"YENİ ANAYASA SÜRECİNDE KULLANILAN TÜM YÖNTEMLER ANTİDEMOKRATİKTİR" - YENİ ADANA

GENEL MERKEZ ( )
04.10.2007 (Son Güncelleme: 04.10.2007 11:18:54)

ZMO Genel Başkanı Gökhan Günaydın, Anayasa taslağının kamusal varsıllıkların korunması, arttırılması ve geliştirilmesi konusunda önemli eksiklikler içerdiğini söyledi.

Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Merkezi, 2002 yılında kaybettiğimiz üretici dostu gazeteci-yazar Sadullah Usumi‘yi andı. ZMO Genel Başkanı Dr. Gökhan Günaydın, törende yaptığı konuşmada, 30 Eylül 2002 tarihinde sonsuzluğa yolcu ettikleri Sadullah Usumi‘yi ölümünün 5. yılında saygı ve özlemle andıklarını söyledi. Günaydın, Usumi‘nin, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanlığı‘ndan, parlamenterlik ve köşe yazarlığı ile geçen yaşamında hep yurtsever, emekten yana, mücadele dolu onurlu bir yaşam sürdürdüğünü kaydetti. Günaydın, "Usumi, hep haklıdan, doğrudan, yoksuldan, üreticiden yana oldu; halkla birlikte  yaşadı, haksızlıkların karşısında dimdik durdu. Sesi olmayanın sesi, cesareti, dostu oldu..." dedi.

Usumi‘nin, bugün aralarında olsaydı, mutlaka altını çizeceği gerçekleri, anayasa tartışmaları çerçevesinde kamuoyu ile paylaşmayı bir görev kabul ettiklerini dile getiren ZMO Genel Başkanı Gökhan Günaydın, şöyle konuştu:

"60. Hükümet Döneminde, AKP İktidarı, yeni Anayasa taslağı hazırlıklarına girişti. Geçerli tarih itibariyle, ortada bir taslak enflasyonu görülmektedir. Hükümet yetkilileri bir taraftan herkesi Anayasa tartışmalarına katılmaya çağırırken, diğer taraftan ortaya konulan görüşleri, "ortada taslak yokken yapılmış aceleci açıklamalar" olarak eleştirmektedir. Ziraat Mühendisleri ODASI olarak altını çizmek isteriz ki, hazırlanış şeklinden parça parça kamuoyuna sızdırılmasına, oluşan tepkiler karşısında taslağın sahiplenilmemesinden, ortaya konulan değerlendirmeleri bastırma çabalarına kadar, yeni Anayasa sürecinde kullanılan tüm yöntemler antidemokratiktir.  

Bununla birlikte, Ziraat Mühendisleri ODASI‘nın Anayasa taslağı ile ilgili kaygıları, usulden ibaret değildir. Taslak, kamusal varsıllıklarımızın korunması, arttırılması ve geliştirilmesi, sosyal - hukuk devleti ilkesinin ödünsüz olarak yaşama geçirilmesi konularında önemli eksiklikler içermektedir. Bu çerçevede, halktan uzak süreçlerde hazırlanan taslak, 1961 ve 1982 Anayasa‘larının aksine, tarım ve üretici sorunlarını Anayasal düzenleme konusu yapmamaktadır.

1961 ve 1982 Anayasalarında, toprak ve tarım ile ilgili görevler devlete yüklenmiş ve böylelikle Anayasal bir güvence sağlanmıştı. 1982 Anayasasının 44 ve 45‘inci maddelerine göre devlet; "Toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır. .. Devlet, tarım arazileri, çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır. Bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gerekli tedbirleri alır."

Yeni Anayasa taslağında, bu düzenlemelerin tümü ortadan kaldırılmaktadır. Bu noktada, bir an için, sözü edilen düzenlemelere Anayasa‘da yer verilmesinin gerekli olmadığı, yasa - yönetmelik düzeyinde yapılan düzenlemelerin yeterli olabileceği gibi bir gerekçe ortaya konulabilir. Bunun yanında, mevcut Anayasal düzenlemeye rağmen toprak ve üretici aleyhine birçok düzenlemenin yaşama geçirilebildiği de savunulabilir.

Ziraat Mühendisleri ODA‘sı olarak öncelikle belirtmek isteriz ki, bugüne kadar tarım topraklarımızın amacı dışında kullanılmasının önlenmesine dair sürdürdüğümüz ve önemli ölçüde başarılı olduğumuz hukuk mücadelesinde, sözü edilen Anayasal düzenlemeler etkili olmuştur. Bu bağlamda, TİGEM‘in Dalaman ve Yalova Tarım İşletmelerinin tasfiyesi ve betonlaştırılması, Orhangazi ve Adapazarı‘nda birinci sınıf tarım arazilerinin sermaye tarafından işgali ve amaç dışı kullanımı süreçlerinde dava dilekçelerimizde en büyük dayanaklarımız, bu Anayasal hükümlerdi.

Hukuki düzenlemeler hiyerarşisinin daha alt kademesinde bulunan genel düzenleyici işlemlerle (yasa - yönetmelik vb) tarım toprağının ve çayır meraların korunabileceğine ilişkin sav da, ülkenin mevcut siyaset anlayışının bugüne kadar ortaya koyduğu uygulamalar düşünüldüğünde, geçersiz kalmaktadır. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Yasası‘na koyduğu ek madde ile toprağı geçerli mevzuata aykırı olarak kullanan yasa tanımazlara af getiren, Toprak Koruma Kurul‘larını adeta tarım toprağının amacı dışında kullanılmasını meşrulaştıran araçlar olarak çalıştıran,   Orhangazi‘de bir Amerikan firmasının katlettiği tarım toprağı için sürdürülen hukuk mücadelesinde edinilen tüm olumlu Mahkeme kararlarına karşın TBMM çatısı altında özel af yasası çıkartan, meraları yazlık konut için kullananları yeni kural tanımaz tutumlar için cesaretlendiren, akarsuları özelleştirip 2B orman alanlarını köylüden alıp sermaye sahiplerine aktarmayı görev bilen bir anlayışın kolayca çıkartabileceği yasa ve yönetmeliklerin insafına tarım alanlarımız, çayır - meralarımız, sularımız, ormanlarımız ve nihayetinde üreticimiz terk edilemez.   

Ziraat Mühendisleri ODASI, Anayasa taslağının bütününe ve sürece ilişkin değerlendirme hakkını saklı tutarak, Ana Yönetmeliği‘nin kendisine yüklediği görev ve sorumluluk anlayışı içinde, üreticinin sosyal ve ekonomik varlığı yanında tarım toprağı, çayır meralar ve tüm doğal kaynaklarımızın korunarak geliştirilmesine ilişkin görev ve sorumlulukların devlet tarafından üstlenilmesi ve Anayasal güvence altında tutulması konusunu bir zorunluluk olarak görmektedir. Aksi düzenlemeler, doğal kaynaklarımızın kar amacı doğrultusunda sınırsız ve kuralsız kullanımı ile sömürülmesi, üretici yaşamının daha da zorlaşması sonucunu doğuracaktır."

Okunma Sayısı: 762