CARGİLL ‘SEFERBERLİĞİ’ BAŞARISIZLIĞA MAHKUMDUR!.. - ÇEVRE VE MÜHENDİS DERGİSİ

GENEL MERKEZ ( )
15.03.2007 (Son Güncelleme: 13.04.2007 14:06:50)

Bursa Orhangazi’de tarım arazisi üzerine kurduğu fabrikasıyla ilgili yargının verdiği iptal kararlarını, hükümet nezdinde yürüttüğü lobi faaliyetleri ile aşmaya çalışan Cargill’e karşı, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri etkin biçimde mücadele vermeye devam ediyorlar.

Yargının iptal kararlarına karşın, ABD‘li Cargill Şirketi‘nin yatırımını meşruiyet zeminine çekme girişimleri sürüyor...

Dr. Gökhan GÜNAYDIN
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı

 

TBMM‘nin uğrunda Anayasa‘ya aykırı yasalar çıkardığı, Bakanlar Kurulu kararlarıyla çeşitli ayrıcalıkların getirildiği, hatta ABD Başkanı BUSH‘un, Başbakan ERDOĞAN‘ı telefonla arayarak "sorunlarının çözülmesi" için ricacı olduğu ABD‘li Cargill şirketi, Türkiye‘nin gündeminden hiç düşmüyor. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER‘in veto ettiği ve tarım arazileri üzerine tesis kurduğu için yargının faaliyetlerini durduğu Cargill‘i af kapsamına alan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, TBMM tarafından aynen kabul edildi.

Küreselleşen dünyada çok uluslu şirketlerin Türk tarım sektöründe hakimiyet kurma çabaları konusunda, Cargill şirketi örneğinde yaşananlar, bir ibret vesikası olarak önümüzde durmaktadır. Tarım/gıda alanında her zaman ABD‘nin ilk beşi, dünyanın ilk onu arasında bulunan Cargill, Iowa Eyaletinde 1865 yılında kurulmuş olup, halen dünyanın 61 ülkesinde faaliyet göstermekte ve 60 milyar doları aşan yıllık ciroya sahip bulunmaktadır. Bu büyüklüğüne karşın borsada işlem görmeyen bir aile şirketi olan Cargill ile ilgili veriler, çoğunlukla "estimated" (tahmin edilmektedir) notu ile yayımlanmaktadır. Cargill, ABD siyasetinde büyük bir güce sahiptir.

Cargill, Türkiye‘de gıda, finans, hububat ve yağlı tohum ticareti ile çelik ticaretinde faaliyet gösteriyor. Türkiye‘deki tarihi 1960‘lı yıllara uzanan Cargill ilk olarak 1989 yılında Pendik‘teki mısır işleme tesisini satın alarak tatlandırıcı ve nişasta üretimine başladı. 1992 yılında İstanbul‘da merkez ofisini açtı. 1995 yılında  Adapazarı‘nda Fındık İşleme Tesisleri kuruldu. 1997 yılında demir-çelik ticaretine başladı. 1999 yılında Rota Denizcilik ve Ticaret A.Ş. ile Yarımca‘da tahıl ambarı ve liman tesisleri kurularak çalışmalarına başladı. 1999‘da Orhangazi‘deki mısır işleme tesisleri üretime geçti. 2002 yılında dünya genelinde Cerestar firmasını satın aldı. Bu çerçevede, Türkiye‘de de Cerestar‘a ait olan Pendik Nişasta Sanayi hisselerinin %50‘sinin Cargill‘e geçmesiyle, Ülker Grubu ile eşit hisseli ortaklık oluştu. Adapazarı‘ndaki Fındık İşleme Tesisini 2006 yılında Durak Fındık Sanayi ve Ticaret A.Ş‘ye sattı.

Orhangazi‘deki fabrika

Cargill, kendi deyişiyle, "2 yıl süren yer seçimi araştırmaları" sonucunda, Bursa ili, Orhangazi Ovası‘nda 195 bin metrekare birinci sınıf tarım arazisini "en uygun yer" olarak belirlemiştir. Bu seçimde, bölgenin nişasta bazlı şeker istemi olan İstanbul‘a yakınlığı, tesisin su gereksinimini karşılayacak kaynaklara sahip oluşu dikkate alınmıştır.

Buna karşın, sözü edilen bölgenin birinci sınıf tarım arazisi oluşu, Bursa 2020 Yılı 1/1000 Ölçekli Mevzi İmar Planı‘nda İznik - Orhangazi Planlama Bölgesi sınırları içinde ve bu sınırlar içinde geçerli olan İznik Gölü Çevre Düzeni İmar Planı‘nda Tarımsal Niteliği Korunacak Alan - Sulama Alanı ve Uzun Mesafeli Koruma Alanı‘nda kalışı, Orhangazi Ova‘sında sanayi tesisi yapmak için daha önce başvurmuş olan 6 firmanın istemlerinin reddedilmiş olması, anılan tesise izin verilmesi durumunda tarımsal dokunun tahrip edileceği, tesisin 90 bin nüfuslu bir kentin su gereksinimi olan 3.500 ton yer altı suyunu bir günde kullanarak kapalı havzanın su dengesini bozacağı ve yöredeki 100 bin zeytin ağacının suyunu keseceği, zeytin ağırlıklı bir coğrafyada mısır işleyen bir tesisin kurulmasının yanlışlığı ve açığın ithal mısır ile kapatılacağı, ayrıca tesisin 7726 hektarlık ilk aşaması tamamlanmış, 7393 hektarlık ikinci aşaması yatırımları sürmekte olan ve 1997 fiyatlarıyla 4.2 trilyon TL olan yatırım bedelinin % 10‘unun gerçekleştirildiği İznik - Orhangazi sulama projesinin tam ortasında kaldığı, İznik gölünü kirleteceği, Sit alanı içinde yer alan Medet ve Karsak dereleri ile ilgili olarak Koruma Kurulu‘ndan izin alınmadığı gerekçeleriyle, Bursa kamuoyunda güçlü bir tepki oluşmuştur.

Bursa Büyükşehir Belediyesi, tesisin organize sanayi bölgesi içinde yapılmasını önermiştir. Bu öneriye ve gösterilen diğer alternatif alanlara sıcak bakmayan Cargill, Hükümet bazında yaptığı lobi faaliyetleri sonucu, nişasta fabrikası kurulmasına olanak tanıyan ilk plan değişikliği iznini, Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu‘nun, 9.12.1997 günlü kararı ile almıştır. Hemen arkasından Bursa Valiliği, 17.6.1998 tarihinde, nişasta fabrikasının yapımı için yapı ruhsatı vermiştir. Çevre Bakanlığı da 23.6.1997 tarihinde, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliği‘nde değişiklik yaparak, tarımsal sanayi kuruluşları için ÇED Raporu hazırlanması zorunluluğunu kaldırmıştır.

"Şeriatın kestiği parmak acımaz"

Cargill o dönemde şunu söylemektedir; "Biz fabrikanın kurulacağı alan için 2 yıl çalışma yaptık ve projemiz Ankara‘dan destek aldı. Artık bize düşen iş fabrikanın 22 ay içinde yapılmasıdır. Şeriatın kestiği parmak acımaz".

Burada Cargill‘in şeriat ve kesilen parmaktan ne anladığı, izleyen dönemde net olarak anlaşılacaktır.

Cargill, tarım arazisi üzerine kurduğu ve işlettiği nişasta fabrikası nedeniyle, bugüne dek 4 ayrı dava ile karşı karşıya geldi. Cargill‘in iddiası, bu süreç 80 milyon dolarlık ve % 100 ihracata dönük iki projenin askıya alınmasına neden oldu. Ancak mahkemeler tarafından verilen yürütmeyi durdurma ve iptal kararları gerek Cargill, gerekse davalı idareler tarafından uygulanmamıştır. Bazı davalar halen devam etmektedir.

Cargill Türkiye‘den ne istiyor?

Cargill, iki ana konuda Hükümet‘ten istemde bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, Orhangazi‘deki fabrikanın bulunduğu arazinin, birinci sınıf tarım arazisi niteliğinden çıkarılarak "sanayi bölgesi" ilan edilmesi. Böylece Cargill hakkında süren davalardan kurtulacak. İkinci istem ise, Şeker Yasası ile getirilen kotadan glukozun çıkarılması ve fruktoz için ise kotanın Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) üreten 5 fabrikanın tüm kapasitelerini kullanabilecekleri şekilde genişletilmesi.

Bilindiği üzere, ABD Başkanı Bush, Ocak 2004‘te Başbakan Erdoğan‘a bir mektup göndererek Cargill firmasının sorunlarının çözülmesini istemişti. Aradan geçen üç yıl boyunca yargı kararları karşısında Cargill yatırımına meşruiyet kazandırma çabaları devam etmiş ve bu süreç Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen kanuna kadar uzamıştır.

5403 sayılı "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası", 3 Temmuz 2005 tarihinde TBMM‘de kabul edilmiştir. Yasa ile Cargill şirketi de içinde olmak üzere, 11.10.2004 tarihinden önce tarım arazilerini izin almadan amaç dışı kullanan yasa tanımazlara, metrekareye 5 YTL ödemeleri koşuluyla af getirilmiştir. 5 Temmuz 2005 tarihinde, Cargill‘in amaç dışı kullandığı araziyi Özel Endüstri Bölgesi ilan eden 2005/8944 sayılı Bakanlar Kurulu kararı çıkartılmıştır. Bu karar ile Cargill işgal ettiği tarım arazisini kullanmaya devam etmek için ödemesi gereken af bedelinden de kurtulmuştur. Böylece, yurtsever tarımcı ve hukukçuların yıllardır sürdürdükleri mücadele ile defalarca izin - ruhsat işlemleri iptal edilen Cargill, iki gün içinde yasa şemsiyesi altına alınmıştır. Bu yolla Amerika Başkanı‘nın ricası da yerine getirilmiştir.

Ancak bu karar üzerine açılan dava sonucunda; "kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları ifadesinin idari yargı yerince hukuka aykırılığı saptanarak iptal edilmiş planları kapsamadığı, geçerli sayılan planların hukuka uygun planlar olmadığı ve esasen hukuka aykırılığı belirlenmiş imar planlarının geçerli sayılması yolunda yargı kararlarını etkisiz kılacak yasal düzenlemelerin de yapılamayacağı" gerekçeleriyle, Danıştay 10. Dairesi tarafından 8.2.2006 tarihinde Cargill Firmasının yatırım yapmasına olanak sağlayan Bakanlar Kurulu Kararının yürütülmesinin durdurulması kararı verilmiştir. 19 Temmuz 2005 tarih ve 25880 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe giren 5403 sayılı "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası‘nın öngördüğü af süresi, 19 Ocak 2006 tarihinde sona ermişti. Danıştay 10. Dairesi iptal kararı verdiğinde, Toprak Koruma Yasası‘ndaki 6 aylık süre dolduğu için, Cargill Şirketi, tesislerine yönelik af başvurusu da yapamamıştır.

Bunun üzerine harekete geçen Başbakanlık tarafından, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘na gönderilen B.02.0.HUK.641.02S-2005-1666/3020 sayılı Nisan 2006 tarihli yazıda, Cargill firması yetkilileri ile Başbakanlık - Bakanlık Müsteşarlarının yaptığı toplantıda alınan kararlara atıf yapılarak; "Toprak Kurullarıyla ilgili maddesinde tanımlanan yetkinin tarım ürünü işleyen sanayiler için kullanılmaması, sivil toplum kuruluşlarının yanlış uygulamalar karşısındaki hukuksal gücünün engellenmesi ve Geçici Madde 1 ile izinsiz yatırımlar için getirilen af süresinin uzatılması" yönünde değiştirilmesi istenmiştir.

Cargill‘i savunan vekil

Hemen ardından, ilk bakışta Cargill ile ilgisi anlaşılamayan Kanun değişikliği teklifi, Bursa Milletvekili Altan KARAPAŞAOĞLU tarafından 22/02/2006 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulmuştur. TBMM Tarım Komisyonu‘nda genişletilerek kabul edilen teklif ile Cargill ve onun durumundaki sanayi tesisleri ile kooperatiflere yasanın yürürlüğe gireceği tarihten itibaren 1 yıl daha süre verilmiştir.

Oysa aynı Milletvekili, TBMM‘nin 9 Şubat 1999 tarihli 51. Birleşimde yaptığı konuşmada, Cargill inşaatının devam ettiğini belirterek, "... fabrika yapılmakta, sanki, hukukî mercilerden, bu firmaya, siz merak etmeyen, siz yatırımınızı yapın, biz bu işleri düzeltiriz dercesine, büyük bir cesaretle yatırımlar yapılmaya devam edilmektedir... Bakınız, ülkemizde birtakım değerler, artık, yozlaşmaya başlamıştır; hukuka saygı kalmamıştır, çevreye saygı kalmamıştır, topluma saygı kalmamıştır. Evet, ülkemizin yatırıma ihtiyacı vardır, yatırımlar yapılmalıdır; ama, çevre tahrip edilmeden, insanların özgürlüklerine set vurulmadan bu yatırımlar yapılmalıdır" ifadelerini kullanmıştı.

Ardından devir değişmiş, iktidar partisi milletvekili olan KARAPAŞAOĞLU muhalefetteyken söylediklerinin tam tersini savunmuş, Cargill için af süresinin uzatılmasını teklif etmiştir. Bununla da kalmamış, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu‘nda, meslek odası başkanlarına "sataşma" cüretini de ortaya koymuştur. KARAPAŞAOĞLU‘nun tutumu, siyaset yaşamındaki Makyevalist yaklaşımların en açık örneklerinden birini oluşturacak şekilde tarihe geçmiştir !..

Öte yandan Başbakan ERDOĞAN‘ın 2006 yılı Ekim ayında gerçekleştirdiği ABD gezisinde Cargill yetkilileriyle görüştükten sonra, "Sorunun çözülmesini" istediği ve ilgili Bakanların Başbakanlıkta bir toplantı yaptığı iddiası da gazetelerde yer almıştır.

Cargill‘in üzerinde bulunduğu tarım arazisini Özel Endüstri Bölgesi ilan eden Bakanlar Kurulu kararının yürütmesini durduran Danıştay 10. Dairesi‘ne karşı, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu‘na yapılan itirazın da reddedilmesinin ardından, yargı kararları uygulanarak, 20 Ekim 2006 tarihinde Cargill tesisleri kapatılmıştır.

Ancak Cargill şirketine af getiren 5557 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 23 Kasım 2006‘da TBMM‘de kabul edilmiştir.  Bursa 1. İdare Mahkemesi‘nin, kapatma kararına karşı verdiği yürütmeyi durdurma kararının ardından, Cargill şirketi (kapatıldıktan 47 gün sonra) 7 Aralık 2006‘da yeniden faaliyete geçmiştir. Aynı gün, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER, 5557 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun‘un, Cargill‘e af getiren maddesini Anayasa‘ya aykırı bularak, düzenlemeyi bir kez daha görüşülmesi için TBMM‘ye iade etmiştir. Ancak, Cumhurbaşkanı‘nın gerekçeleri dikkate alınmamış, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu‘nda meslek odaları ve sivil toplum örgütlerine söz hakkı verilmemiş ve Kanun, Anayasa‘ya aykırılıklarına karşın 31.01.2007 tarihinde TBMM‘de aynen kabul edilmiştir.

Özetlenen bu süreç,  hükümet tarafından açıkça Cargill yatırımının kurtarılmasının amaçladığını ortaya koymaktadır.

Cargill‘in diğer istekleri

Türkiye‘de pancar ve hayvansal ürün üreticisi, tarım işçisi, fabrika işçisi, nakliyeci vb. konumunda yaklaşık 8 milyon kişi pancar sektöründen geçimini sağlamaktadır. Sektör tümüyle ulusaldır, dolayısıyla üretilen katma değer de ülke içinde kalmaktadır. Buna karşılık ülke mısırda dışa bağımlıdır, başka bir deyişle yapılan dışalım ile yurtdışına kaynak aktarılmaktadır. NBŞ sanayi piyasasının % 75‘ine Çok Uluslu Şirketler egemendir, üretilen katma değer de bunlara transfer edilmektedir. NBŞ sanayinin 1 milyon tonluk kapasitesinin yaklaşık yarısı, yani 440 bin tonu Cargill‘e aittir. Ancak Cargill, bunun 160 bin tonunu kullanabiliyor.

NBŞ kotasının 100 bin ton artırılması durumunda öncelikle 250 bin dekar alanda pancar ekilmeyecek, pancar üretimi 1 milyon ton azalacaktır. 25.000 üretici ailenin üyesi 125 bin kişi üretimden çıkacak, aile başına 1.8 milyar TL kırsal gelir olanağı ortadan kalkacaktır. Tarım işçilerinin iş olanakları da daralacaktır. 300 bin ton pancar küspesinin daha az üretilmesi sonucunda, 200 bin büyükbaş hayvanın yaş küspe gereksinimi karşılanamayacaktır.

Tüm şeker fabrikalarında % 6.5‘luk kapasite daralması, 2 şeker fabrikasının kapanmasına, 2 bin fabrika çalışanının işini kaybetmesine ve nakliyeciler gibi sektör ile ilişkili diğer kesimler de hesaba katıldığında, önemli iş ve gelir olanağı kayıpları ortaya çıkacaktır. Bu kotanın her yüz bin ton artması, bu etkilerin ikiye katlanması anlamını taşımaktadır. Sürecin nihai durağı ise şöyle öngörülebilir;

"Pancar şekeri fabrikalarının tümünün özelleştirilmesi, bunlardan yaklaşık 10‘u hariç diğerlerinin kapatılması, 20 bin fabrika işçisinin ve 1 milyon 250 bin üreticinin doğrudan, çok daha fazla kişinin ise dolaylı olarak (Nakliye sektöründe 10 milyon ton yük azalması, çapa işçilerinin iş bulamamaları, uygun fiyatlarla melas - posa sağlayamayanların hayvancılık sektöründen çıkmaları vb..) işlerini yitirmesi, Pancar ekim alanlarının, radikal olarak daraltılması, alternatifi olmayan-araştırılmayan üreticinin yoksulluğunun derinleşmesi, göç olgusunun "kırın çözülmesi" düzlemine dönüşmesi, Karşılaştırmalı üretim maliyetleri ve altyapı sorunları dikkate alınmadan, konuya "tüccar siyasetçi" sığlığı ile bakılarak, "daha ucuz" olduğu gerekçesiyle mısır dışalımının her yıl artırılarak sürdürülmesi, bu bağlamda hammaddede ABD-Arjantin ve Balkan ürünlerine; işlenmiş maddede ise Çok Uluslu Şirketlere bağımlılık sürecinin pekişmesi."

Görüldüğü gibi, köylünün-üreticinin-nakliyecinin-sanayicinin kayıpları karşılığında, bu sürecin tek kazananının Çok Uluslu Şirketler olduğu görülecektir.

Öte yandan, Bakanlar Kurulu‘nun 29 Kasım 2005‘te, 2005-2006 pazarlama yılında nişasta bazlı şekerler için Şeker Kurulu tarafından ayrılan kotanın yüzde 50 oranında artırılmasını öngören kararına karşı açılan dava sonucu, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (DİDDK), 2006 yılı Temmuz ayında ilgili Bakanlar Kurulu kararının yürütmesini durdurmuştur. Ancak Danıştay tarafından böyle bir karar sanki hiç alınmamış gibi hareket eden Bakanlar Kurulu, 2006-2007 döneminde de kota artırımına gitmiştir. Bakanlar Kurulu‘nun nişasta bazlı şekerde kotanın yüzde 50 artırılmasına ilişkin olarak 27 Ocak 2007 tarih ve 26416 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanan kararı da yargı sürecine taşınmış bulunmaktadır.

Tüketici açısından kota artırımı

Biyoteknolojik yöntemlerle kendi türü haricinde bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilmiş bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara, kısaca, "transgenik" denilmektedir. ABD‘de borsa fiyatları üzerinden satılan mısırların hemen tamamının transgenik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Türkiye‘de transgenik ürünlerin kullanımı yasak olmasına karşın, gümrük kapılarının transgenik olan-olmayan ürün ayrımı yapabilen teknoloji ile donatılmamış olması, ülkeye transgenik ürünlerin girmesine yol açmaktadır. Bu şekilde ülkeye giren transgenik mısırlar, işlenmiş olarak, çok farklı biçimlerde, marketlerde tüketicilerimiz tarafından satın alınmaktadır.

Transgeniklerin insan sağlığı üzerine etkileri; "Gen aktarımı ile diğer organizmalardan hastalık ve alerji yapacak özelliklerin taşınması riski, Transgenik ürünlerin birincil ve ikincil metabolik ürünleri içinde beklenmeyen biyokimyasal ürünlerin bulunması riski, Antibiyotik dayanıklılık oluşturma riski ve Virüs kaynaklı genlerin ortaya çıkardığı değişik olumsuz durumlara ait riskler" olarak sıralanabilir.

Diğer taraftan, aşırı dozda NBŞ kullanımı mide ve bağırsakta rahatsızlıklar oluşturmakta, toksik etkiler ve zehirlenmeler yaratabilmektedir. Bu bağlamda, yurtdışında, NBŞ kullanımına yönelik denetimler gerçekleştirilmekte iken, Türkiye‘de bu alanda açık bir "denetimsiz kullanım" söz konusudur. Başka bir deyişle, helva­ baklava-şekerlemeler gibi tüketicinin yoğun olarak kullandığı ürünlerdeki NBŞ kullanımı, imalatçının tutumuna bağlıdır ki, bunun yanlışlığı ortadadır.

Türkiye‘de tüketici, bilmeden bu risklerle karşı karşıya bulunmaktadır.

Okunma Sayısı: 928