PAMUK ÜRETİCİLERİ TESLİM OLUYOR… - CUMHURİYET TARIM

GENEL MERKEZ ( )
12.08.2008 (Son Güncelleme: 12.08.2008 12:24:25)

Vahap TUNCER

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası  Antalya Şube Başkanı  

Türkiye‘nin bir tarım ülkesi olduğu ve sanayisinin de tarıma dayalı olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Yıllardır tarımda istihdam edilen nüfusun ekonomik ve sosyal yapımıza katkısına göre azaltılma girişimleri maalesef başarısız kalmıştır. Elbette ki bir ülkenin kalkınmışlığı sanayileşmesi ile ölçülür. Bunun gerçekleşmesi için de sanayi devriminin tamamlanması gerekir. 1980‘lere kadar sanayi ve hizmet sektöründe olduğu gibi tarım sektörünü de bütün eksikliklere rağmen ulusal bir politikayla izlemeye çalışan Türkiye bu tarihten itibaren uluslararası finans sektörünün dayatmasıyla bu politikasından vazgeçmiştir. Moda deyimiyle küreselleşme rüzgarına kapılan Türkiye bu yeni Neoliberal politikalarla dünya nimetlerinden daha fazla faydalanacağını zannetmiştir. Bu süreç içerisinde Türkiye kişi başına en çok cep telefonunun kullanıldığı ülkeler arasına girmiştir. Şehirlerimizin cadde ve sokaklarında kaldırımları yabancı markalı lüks arabalar işgal etmiş, yabancı ortaklı uluslararası marketlerde her marka kedi ve köpek maması bulunabilmiş, parası olanlar kış ortasında Güney Amerika‘dan gelen kiraz ve karpuz yiyebilmiştir. Bunun bedeli ise 200 milyar doları aşan dış borçtur. Yani Türkiye geleceğini lüks tüketim uğruna satmıştır. Borç yiyen haramzade misali, hepimiz gelecek kuşaklara hak etmedikleri bir borcu bırakmış bulunuyoruz.

1980 sonrası yürütülen Neoliberal politikaların tarımdaki hedefi ise bu sektörü çökertmek ve 80 milyonluk bu pazarı ürün stokları giderek artan gelişmiş ülkelerin tarım ürünlerine açmaktır. Geçmişte tarımına ciddi destekler veren, bu alandaki altyapı eksikliklerini gideren gelişmiş ülkeler, giderek artan tarımsal üretimlerine yeni pazarlar yaratmak için Dünya Bankası, IMF, DTÖ gibi uluslararası organizasyonlar aracılığıyla, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeleri kontrolleri altında tutmak istemektedirler. Amaç sanayi ürünleri ve finans sektörü açısından sürdürülen emperyal politikaların tarım alanında da devreye sokulması ve tüm dünyanın uluslararası kartel ve tröstlerin egemenliğine devredilmesidir.

Bu süreç Türk tarımını ciddi anlamda tehdit edip, çöküşe sürüklerken sanayimizi ve ihracatımızı da ciddi şekilde etkilemeye başlamıştır. Türk sanayisi büyük ölçüde tarıma dayalıdır. Dışa bağımlı otomotiv sanayi, beyaz ve kahverengi eşya sektörünün dışında bunu, her bölgede, her ilde, her alanda görmek mümkündür. Antalya Organize Sanayi Bölgesi‘ndeki sanayi tesisleri tekstil ve gıda üzerine kuruludur ve bu tesislerin hammaddesi tarıma dayalıdır. Burdur‘daki alet-ekipman fabrikaları, süt ve yem fabrikaları, Isparta‘daki gül yağı fabrikaları bunun en somut örnekleridir.

Türkiye‘nin en önemli ihraç ürünlerinin başında tekstil ürünleri gelmektedir. Doğudan batıya birçok ilimizdeki mevcut tekstil fabrikaları ürettikleri ürünleri dünyanın birçok ülkesine satmakta ve ülkemize ciddi anlamda döviz kazandırmaktadır. Düne kadar tekstil sektörünün kullandığı ipliği kendisi üreten Türkiye pamuk üreticisine yeterli destek verilmediği için giderek dışa bağımlı hale gelmiştir. Pamuk verimliliğinin düşük olduğu ve lif uzunluğunun noksanlığından yakınan ithalatçılar ve devlet yetkilileri nihayet amaçlarına ulaşmaya başlamışlardır. Pamukta birim alanda alınan verimin düşüklüğü koca bir yalandır. Türkiye bugün Mısır, Suriye, ABD gibi pamuk üretilen birçok ülkeye göre birim alandan daha çok ürün almaktadır. Lif uzunluğunun kısa oluşu ise üreticilerden çok, uygun çeşitleri geliştirmeyen Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nın sorumluluğundadır. Tekstil ürünleri ihracatçısı ülkeler ihtiyaç duydukları ham maddeyi üretmek için üreticilere her türlü desteği vermektedirler. ABD‘li pamuk üreticisi Türkiye‘dekilerin 3 katı, Yunanistan‘daki pamuk üreticisi ise Türk meslektaşının 2,5 katı destek almaktadır. Tarım ürünleri dünyanın her tarafında desteklenirken Türkiye‘ de bu yeterince yapılmamıştır.

Pamukta son yıllarda izlenen çöküş süreci ibret vericidir. Diğer üretim dallarına göre örgütlü olma avantajına sahip olmasına rağmen üreticiler bu ürünü hızla terk etmektedirler. Tariş, Çukobirlik, Antbirlik bu süreci engellemeye çalışsalar da çöküş durdurulamamaktadır. Giderek artan üretim maliyetlerine rağmen, satış fiyatının yerinde sayması, desteklerin yetersizliği bu sonucu kaçınılmaz kılmaktadır. Geçen yıl Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nın birden bire çevreci kesilmesi ve geçiş süresi tanımadan havadan ilaçlamayı yasaklaması işin tuzu biberi olmuştur. Bakanlık çevreyi koruyacağım derken pamukçuyu öldürmüştür. 2007 yılında pamuk üretim maliyeti 1.2 YTL iken tarlada satış fiyatı 90 YKR- 1 YTL olarak gerçekleşmiştir. Verilen 29 YKR destekle üreticinin eline ancak maliyeti karşılayacak para geçmektedir. Dünyanın hiçbir ülkesinde zararına üretim yapılmamaktadır. Bunun için artık dayanamayan ve alternatifi olan üreticiler pamuğu terk etmeye başlamıştır.

Antbirlik Yönetim Kurulunun aldığı son kararlar pamuk üreticilerinin ve temsilcilerinin yeni arayışlara yöneldiğini göstermektedir. Antbirlik‘in sebze-meyve ihracatına başlayan ortaklarını korumaya yönelik gibi görünmektedir. İlk bakışta doğru gelen bu tercih ülkesel bir tarım planlamasına dayandırılmaz ve gerekli altyapı değişiklikleri hızla yapılmaz ise süreç istenilen gibi olmayacaktır.

Bu değişikliğin Antalya ve Türk tarımına faydalarının yanı sıra zararı da dokunacaktır.

Antbirlik‘in ortakları arasında sebze-meyve üreticileri de bulunmaktadır. Bu üreticilerin kooperatifleri aracılığı ile ucuz girdi kullanmaları ve bulunacak pazarlarda markalaşarak ürünlerini satmaları elbette olumlu bir gelişme olacaktır. AKP Hükümetince çıkarılan ve yasayla kurulan üreticileri siyaseten kontrol altına almayı amaçlayan üretici birliklerinin üreticiye bir faydası olmayacağı açıktır. Bu ortamda Antbirlik, Çukobirlik, Tariş gibi kooperatiflerden oluşan birliklerin üreticilere ve Türk tarımına daha iyi hizmet edecekleri ortadadır. Geçmişten gelen deneyimlerinin yanı sıra mevcut olanakları ile bu birlikler üreticilerin ve Türk tarımının itici gücü olabileceklerdir. Olası AB üyeliği de dikkate alınarak gelecekte iç pazarın yanı sıra dış pazarlarda da rekabet edeceğimiz ürünlere yönelmek ve planlamaların buna göre yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde bugünün koşullarına göre yapılan yatırımlar kısa sürede atıl hale gelecektir. AB ülkelerine yapılan sebze ihracatının azalması ve bu sıkıntının giderek artma eğilimi, sebze-meyve üretimi ve ihracatının ciddi bir planlamaya ihtiyaç duyduğunu göstermektedir.

Pamuk ve sanayi bitkileri üzerine altyapısını oluşturmuş bu birliklerin pamuktan vazgeçmesi bu ürüne yönelik yatırımların boşa gitmesinin yanı sıra ülkemiz tekstil sektörünü giderek daha çok dışa bağımlı hale getirecek ve sanayimizi ciddi sıkıntılara sokacaktır.  

Okunma Sayısı: 592