GENETİĞİMİZLE Mİ OYNANIYOR? - İNDİGO DERGİSİ

GENEL MERKEZ ( )
05.04.2007 (Son Güncelleme: 05.04.2007 15:53:00)

Tohumculuk Yasası, tohum alanlarından kamunun çekilmesine ve sektörün tümüyle çokuluslu şirketler ile onların yerli temsilcilerine teslim edilmesine olanak sağlıyor…

2006 yılında yasalaştırılan Tohumculuk Yasası, pek çok demokratik örgütün tepkisini çekmişti. Bu konu ile ilgili birçok bildiri yayınlayan örgütler, yasaya şiddetle karşı çıkıyorlar. CHP‘nin 116 milletvekilinin de imzasıyla, yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi‘ne dava açıldı. Davanın henüz sonuçlanmadığı yasa, Ziraat Mühendisleri Odası‘nın da tepkisini çekmeye devam ediyor. Yasa ile ilgili basın açıklaması yapan Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Gökhan Günaydın, Tohumculuk Yasasının ülkemizin, tarımımızın ve gıda geleceğimizin yok edilmesi anlamına geldiğini savunuyor.

"Tohum Yaşamdır, Yaşam Bizimdir.."

Ülkemiz tarımında uygulanan yanlış ekonomi politikalarına bir yenisi daha ekleniyor. Şu anda meclis gündeminde olan Tohumculuk Yasası ülkemizin, tarımımızın ve gıda geleceğimizin yok edilmesi anlamına geliyor.

Gıdamızın güvencesini, egemenliğini çokuluslu gıda ve tarım şirketlerine veriyor. Bu yasa diğerlerinden farklı. Bu yasa, Amerika‘nın Irak‘ı işgalinden sonra çıkardığı 81 nolu kararnamenin benzeri. Uluslararası tohum tekelleri Irak‘ta savaş yoluyla çiftçileri tohumsuz, halkı gıdasız bırakmıştı.

Türkiye‘de ise bu tarz bir işgal savaşa gerek kalmadan gerçekleşiyor. Meclis lobilerinde dolaşan tohum tekelleri milletin meclisini esir almaya çalışıyor. Halk bu yasa ile yaşamından koparılıyor. Bu yasa çiftçileri, tüketicileri, ekoloji örgütlerini görmezden geliyor. Bu yasa, geleceğimizi patent altına alıyor ve bu hakları tarım tekellerine devrediyor. Bu yasa, halkın gıda güvenliğini ortadan kaldırıyor.

Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Gökhan Günaydın, Tohumculuk Yasası ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

Röportaj: Gülşen Kaş

Gülşen: GDO nedir?

Dr. Gökhan Günaydın: Biyo-teknolojik yöntemlerle kendi türü dışındaki bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilen bitki - hayvan ya da mikroorganizmalara "Transgenik" ya da "Genetiği Değiştirilmiş Organizma" denilmekte ve bu ürünler kısaca "GDO" olarak adlandırılmaktadır. Bu kapsamda, örneğin domuza ait gen domatese, bakteri veya virüse ait gen de bir bitkiye aktarılabilmektedir. 

Gülşen: Tohumculuk Yasası Meclis‘ten hızlı bir şekilde geçirildi, yasanın çıkarılmasının gerçekteki amacı nedir? Neye ve kime hizmet etmektedir?

Dr. Gökhan Günaydın: TBMM‘de 31 Ekim 2006 tarihinde kabul edilen 5553 sayılı Tohumculuk Yasası, 8 Kasım 2006 tarihinde Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yasa, tohum alanından kamunun çekilmesi ve sektörün tümüyle çokuluslu şirketler ile onların yerli temsilcilerine teslim edilmesini amaçlamaktadır. 

2004 yılından beri TBMM gündeminde olan, hatta 23 Kasım 2004 tarihinde Danışma Kurulu kararıyla görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması bile kararlaştırılmış bulunan düzenleme, aradan iki yıl geçtikten sonra TBMM tarafından yasalaştırılmıştır. Avrupa Birliği‘ne uyum yasaları arasında yer aldığının iddia edilmesine karşın, Yasanın 3, 4, 6, 7, 8, 11, 12 ve 15. maddelerinin AB müktesebatı ile çelişmesi dikkat çekmektedir.

Yasanın "tohumculuk" alanını düzenlediği ileri sürülse de, toplam 43 maddeden yürürlük ve yürütmeyi düzenleyen 2 madde ile amaç, kapsam ve tanımlamayı içeren 3 madde hariç tutulduğunda, tohumculuğu düzenleyen madde sayısı 12‘ye düşmektedir. Yasanın 25 maddesi tohumculuk birliğinin kurulmasıyla ilgili düzenlemeler getirmektedir. Bu nedenle 5553 sayılı Yasa, adeta "tohumculuğu" değil, "tohumculuk birliği"ni düzenlemek üzere çıkarılmıştır. 

Yasa ile "bitki ıslahçıları, tohum sanayicileri ve üreticileri, fide üreticileri, fidan üreticileri, tohum yetiştiricileri, tohum dağıtıcıları, süs bitkileri üreticileri ve tohumculukla ilgili diğer konularla iştigal eden en az yedi gerçek veya tüzel kişi tarafından faaliyet konularına göre" alt birlikler ve bunların üst birliği olarak, kamu kurumu niteliğinde meslek üst kuruluşu statüsünde Türkiye Tohumcular Birliği kurulmaktadır. Üstelik, Yasa‘nın 15. maddesi ile tohumluk üretimi, tohumluk sertifikasyonu, tohumluk ticareti ve piyasa denetimi konusundaki yetkilerin bu birliğe devredilmesi öngörülmektedir. 

Yasa ile Türkiye‘de, Tarımsal Araştırma Genel Müdürlüğü‘ne (TAGEM) bağlı Enstitülerin tarımsal AR-GE faaliyetleri sonucunda, Tarımsal İşletmeler Genel Müdürlüğü‘ne (TİGEM) ait çiftliklerde tohum üretip, ucuz fiyatlarla ve zamanında üreticiye ulaştırma şeklinde işleyen kamusal tohumculuk sistemi "demode" ilan edilmekte; devlet olmazsa olmaz bir yaşamsal alandan daha çekilerek, yabancı şirketler ile onların yerli uzantılarına yeni kâr alanları yaratılmaktadır. 

Türkiye‘nin tohum üretim gücünü tümüyle kırılmaktadır. Yasa, sektör ve üretici için yıkım; çokuluslu şirketler ile onların taşeronları için ise yeni kar alanları anlamına gelmektedir. 

Gülşen: Bu Yasa geleneksel tohumlarımızı kullanamayacağımız anlamına mı geliyor?

Dr. Gökhan Günaydın: Tüm Avrupa‘daki bitki çeşidine yakın bir sayıda olmak üzere, 3 bini endemik toplam 13 bin bitki çeşidine sahip olan Anadolu coğrafyası, gen bankası niteliğindedir. Günümüz Türkiye‘si, sebze tohumluğunda % 90‘ın üzerinde dışa bağımlıdır. Sertifikalı hububat tohumluğunun ise ancak % 25‘i üretilebilmektedir. 

Aslında özel sektör, sebze, mısır, ayçiçeği gibi yabancı döllenen tohum piyasasının karlılığını çoktan fark etmiştir. Bu bağlamda özellikle Hollanda, İspanya ve İsrail kökenli firmalar, yerli ortaklarıyla Türkiye‘de tohum üretip pazarlamakta ya da doğrudan ithal ürün satış ağı oluşturmaktadır. Yerli çeşitlerimizin neredeyse tamamının kaybolmasına neden olan bu süreçte, örneğin bir kg. domates tohumu 18 - 20 bin dolar fiyatla satılmakta ve üreticinin sömürü düzeyi giderek artmaktadır. Yabancı ve yerli aracıların etkisiyle, üreticinin eline geçen gelirden yaklaşık 5 kat fazla fiyatlarla domates tüketen tüketicinin "eski domateslerin tadını arama" düzeyinde kalan yakınmaları, üretici ve tüketici dayanışmasına yönelik anlamlı bir sonuç üretmemektedir.

Gülşen: Canlı bir şeyin patenti alınabilir mi? Tohum patenti almış şirketlerin amacı ne?

Dr. Gökhan Günaydın: Yasa Tasarısının 15. maddesinde bahsedilen yetki devriyle birlikte kamu üretim, sertifikalandırma, ticaret ve denetimi, uluslararası dev tarım şirketlerine bırakılacaktır. Böylelikle de ülkemizin "gıda güvenliği" ve "gıda güvencesi-egemenliği" bir avuç uluslararası gıda tekelinin kar histerisine terk edilecektir.

Gülşen: GDO‘lar tarım sektörünü nasıl etkileyecek?

Dr. Gökhan Günaydın: İnsan, hayvan, bitki, mikroorganizmalarda yapılan her bir değişiklik bütünün bir diğer parçası olan tarımsal biyoçeşitliliği, yani sağlıklı beslenmenin temeli olan gıda çeşitliliğini de etkileyecektir. 

Modern tarım yöntemlerinin yol açtığı etkiler yüzünden zaten yeteri kadar azalmış olan çeşitler GDO‘nun tehdidi altındadır. Çünkü GDO‘ların aktarılmış genleri, çevresinde geleneksel yöntemlerle üretilen ürünlere de geçebilmektedir. Arılar, kuşlar, böcekler ve rüzgar gibi tozlaşmayı sağlayan etkenler, GDO‘lu polenleri alıp komşu tarlalara taşıyabilmekte, komşu tarlaya bulaşan genler oradaki üründe de genetik değişikliğe neden olabilmektedir. "Gen kaçışı" adı verilen bu bulaşma sonucunda yaşamın sürdürülebilirliği açısından çok büyük önem taşıyan bitkiler giderek tek tipleşmekte, doğal çeşitlilik azalmaktadır. 

Böylece milyonlarca yılda oluşan türler 5-10 yıllık bir sürede yok olma tehlikesiyle karşılaşmaktadır. Bu yüzden GDO, yeryüzündeki milyonlarca canlı türün varlığını tehdit ve eko sistemi tahrip etmektedir.

Hastalık ve diğer zararlılara karşı dayanıklı olması için genleriyle oynanmış bir buğday türünün belki göreceli olarak verimi yüksektir ama, aniden ortaya çıkabilecek bir hastalık ya da zararlı o türün yok olması ve dünyada artık başka bir tür buğday yetiştirilmediği için buğday ırkının tamamen ortadan kalkması gibi bir felaketi beraberinde getirebilir.

Türkiye‘nin biyolojik ve endemik (sadece o yörede bulunan) bitki türleri açısından çok zengin olması nedeniyle, tür çeşitliliğini tehdit eden GDO‘lar konusunda önlem alınması sadece Türkiye için değil, dünyanın biyolojik mirasının gelecek nesillere taşınabilmesi açısından da yaşamsal önem taşımaktadır.

Ulusal Biyo-güvenlik Yasası

Gülşen: Biyo-güvenlik Yasası‘nın çıkarılmamasının sebebi nedir?

Dr. Gökhan Günaydın: Hükümet, "Ulusal Biyo-güvenlik Yasası"nı üç yıla yakın süredir çıkarmayarak, ithalat lobilerinin rahat çalışacağı bir ortamı hazırlamaktadır. Bu alana yönelik AB uygulamaları göz ardı edilmekte; tüketiciye, tükettiği ürünün GDO‘lu olup olmadığını etiket üzerinden görme hakkı bile tanınmamaktadır. 

Mevcut Yasa Taslağı‘nın konu ile ilgili AR-GE faaliyetlerini yürütecek bir enstitü kurmayı hedefleyen, GDO‘lu ürünlerin ithalatı ve üretimini ülkemiz çıkarları doğrultusunda denetleyen bir içeriğe dönüştürülmesi gerekmektedir.

Gülşen: Her yıl binlerce ton GDO mısır ve soya ve sair ürünler ülkemize denetimsiz bir şekilde girmektedir. Bunun sonucunda insanlarımızın sağlığı tehlikeye girmektedir. Bu ürünleri denetlemenin bir yolu var mıdır?

Dr. Gökhan Günaydın: Bu ürünler, 1998 yılından bu yana, hiçbir denetime tabi olmadan, Türkiye‘ye rahatça girmektedir. Örneğin, yalnızca 2003 yılında Türkiye 1.8 milyon ton mısır, 800 bin ton soya ithal etmiştir. Mısırın % 81‘i, Soyanın ise % 88‘i ABD ve Arjantin‘den gelmiştir; neredeyse tamamı GDOlu‘dur. Türkiye‘nin gümrüklerinde, GDO‘lu ürün ayrımı yapabilecek laboratuar altyapısı yoktur. Ankara ve Bursa‘da kurulu laboratuarlar ile etkin bir denetimin yapılabilmesi de olanaksızdır.

Böyle bir durumun kabulü mümkün değildir. Gümrüklerimizde GDO‘lu ürün ayrımını yapacak laboratuar altyapısını kurarak bunun önüne geçebiliriz. Bu laboratuarların kurulması 1 milyon dolara mal olmaktadır. Türkiye‘nin 1980‘lerin ortalarında 1 km otoyol yapımı için, 10 milyon dolar harcadığı düşünüldüğünde, laboratuar altyapısının kaynak eksikliği nedeniyle kurulamadığı savının ne kadar gerçek dışı olduğu ortaya çıkmaktadır. GDO‘lu ürün ithalatından rant sağlayan çevreler bu laboratuarları istememektedir.

800 çeşit GDO‘lu ürün sofralarımızda!

Gülşen: Başka hangi GDO‘lu ürünler ülkemize girmektedir?

Dr. Gökhan Günaydın: Bugün dünyada genetiğiyle oynanmış pek çok ürün bulunuyor. Bunlardan bazıları, mısır, patates, domates, pirinç, soya, buğday, kabak, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri, kolza, kasava ve papaya olarak sıralanabilir. Ayrıca muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun, karpuz ve kanola üzerindeki çalışmalar da devam ediyor. 

Mısır ve soya genleriyle oynanmış bitkiler arasında ilk sıralarda yer aldığı için bu bitkilerden üretilen yan ürünlerin kullanıldığı bütün ürünler GDO‘lu olma riski taşıyor. Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakaroz, früktoz içeren gıdalar günlük tüketim maddeleri arasında bulunuyor. Örneğin; bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuk GDO‘lu olma riski taşıyan gıdaların başında geliyor.

Sonuç olarak 800 çeşidin üzerinde GDO‘lu ürün hiçbir denetime tabi olmadan tüketici sofrasına ulaşıyor.

Ekolojik denge büyük tehlike altında!

Gülşen: GDO‘lu ürünler genetik yapımızda ne gibi değişiklikler yaratır? Bunun sağlığımıza olumsuz etkileri nelerdir?

Dr. Gökhan Günaydın: GDO‘lu ürünler çevre, biyolojik çeşitlilik ve ekolojik denge, insan ve hayvan sağlığı, ülkelerin sosyo-ekonomik yapıları üzerine birçok olumsuz etkiler doğuruyor, var olan ilişkileri - dengeleri bozuyor, yeni bağımlılık ilişkileri yaratıyor.

Gülşen: Çevre, Biyolojik Çeşitlilik ve Ekolojik Dengeye Etkileri neler?

Dr. Gökhan Günaydın: Tüm Avrupa‘da 13 bin dolayında bitki çeşidi bulunurken, bunun 11 bini Türkiye‘de yer alıyor. Bunlardan bir kısmı ise endemik. Böyle bir flora eksenine, kontrollü alanlar dışında GDO‘lu ürünleri soktuğunuzda, genetik çeşitler kayboluyor, yerel türler GDO‘lu ürünlerle rekabet edemediğinden hızla kayboluyor. Bir kez gen aktarımı başlamışsa, genetiği değiştirilmiş ürünün değiştirilmemiş ürünlere bulaşması önlenemez hale geliyor. Bir süre sonra, zengin biyo-çeşitliliğin yerini, GDO‘lu homojen ürünler alıyor... 

Ayrıca, tarımsal üretime zararlı olduğu kabul edilen böceklere karşı dayanıklı olmalarını sağlamak için bitkilere aktarılan toksin (zehir) karakterli genler, o böcekleri yiyerek beslenen yararlı böcek türlerinin de yok olmasına neden olabiliyor.

Bunun yanında, yabancı ot ilaçlarına dayanıklılık geni aktarılmış bir bitkinin bu genlerinin rüzgar ya da kuş, arı gibi etkenlerle başka bitkilere bulaşması sonucunda bu geni alan yabancı otlar savaşılması güç bir şekilde çoğalabiliyor.

Sağlık açısından risk ve tehditleri

Gülşen: Sağlık Açısından Risk ve Tehditlerinden bahseder misiniz?

Dr. Gökhan Günaydın: GDO‘ların insan ve hayvan sağlığı açısından doğurduğu risk ve tehditler; yatay gen transferi, alerjiler, antibiyotiklere direnç, toksin birikimi ve doğurduğu metabolizma değişikleri ile tanımlanabilir. 

Bu alanda yapılan çalışmaların yetersizliğinin özellikle altının çizilmesinde yarar var. Kısacası, bu çalışma alanı nedense "fonlanmıyor". Yapılan yetersiz çalışmalarda risk - tehlike bulgusuna ulaşan ve bunu açıklayan bilim adamlarının, hemen yöntemleri, bilimsel yeterlilikleri tartışma konusu ediliyor. İşte bulgulardan bazıları; 

Yatay Gen Transferi: DNA alımından 48 saat sonra fare karaciğerinde DNA sindirimi saptanmış olup (schubert ve diğerleri, 1997), GDO‘lu mısırla beslenmiş tavuklarda DNA‘nın tamamen sindirilmiş olması (chamber ve diğerleri, 2002) işin diğer önemli boyutunu ortaya koyuyor. 

GDO Kökenli Yiyecek Alerjileri: İnek sütü, yumurta, balık, kabuklu deniz mahsulleri, soya, fıstık, buğdayda alerji saptanıyor. Soya alerjisi en çok rapor edilen alerji grubunu oluşturuyor. 

GDO Geliştirmede Kullanılan İşaret Genleri ve Antibiyotiklere Direncin Artması: GDO‘lardan başka canlılara gen kaçışında, insan sindirim sisteminin bu geçiş için uygun ortam sağlayabileceği sonucuna ulaşılmış durumda. Bu alanda yapılan bir araştırmada, 12 sağlam 7 ameliyatlı hasta herbisit direnci içeren soya ile beslenmiş ve sonuçlar not edilmiş. Saptama şu: Yabancı DNA sağlıklı bireylerde sindirim sistemi ve bağırsak bakterilerinde kalmadan dışarı atılmış, hasta bireylerde ise DNA‘nın % 4‘ü sindirim sistemlerinde ve bağırsak bakterilerinde bulunmuştur.

Yine, GDO‘larda bulunan genler ve ürettikleri enzimlerin, meyve sebzelerin çiğ yenmesi durumunda mide ve bağırsak tarafından tutulabilmesi söz konusudur. 

GDO‘lardan Elde Edilen Gıdalardaki Toksin Birikimi: GDO‘lu patatesin, (glanthus nivalis agglutinin geni) sıçan mide çeperi üzerinde uyarıcı büyüme etkisi saptanmıştır (fenton ve diğ., 1999). Ayrıca, kardelenden elde edilmiş lektin geni ürününün laboratuvar koşullarında insan akyuvarlarına bağlandığı görülmüştür. 

GDO‘larda ve Tüketicilerdeki Metabolizma Değişikleri: Bu alanda, 13000-22000 kat daha fazla bebek cinsiyet sorunları, endokrin cevaplı kanserler saptanmıştır (sanderman ve wellmann, 1988).

GDO‘lu ürünlerin nesiller boyunca amacı dışında bir olumsuz etki yaratmayacağının, küçük yan etkilerinin ise nasıl giderileceğinin üretici çokuluslu şirketler tarafından yapılan uzun süreli araştırmalar ile saptanması, duyurulması ve farklı durumlarda tazmin riskinin üstlenilmesi gerekmektedir.

Üretim yeterli. Sorun siyasi!

Gülşen: Düne kadar böyle bir ihtiyaç yoktu. Birden bire bu ihtiyacın ortaya çıkmasının nedeni nedir?

Dr. Gökhan Günaydın: GDO‘lu ürünlerin, üretilme amaçlarına yönelik olarak bazı iddialar dile getirilmektedir. ABD Başkanı George W. Bush‘a göre, GDO teknolojisi, tüm dünyadaki açlık sorununa çözüm bulabilmek için üretilmiştir; "Verim artacak, gıda bollaşacak, herkes doyacak!" Şu kadarını biliyoruz ki, dünyada 800 milyonun üzerinde insan aç. Ancak dünyada üretilen gıdalar, aslında tüm dünyayı doyurmak için yeterli. Sorun, gıdaya ulaşmak için yeterli paraya sahip olamamak. Bu bağlamda açlık, üretim yetersizliğinden değil, üretilen gıdanın adil paylaşılmamasından ileri geliyor. Kısacası, sorun siyasi...

Ayrıca hammaddeden işlenmiş maddeye kadar olan zincirde, çevreye daha az zararlı, besleyici değeri daha yüksek, raf ömrü daha uzun ürünlerin elde edilmesinin amaçlandığı savunuluyor. Dünyada en çok, yabancı ot ilacına ve zararlılara dayanıklılık ile bunların her ikisine birden dayanıklılık geni aktarılıyor bitkilere. Soruna salt "teknik açıdan" bakıldığında, biyo-teknolojiyi kullanan ve geliştirenlerin, özellikle son on yılda bu alandaki duyarlılıklarının birden bire arttığı sonucuna varılabilir... 

Soruna teknoloji ve mülkiyet ilişkileri açısından bakarsak, GDO teknolojisinin, mülkiyetine sahip olanlar açısından çok büyük bir "sermayenin yeniden üretim alanı" olduğunu görebiliriz. Buna karşılık teknolojiyi satın alanlar açısından ise bağımlılığı derinleştirmektedir.  GDO‘lu ürünler üzerine çalışmaların, ABD kökenli şirketler tarafından başlatılması da hiç sürpriz değildir.

Gülşen: GDO‘lu ürünler dünyanın hangi ülkelerinde yaygın olarak kullanılıyor? Türkiye‘de GDO‘lar denendi mi?

Dr. Gökhan Günaydın: Bugün tüm dünyada Türkiye yüzölçümüne yakın bir alanda Transgenik ekim yapılmakta olup, ekim alanlarının % 99‘u; ABD, Arjantin, Kanada, Çin ve Brezilya‘da bulunmaktadır. 1990 yılından beri GDO‘lu ürünler Amerika‘da kullanılmaktadır. Amerika‘da 50‘den fazla GDO‘lu ürün kullanılmaktadır ancak bunlarda etiket zorunluluğu yoktur. Avrupa‘da 1990‘lı yıllarda GDO‘lu ürünlerin ortaya çıkmasıyla birlikte hemen tüketicinin korunmasını sağlayacak yasal düzenlemeler devreye konulmuştur. Bilimsel çalışmaların kısıtlanması, pazara sunumun yasaklanması, transgenik bitkilerin ekilmemesi sağlanmıştır. Şu anda AB ülkelerinde çok sıkı testlerden geçtikten sonra sadece birkaç ürünün satışına izin verilmektedir. 

Türkiye‘de 1998 yılından bu yana "Transgenik kültür bitkilerinin alan denemeleri" adı altında denemeler yapılmaktadır. Denemelerin kontrollü alanlarda yapıldığı iddia edilmekle birlikte, piyasadan toplanılan numunelerde GDO‘lu ürünlere rastlanması, yasak olmasına rağmen Türkiye‘ye kaçak olarak GDO‘lu tohum sokulduğu ve ekiminin yapıldığını göstermektedir. Bilim adamlarının çeşitli kent pazarlarından aldıkları domates, mısır ve patates örnekleri üzerinden yaptıkları analizlerde de bazı örneklerde GDO bulunmuştur.

Türkiye tarımda bile dışa bağımlı!

Gülşen: Türkiye GDO‘ların ne kadarını kullanmak zorunda?

Dr. Gökhan Günaydın: GDO teknolojisi, "yaşamı patent altına alma esasına" dayanıyor. Birkaç gen aktarılan "yeni çeşit", firmaların mülkiyetine giriyor ve "yeni piyasa" kurgulanmaya başlanıyor. Tohumlar kendini yeniden üretemiyor. Bu bağlamda, çiftçinin ürününden tohumluk ayırma hakkından da söz edilemiyor. 

GDO‘lu ekim alanlarında kullanılmak üzere geliştirilen kimyasal ilaçları üreten firmalar, GDO‘lu tohum üreten firmalar tarafından satın alınıyor; böylece tohumdaki şirket egemenliği tarımsal ilaç piyasası ile pekiştiriliyor.

Türkiye GDO‘lu tohum kullanmak, bunları ithal etmek ve tüketmek zorunda değil. Söz konusu olan ürünler mısır, soya, pamuk, kolza, domates, patates... Bunlar, Türkiye‘nin hemen tüm ekolojik bölgelerinde üretilebilen ürünler. Buna karşılık, ilk dört üründe, uygulanan yanlış tarımsal politikalar ile Türkiye dışa bağımlı hale gelmiştir. İstenirse bu zincir birkaç yıl içinde kırılabilir. Ama öncelikle, kendine yeter bir ülke hedefini ıskalayıp, "varolan bağımlılığı derinleştirmeye çalışmak; bunu da ‘günün gereği‘ olarak duyurmak" anlayışından vazgeçilmesi gerekiyor.

Hammadde, işlenmiş ürün, hangi nitelikte olursa olsun ülkeye GDO‘lu ürün girişi yasaklanmalıdır. GDO‘lu tohumların kontrolsüz alanlarda ekimine asla izin verilmemelidir. Gümrüklerde, iç piyasada etkin bir denetim sistemi kurulmalıdır. Türkiye GDO‘lu ürünler konusunda kendi araştırmalarını yapmalı, teknolojisini kendi üretmelidir. Tarımda, girdiden çıktıya, tüm alanlarda bağımlılık zincirini kıran, kendi potansiyelini kullanan bir politika izlenmelidir.

Gülşen: Tohumculuk Yasası‘nın iptali söz konusu olabilir mi?

Dr. Gökhan Günaydın: Ana muhalefet partisi CHP tarafından Tohumculuk Yasası‘nın iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi‘ne başvurulmuştur. 

Yasanın, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nın tohumluk üretimi, ithali ve ihracıyla standarda uygunluğunu denetleme yetkisini devretmesine imkan tanıyan hükümleri ile alt birlik-üst birlik oluşturan hükümleri açıkça Anayasa‘ya aykırıdır. Bu nedenle yasanın iptal edilmesi gerekmektedir.

GDO‘ya Hayır Platformu

Gülşen: GDO‘lu ürünlere karşı bir kampanya başlattınız. Bu kampanyadan bahseder misiniz?

Dr. Gökhan Günaydın: GDO‘ya Hayır Platformu‘nun "Canavar Balon" kampanyası sırasında topladığı 100 bin imza 15 Şubat 2005 tarihinde TBMM Dilekçe Komisyonu‘na teslim edilmiştir. Dilekçe Komisyonu, 17 Mart 2005 tarihinde konunun tarafları ile bir toplantı yapmıştır. TBMM Dilekçe Komisyonu Başkanı Yahya AKMAN, 2006 Mart ayında yaptığı bir açıklama ile halkı, insan sağlığına zararlı olabilecek bu ürünlere karşı uyararak, GDO‘lu ürünlerin üretildiğini bilen, yan etkileri olduğunu düşünen, bu konuda bilimsel çalışma yapan herkesi, ilgili kurumlara başvurmaya çağırmıştır.

Odamızın da içinde yer aldığı GDO‘ya Hayır Platformu‘nun etkin çalışmaları devam etmektedir.

Kamuoyu baskısı çok önemli

Gülşen: Bu konuda bizim yapabileceğimiz neler var?

Dr. Gökhan Günaydın: Günlük olarak en çok tükettiğiniz gıdaların, şüphe duyduğunuz tohum ve yemlerin listesini çıkararak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘na Tarım İl ve İlçe Müdürlükleri kanalıyla bu gıdaların GDO‘lu olup olmadığını sorabilirsiniz. Bilgi Edinme Hakkı Yasası‘na göre, yetkililer sizi 15 gün içinde konuyla ilgili bilgilendirmek zorundalar. 

Sürekli ürünlerini satın aldığınız gıda firmalarının ücretsiz tüketici servislerine, aldığınız ürünün GDO‘lu olup olmadığını sorun. Alışverişlerinizde mağazanın dilek/şikayet kutusuna, ürünlerin GDO‘lu olup olmadığını bilmek istediğinize ilişkin mesajlar bırakabilirsiniz. Üretici ve satıcıların tüketicilerin talep ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurması gerektiğini ve kamuoyunun yarattığı baskı gücünün ne denli etkili olabileceğini unutmayın. 

Şüphe duyduğunuz ürünleri bizzat Ankara İl Kontrol Laboratuarı ya da Bursa Gıda Merkez Araştırma Enstitüsü‘ne analiz ettirebilirsiniz. Ancak analizler ücret karşılığı yapılmaktadır.

Konuyla ilgili yayınlarımızı dikkatle okuyarak, çevrenizdeki herkese GDO‘lar ve risklerinden söz edebilir, GDO‘lar konusunda bilgilenmelerini sağlayabilirsiniz.

 

Biyografi

Dr. Gökhan GÜNAYDIN

Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı

1964 yılında Amasya‘da doğdu. 1985 yılında Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümünden mezun oldu. 1994 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. 1994-95 akademik yılında Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü‘nde (TODAİE) Kamu Yönetimi Lisansüstü Uzmanlık Programını (KYUP), tamamladı. 1997 yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi‘nden mezun oldu.

2000 yılında Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezinde Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası Eğitimi‘ni tamamladı. 2003 yılında, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, "AB Sertifika Hukuku" programından mezun oldu. 2006 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalında, "Avrupa Birliği Genişleme Sürecinde Türkiye, Kırsal ve Tarımsal Politikalar "başlıklı tezi ile  Doktora çalışmasını tamamladı. 

Son üç yılı Başkan olmak üzere, yedi yıldır Ziraat Mühendisleri ODASI Yönetim Kurulu‘nda görev alan Günaydın‘ın, tarım sektörü ile ilgili yayınlanmış kitap ve makaleleri bulunmaktadır.

Okunma Sayısı: 2023
Bağlantılar

http://www.indigodergisi.com/gulsen_01_19.htm