜ’ne ve içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu aday ülkelere, giderek içi boşaltılan bir tarım politikası, alternatif olarak “geliştirilmiş kırsal kalkınma politikaları“ transfer etmektedir.

AB’nin yeni kırsal kalkınma politikaları piyasacı, adem – i merkeziyetçi, yönetişimci ve subsidiarite ilkesinin uygulayıcısıdır. Artık alacarte Avrupa’da Brüksel kırsal kalkınma menüsünü oluşturacak, ülkeler bu menüden seçmeler yapacaklardır.

Seçilen politikaların uygulanabilmesi için, AB’nin genişleme halkasının özellikleri uyarınca geliştirdiği katılım araçlarının öngördüğü yönetim ve finansman yapısı öncelikle kurulacaktır. Bu bağlamda, AB kırsal kalkınma politikalarının içselleştirilmesi işlevini üstlenmek üzere, “Ulusal” Kırsal Kalkınma Planı ve Stratejisi hazırlanacaktır.

Seçilen alanlarda uygulanan Projeler, eş finansman yapısı altında, özel sektör, sivil toplum kuruluşları, yerel aktörler ve yerel yönetimlerin etkin bir işbirliği ile yaşama geçirilecektir.  

MDAÜ için SAPARD Programı uygulanmışken, Türkiye’nin de içinde bulunduğu son genişleme halkası için IPARD organize edilmiştir.

AB’nin “Yeni” Kırsal Kalkınma Politikaları Türkiye İçin Uygun Bir Politika Seti Oluşturuyor mu ?

Türkiye, iyimser bir öngörü ile yılda 150 milyon euro düzeyinde kaynak kullanabileceği IPARD fonlarından yararlanabilmek için, 40 yılı aşkın planlı kalkınma döneminde elde ettiği kırsal kalkınma birikimini görmezden gelmiş, IPARD menüsüne uygun bir “Ulusal” Kırsal Kalkınma Stratejisi hazırlama kaygısıyla ülke gerçekleri ile uyuşmayan bir belgeyi “katılımcı bir anlayışla” hazırlayabilmiştir. 

1982 Anayasa’sının kırsal alanla ilgili hükümleri topluca değerlendirildiğinde,  “sosyal devlet” ve “eşitlik” ilkelerinin kır-kent ayrımı gözetmeksizin tüm ülke nüfusuna yönelik olarak uygulanması, kamu yararının gözetilmesi, kişisel hakların kamu yararı ilkesine aykırı kullanımının önlenmesi, tarımın geliştirilmesi, kaynakların korunarak geliştirilmesi, toprak reformunun yapılması,  kooperatifçiliğin desteklenmesi ve bütün bunların plancı bir disiplin içinde gerçekleştirilmesi hükümleri öne çıkmaktadır.

Planlı dönemle birlikte, 1963 – 1967 yıllarında uygulanan Birinci Plan, toplum kalkınmasını; “ekonomik, sosyal ve kültürel koşullarını geliştirmek, toplulukları ulusun bütününde kaynaştırmak ve milli kalkınmaya tam olarak katılmalarını sağlamak için halkın çabalarını devletin çabaları ile birleştirme süreci” olarak tanımlamaktadır.

Birinci Plan’ın toplum kalkınması ile köy kalkınmasını eş anlamlı gören yaklaşımının, kentsel alanları kapsam dışında bırakması ve yöntemsel sorunları nedeni ile bazı eksiklikler taşıdığı inancı ile İkinci Plan’da (1968 – 1972) bu eksikliklerin giderilmesine yönelik olarak “köy ve köylü sorunları” adıyla bir başlık açılmış, buna karşılık toplum kalkınması, alanı oldukça daraltılarak, “küçük toplum birimlerinde teşebbüs gücünün geliştirilmesi” kapsamında düzenlenmiştir.

Birinci ve İkinci Beş Yıllık Planların aksine, Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (1973 – 1977) köye yönelik altyapı ve toplumsal hizmetlerin bir bütün içinde köye götürülmesi, bunların yanında tarım ve toprak reformunun gerçekleştirilmesi, pazarlama-tüketim-kredi-donatım işlevlerine yönelik çok yönlü bir kooperatifçiliğin yaşama geçirilmesine ilişkin hükümleri, oldukça kapsayıcı ve doğru yaklaşımlardır. 

Köy kent kavramına ilk kez kapsamına alan Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979 – 1983) kapsamında, toprak düzeltimi, kooperatifleşme, devlet düzenlemesi ve desteği, yerleşim düzeni gibi altbaşlıklarda gelir dağılımını iyileştirme, tarımsal gelişme ile köylü kalkınmasını bir tutma, tarımdan sanayi toplumuna sağlıklı bir geçiş, köylünün kalkınma olanaklarının, üretim gücünün ve gelirinin artırılması, kırsal alanda gelişmenin hızlandırılması, yaşama düzeyinin yükseltilmesi gibi temel hedefler belirlenmiştir. Plan kapsamında toprak reformu, tarımda kooperatifleşme ve tarımda devlet desteği ile köylünün ekonomik ve toplumsal gelişmesinin sağlanacağı belirtilmektedir. Plan köykenti ise şöyle tanımlamaktadır; altyapıların yoğunlaştığı, köylünün dağınık gücünü birleştirebildiği, örgütleştiği, tarımda sınaileştiği, tarımsal artığı üretken yatırımlara yönelttiği, geçimi için yeni iş alanları yarattığı, köylülerin benimseyeceği bir işbirliği, kamu hizmeti ve örgütlenme merkezi.

1985 – 1989 yıllarını kapsayan Beşinci Plan’da kırsal yerleşmeye yönelik özel bir düzenleme yer almamakta, merkez köylere yönelik kısa bir vurgu yapılmakla yetinilmektedir.

Altıncı Plan (1990 – 1994), Beşinci Plan’ın izinde olmak üzere, kırsal kalkınmaya olan vurguyu çekingen bir düzeye indirgemektedir. Plan’da, yerleşmelerin kademelenmesinde dengeye ulaşmak ve metropoliten alanlara yönelen nüfus ve sanayi yoğunluğunu azaltmak, bölgelerarası ve bölge içi göçleri yönlendirerek kontrol etmek üzere; metropol altı şehirler, orta büyüklükteki merkezler, az gelişmiş bölgelerin merkezi nitelikteki şehirleri ve merkezi nitelikteki kırsal yerleşme birimlerinin tespit edilip, gelişmelerinin desteklenebilmesi, bunun için gerekli araçların oluşturulması politika olarak kabul edilmiştir.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (1996 – 2000) yapılan saptamalardan bazıları şunlardır;

(i)       Toprak ve su kaynaklarının kullanımının planlanması ile yönetimi konusunda, ülke genelinde belirlenmiş kapsamlı bir politika bulunmamaktadır.

(ii)     Toprak ve su kaynaklarının potansiyelinin tespitine ilişkin veri toplama, etüd ve araştırma çalışmalarına yeterince önem verilmemektedir.

(iii)    Yatırım programında yer alan proje paketinin ve bekleyen proje stoğunun büyüklüğü göz önüne alındığında, mevcut yatırım imkanları ile tarımsal altyapı ihtiyacının ülke genelinde arzulanan düzeyde ve sürede karşılanması mümkün görülmemektedir.

(iv)    Yatırım programında büyüyen proje paketi nedeniyle, kalkınma planı hedefleri ve bütçe imkanları çerçevesinde uygulamaları sürdürülen projelerin ekonomikliği ortadan kalkmakta ve projelerden beklenen faydanın zamanında temini mümkün olamamaktadır.

Yedinci Plan’ın “Bölgesel Gelişme ve Fiziki Planlama” alt başlığında, bölgesel gelişmeye ilişkin mevcut durum anlatılırken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da terör olaylarının yol açtığı toplumsal huzursuzluğun yeni yatırımları engellediği, iç göç hızının kentleşme imkanlarının üzerinde oluştuğu ve bu durumun kalkınma faaliyetlerini olumsuz etkilediğinin altı çizilmektedir.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (2001 – 2005) kırsal kalkınmanın yaygınlaştırılarak hızlandırılmasını sağlayacak olan kırsal alandaki idari örgütlenmelerin henüz istenilen düzeye getirilemediğinin altı çizilmiştir. “Sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde yerel potansiyellerin harekete geçirilerek gelir ve istihdamın artırılması “, kırsal kalkınmanın temel amacı olarak belirtildikten sonra, “kırsal alanda istihdamın artırılması, .. , kırsal nüfusun gelirini artırıcı ekonomik faaliyetlerin desteklenmesi, yaşam kalitesinin iyileştirilmesi, etkili örgütlenme ve her düzeyde katılımcılığın önem taşıdığı”, “kırsal altyapı hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve etkinliğinin artırılmasında merkezi kamu kuruluşları, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütlerinin eşgüdüm içinde çalışmalarının sağlanacağı”, “ Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde terörün yok edilmesine yönelik çabalar paralelinde, bu yörelerdeki köylerini terk etmek zorunda kalan yurttaşlarımızdan, dönüş yapmak isteyenler için ekonomik ve sosyal alt yapının sağlanmasına önem verileceği” söylenmektedir.   

Bunlara karşın “Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi”,  kırsal kalkınma ilkelerini (1) Mekansal duyarlılık, (2) İşbirliği ve katılımcılık, (3) Sürdürülebilirlik, (4) Sosyal İçerme, (5) Politika ve düzenlemelerde tutarlılık, etkin izleme, (6) Kaynak kullanımında etkinlik olarak belirlemiştir.

Belge kapsamında, kırsal kalkınmanın stratejik amaçları ise (1) Ekonominin Geliştirilmesi ve İş İmkanlarının Artırılması, (2) İnsan Kaynaklarının, Örgütlenme Düzeyinin ve Yerel kalkınma Kapasitesinin Geliştirilmesi, (3) Kırsal Alan Fiziki Altyapı Hizmetlerinin Geliştirilmesi ve Yaşam kalitesinin Artırılması, (4) Kırsal Çevrenin Korunması ve Geliştirilmesi olarak belirtilmektedir.

Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi’nin hem stratejik amaçları, hem de bu kapsamdaki öncelikleri incelendiğinde, IPARD ile arasında dikkat çekici bir benzerlik taşıdığı görülmektedir. 

Türkiye , 780 bin km2 yüzölçümü üzerinde 70 milyona yakın nüfus barındıran, 24 milyon hektarı işlemeli olmak üzere, toplam yüzölçümünün % 53.5’u oranında olan 41.5 milyon hektar tarım alanına sahip olan, halen üye olan ya da aday konumunda bulunan ülkeler arasında Almanya’dan sonra en büyük ülkedir.

Türkiye’de 81 bine yakın kırsal yerleşmelerde, 23.8 milyon insan yaşamaktadır. Köylerin yaklaşık % 95’i 2000 ve altı nüfusa sahiptirler. Kırsal alanda genel okuma yazma oranı % 82 olup, bu oran kadınlarda % 73’e düşmektedir. Kırsal yerleşimdeki kadınların % 48’i doğum öncesi herhangi bir tıbbi bakım almamaktadır. Yalnızca 923 bin çiftçi Bağ kur, 165 bin tarım işçisi SSK kapsamında bulunmakta olup, geriye kalan büyük nüfus herhangi bir sosyal güvenlik şemsiyesi altında bulunmamaktadır.

Tarım, kırsal alanın başat ekonomik faaliyetidir. Sektörün ulusal gelirdeki payı % 11.5, istihdamdaki payı % 29.5 düzeyindedir. Kırsal alanda temel sosyal ve ekonomik altyapının önemli eksiklikler barındırması, kırsalın hemen tek gelir getirici sektörü olan tarımın hızla gerilemesi, kırsal yoksulluk boyutlarının hızla yükselmesi, tarım ve orman alanları üzerindeki rant baskısının giderek artması, çevre kirliliği, biyoçeşitliliğin risk altında bulunması, yaşlanan kırsal nüfusun eğitim düzeyinin düşüklüğü gibi çok sayıda sorun alanı, Türkiye’nin karşısında bulunmaktadır. Tarım sektöründe yaşanan gerileme bağlamında tarım fiyatları çökerken ülke kendine yeterliliği yitirmekte, artan kırsal yoksulluk köylerden kentlerin varoşlarına doğru yeni bir dalganın yönelmesine neden olmaktadır.

Bunun yanında, Türkiye’nin kırsal alanında, tarım toprağının mülkiyetinin dağılımında son derece çarpıcı bir adaletsizliğin bulunduğu görülmektedir. Feodal düzenin zeminini oluşturan bu yapı, ağalık – beylik sisteminin işlemesini garanti etmektedir. Diğer taraftan kapitalizmin elini uzatabildiği kırsal alanlarda kapitalist toprak sahipliği egemen olmakta; çokuluslu şirketlerin alana girmesiyle yeni ilişkilenme biçimleri ortaya çıkmaktadır.

Ekonomik zemin üzerinde, şeyh ve tarikat düzeninin giderek daha çok ağırlığını hissettirmeye başlaması, diğer bir sosyolojik gerçeklik olarak ortadadır.

Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Büyük Ortadoğu Projesi’nin biçimlendirdiği yeni düzende, Türkiye’nin genelinden farklı özellikleri taşımakta olup; kırsal kalkınmanın program, yönetim ve finansman boyutlarının  bu özellikler dikkate alınarak seçilmesinde yarar bulunmaktadır.

Bütün bu ülke görünümlerine karşın, Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi Türkiye’nin 40 yılı aşkın planlı kalkınma döneminin kırsal kalkınma alanındaki deneyimini bir tarafa bırakmakta, ülkenin sosyolojik ve ekonomik gerçeklerine uyarlı kırsal kalkınma planları yerine, AB menüsünden seçme yapmayı tercih etmektedir. 

Bu bağlamda, kırsal kalkınmanın kendiliğinden ve diğer sektörlerden bağımsız olarak gerçekleşmesinin olanaksızlığının altı çizilmelidir. Türkiye’de kırsal yerleşimin en önemli ekonomik aktivitesi olan tarım sektörünün yapısında kalkınmaya vurgu yapacak değişikliklerin oluşturulması, bu değişimin köy ve köylü sınıfı üzerindeki etkilerine, kısacası bölüşüm ilişkilerine de, tıpkı mülkiyet ilişkilerinde olması gerektiği gibi, kısıtları ortadan kaldırıcı karışmalarda bulunulması, Türkiye kırsal kalkınmasının asal düzlemleri olarak görülmektedir.

Sonuç olarak ..

IPA bütçesinin 2007 – 2013 dönemindeki finansal büyüklüğü 10.2 milyar euro olarak AB Konseyi’nden geçmiş bulunmaktadır. Bu durum, yılda 1.5 milyar euro dolayında bir kaynağın 7 ülke arasında paylaştırılacağı anlamına gelmektedir. Türkiye’nin bu ülkeler arasındaki en büyük ülke olması gerçeğinden hareketle ve iyimser bir tahminle özgülenen kaynağın yarısının Türkiye tarafından kullanılması durumunda, yılda 750 milyon euro düzeyinde bir AB kaynağının Türkiye’ye aktarılacağı varsayılabilir.

750 milyon euro’nun IPA’nın beş bileşeni arasında eşit dağıtılacağı varsayıldığında, Türkiye’nin kırsal kalkınma için AB’den yılda 150 milyon euro dolayında fon kullanabileceği öngörülmektedir.

Oysa Avrupa Birliği Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 tarihinde yayımladığı “Türkiye’nin Üyeliği Perspektifinden Kaynaklanan Hususlar” başlıklı raporda, halen Bulgaristan ve Romanya’ya karşı benimsenen yaklaşımı temel alan bir kademeli geçiş (phasing-in) döneminden sonra, Türkiye’ye 2004 fiyatları ile yılda yaklaşık 2,3 milyar Euro kaynağın, yalnızca kırsal kalkınma önlemleri için gerekli olacağı belirtilmektedir.

Bu bağlamda Türkiye, gereksinim duyduğu yıllık kırsal kalkınma kaynağının yalnızca 1/23’ünü vaad eden bir program için, tüm kırsal kalkınma deneyimini bir tarafa bırakmamalı; ülke gerçeklerine uygun, sorun çözücü bir yaklaşımı, kendi bütçe kaynaklarıyla finanse eden, tam bağımsızlıkçı bir düzlem içinde devreye sokmalıdır.

Böylesine bir yaklaşım, elbette, özel hukuk hükümlerine tabi olarak oluşturulan bir Kurum bünyesinde, İzleme ve Yönlendirme Komitesi ile Proje Değerlendirme ve Seçim Komisyonu’nun Bakanlık temsilcilerinden oluşturulduğu bir yapıda, gereksinim duyduğu yıllık kaynağın 1/23’ünü AB’den alabilmek için kırsal kalkınma politikası oluşturma erkini tümüyle Brüksel’e devreden bir anlayışla gerçekleştirilemez. 

Gökhan GÜNAYDIN

Başkan

 

Okunma Sayısı: 13794