ZMO TARIM KÖŞESİ - HAYVANCILIĞIN DURUMUNA YÖNELİK BAZI TESPİTLER-ANADOLU MANŞET

KONYA ŞUBE ( )
16.11.2012 (Son Güncelleme: 19.11.2012 14:03:00)

Prof. Dr. Saim BOZTEPE, "Türkiye hayvan varlığı bakımından yakın zamana kadar Dünya’nın önde gelen ülkeleri arasındayken, hali hazırda eski konumunu büyük ölçüde kaybetmiştir" dedi.

Türkiye hayvan varlığı bakımından yakın zamana kadar Dünya‘nın önde gelen ülkeleri arasındayken, hali hazırda eski konumunu büyük ölçüde kaybetmiştir. Sığır varlığında son 20 yılda sayısal olarak çok fazla bir değişiklik olmamakla birlikte kültür ırkları lehine ya da yerli ırklar aleyhine değişiklikler olmuştur. Örneğin 1991 yılı verilerine göre 12 milyon baş sığır varlığı 2008‘de 11 milyon başa gerilemiştir. Sığır populasyonunda 1991 yılında dayanıklı ancak düşük verimli yerli ırkların payı % 55 civarındayken, 2008‘de % 25‘e gerilemiştir. Bu, sığır populasyonun ıslahı amacıyla güdülen çalışmaların bir sonucudur. Türkiye melezlemeyle sığır populasyonunun iyileştirilmesi yolu yerine gebe düve ithali gibi pahalı bir yolu tercih etmiştir. İthal edilen sığırlarda uyum problemleri ortaya çıkmış ve en önemlisi döl verimiyle ilgili olumsuzluklar yaşanmış, sonuç olarak fazladan döviz ödenmiştir. Melez sığır varlığında son yirmi yılda önemli bir değişiklik olmamıştır. Sığır varlığında melezlerin payı yaklaşık % 40‘lar civarında seyretmiştir. Sığırcılıkta arzu edilen gelişmelerin elde edilememesinin değişik sebepleri arasında yetiştiricilerin teknolojik yenilikleri benimsemek yerine geleneksel anlayışı terk edememeleri, hastalıkların kontrol edilememesi, kaba yem üretiminin yetersizliği, pazarlama konusunda yaşanan olumsuzluklar sıralanabilir.

Küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde sığırcılıkta yaşanan gelişmelerden farklı bir durum ortaya çıkmaktadır. Son yirmi yılda hem koyun hem de keçi sayısı yarı yarıya azalma göstermiştir. 1991 yılında yaklaşık 40 milyon koyun ve 11 milyon baş keçi varlığı 2008‘de yaklaşık 24 milyon baş koyuna ve 5.5 milyon baş keçiye gerilemiştir. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde ortaya çıkan bu durumun da değişik sebepleri vardır. Bunlar, son yirmi yıllık süreçte hayvancılığa gereken önemin verilmemesi, yetiştiricilerin kazanamıyoruz feryatlarına hükümetlerin sessiz kalmaları, meraların aşırı otlatılması, pazarlama problemleri gibi sebeplerle ortaya çıkmıştır. Bunun neticesinde yetiştiricilerin birçoğu hayvancılıktan vazgeçerek köyden şehre göçmüşlerdir. Keçinin ormanı tahrip ettiğine dair ihtilaflı görüşler ve ormana girişin yasaklanması gibi sebepler de bunlara katkıda bulunmuştur. Oysa ormana arazi açma ya da başka yollarla yangın çıkarmak ve odun, kereste elde etmek maksadıyla keçiden daha fazla zarar veren insanın girişine yasak konmamıştır.

Burada Türkiye hayvancılığında hayati önemi olan bazı konular ele alınarak, çözümler üretilmeye çalışılacaktır.

Damızlık hayvan temini

Yakın zamana kadar özellikle sığırcılıkta ithalat yoluyla (yanlışlığı geç de olsa anlaşılmış ve vazgeçilmiştir/ şimdi özel durumlarda sınırlı izin vardır) ve devlet çiftliklerinde çözümlenmeye çalışılan bu konu, 1990 yılların başlarında özel sektörün de devreye sokulmasıyla desteklenmeye çalışılmıştır. Ancak özel sektör ihtisaslaşmadığından veya böyle elemanlar istihdam etmediğinden başarısız olmuştur. Devlet çiftlikleri de KİT‘lerin zarar ediyor söylemlerinden etkilenerek yörelerindeki hayvan damızlık temininde geri durmak zorunda kalmıştır. Yetiştirici veya müteşebbislerin damızlık ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla özel sektör, yerli kaynaklardan damızlık yetiştiriciliğine özendirilmelidir. Bu yapılamıyor veya yetersiz kalınıyorsa devlete ait çiftliklerde damızlık yetiştiriciliği geçici bir süre daha devam etmelidir. Bu meselenin ithalat yoluyla çözülemeyeceği veya bu yolun pahalı olduğu unutulmamalıdır. Burada unutulmaması gereken önemli bir husus da yetiştiricileri bakamayacakları hayvanları almaya özendirmemektir. Geçmiş tecrübelerden yararlanılarak, döviz kaybının önüne geçilmelidir. Damızlık hayvan temini ile söylenmesi gereken bir husus da Türkiye‘de mevcut hayvanlardan bakım ve besleme şartlarının iyileştirilmesiyle iki kat daha fazla ürün alınabileceğidir. Örneğin 11 milyon ton olan süt üretimi aynı materyalle bakım ve besleme şartlarının iyileştirilmesiyle iki katına yakın artırılabilir.

Yetiştiricilere teknik bilgi desteği

Yetiştiricilerin teknik bilgiye ve gelişen teknolojik yenilikleri uygulamasına imkân verecek bir eğitime tabi tutulmaları gerekmektedir. Bununla ilgili üniversiteler, Tarım bakanlığına bağlı değişik teşkilatlar, tarımla ilgili sivil toplum örgütleri ve diğer bir kısım kuruluşların gayretleri vardır ancak yetersizdir. Örneğin süt sığırcılığında sağımın nasıl yapılması gerektiği, süt sağım makinalarının kullanılmasının kaliteli süt üretimi için gerekliliği, süt veren veya ileri gebe hayvanların nasıl beslenmesi gerektiği, gebe hayvanların doğuma iki ay kala kuruya çıkarılmalarının sağladığı avantajlar gibi bilgiler yetiştiricilere aktarılmalıdır.

Koyun ve keçi yetiştiriciliğinde bazı yetiştiriciler veya bu alanda yatırım yapmak isteyen müteşebbisler bir batında(doğumda) 3-4 yavru veren yabancı kökenli koyun ırklarıyla ilgili bilgi ve damızlık aramaktadırlar. Akıbetinin ne olacağı belli olmayan bu ırklarla ilgilenmek yerine bu tip girişimcilere yerli koyun ırklarında bir yılda iki kuzulatma veya iki yılda üç kuzulatmaya yönelik yardım ve destekler verilebilir. Bunun yanında özellikle Maraş dondurması yapımında keçi sütünün gerekliliği veya tercih edilmesi ve bu sütün yüksek fiyatla alıcı bulması bazı yetiştiricileri bu yöne sevk etmiştir. Bu konuda da yapılması gerekli bir kısım işler vardır. Süt üretiminin yapıldığı her hayvan türünde makina ile sağımın gerekliliği, faydaları anlatılmalıdır. Elle sağım hem zor, hem temizlik kurallarına aykırı ve buna bağlı olarak da süt kalitesini düşürücü olması yanında meme hastalıklarının ortaya çıkışını kolaylaştırmaktadır. Meme enfeksiyonları neticesinde sütte somatik hücre sayısı artmaktadır. Kaliteli bir sütte somatik hücre sayısı mümkün olduğunca az olmalıdır (en azından mililitrede 500000 hücrenin altında olmalıdır, bu 100-150 bin hücre olursa daha da iyi). Meme hastalıklarının tedavisine harcanan para ile sağım makinası alınabilir. Bu yapılırsa yukarıda bahsedilen bazı faydaları yanında kaliteli damızlık hayvanların damızlık dışı kalmaları da önlenmiş olur.

Et üretiminde besiye alınan ister sığır, ister koyun olsun genç hayvanlarla besinin mümkün olabileceği de yetiştiricilere anlatılmalıdır. Çünkü besiden maksat, en kısa sürede en az masrafla en fazla et üretmektir. Yani besinin amacı et üretimidir. Yetiştiricilerin büyük bir kısmı 2-2.5 yaşına kadar besiye devam etmektedirler. Bu dönemlerde et üretiminden ziyade yağ üretimi söz konusudur. Bir kg etin maliyeti 10 TL ise aynı miktar yağın üretim maliyeti 15-20 TL‘yi bulabilmektedir. Yetiştiriciler üstüne koyuyor diyerek aslında kardan zarar ettiklerinin farkına varamamaktadırlar. Bu konularda eğitim kaçınılmaz olmaktadır.

Hastalıkların Kontrolü

Türkiye hayvancılığının en önemli problemlerinden biri de hastalıkların denetim altına alınamamasıdır. İşletmede ortaya çıkması muhtemel mastitis (meme iltihabı) gibi mikrobik, kısırlık gibi fizyolojik ve ketosis, süt humması gibi metabolik hastalıklar yetiştiriciye zarar verirken, tüberkuloz, brucella, şap, şarbon, veba gibi mikrobik ama bulaşıcı hastalıklar ülkeye hatta kıtalar arası ülkelere zarar verebilmektedir. Birinci grup hastalıklar yetiştiricilerin eğitimi ve işletmede uygulanacak temizlik (hijyen) kurallarıyla savuşturulabilir ve oluşabilecek maddi kayıplar işletmeye özeldir. İkinci grup salgın hastalıklar ülke hayvancılığını topyekûn tehdit ederler. Bunlar da aşılama yoluyla bertaraf edilebilirler. Bu konuda yetkililerin şikâyeti hayvan hareketlerinin kontrol edilememesiydi. Ancak şimdilerde büyük çoğunlukla hayvan hareketleri, hayvanlar kayıt altına alındığından kontrol edilebilmektedir. Tarım bakanlığının bu konuda köklü çözümler üretmesi gerekmektedir.

Kaba yem üretimi ve mera

Özellikle sığır gibi hayvanların yetiştiriciliğinde kaba yem işin olmazsa olmazlarındandır. Karlı bir hayvancılık için kaba yem üretimi şarttır. Yaklaşık on yıl öncesine kadar kaba yem üretimiyle ilgili ciddi sıkıntılar vardı. Halen de vardır, 8-10 sene öncesi kaba yem üretimine verilen destekler hayvan yetiştirmeyen bir kısım yetiştiricileri de kaba yem üretimine yöneltmiştir. Bu sayede önemli ilerlemeler olmuştur. Ancak bunlar yetersizdir. Türkiye‘de halihazırda ekilebilir arazilerin % 10‘unda yem bitkileri yetiştiriciliği yapılırken, hayvancılığı gelişmiş ülkelerde bu oran % 30 civarındadır. Belli bir seviyeye gelene kadar benzeri uygulamaları devam ettirmek Türkiye hayvancılığının önemli problemlerinden biri olan kaba yem üretimindeki yetersizlikleri ortadan kaldırabilir. Örneğin Konya‘nın Karapınar ilçesinde yoğun bir şekilde silajlık mısır ekimi yapılmıştır. Bunda desteklerle birlikte önder çiftçilerin ve değerli bilim adamlarımızın da rolü olmuştur.

Türkiye‘de sığırların otlayabileceği mera alanları sınırlıdır. Karadeniz, Doğu Anadolu ile Marmara ve Ege bölgesinin batı kısımlarında böyle zengin otlaklar vardır. Özellikle Ege ve Marmara bölgesinde hayvancılık bu nedenle daha iyi durumdadır. Ancak iç kesimlerde iklim, toprak yapısı gibi nedenlerle vejetasyon iyi değildir. Bunlara bir de aşırı otlatma eklenince meradan bahsetmek neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Meraların ıslah edilmesi gerekmektedir. Bunun için bazı mera alanları toparlanması için otlatmaya birkaç yıl kapatılmalıdır. Konya Karapınar‘da çöl haline gelen ama yaklaşık 45 yıllık bir gayretin sonucu olarak neredeyse vahaya dönüşen erozyon önleme bölgesi örnek gösterilebilir. Mevcut meralara yeni teknoloji doğrudan ekim makinalarıyla tek ve çok yıllık kuraklığa dayanıklı mera bitkileri ekilerek, bu meralar zenginleştirilip kurtarılabilir. Bu yolla hem yetiştirici kazanır, hem toprak erozyonunun önüne geçilerek ülke kazanır.

Pazarlama

Çok somut olarak, kesimhanede 16 TL olan etin kg fiyatı marketlerde iki katına çıkmaktadır. Yetiştiriciye göre daha az emek, zaman, sermaye ve sonuçta daha az risk üstlenen aracı, kasap ve marketler daha fazla kazanmaktadır. Türkiye‘de hayvansal ürünlerin üreticiden tüketiciye ulaşmasında ortalama 5-6 aracı devreye girmekte ve ürün fiyatlarındaki yükseklikte önemli pay sahibi olmaktadırlar.

Türkiye‘de çok tipik bir şekilde, süt ve et fiyatlarının düştüğü zamanlarda yem fiyatları normal zamanın neredeyse iki katına çıkmaktadır. Bu nedenle yeterli sermayeye sahip olmayan küçük işletmeler, yeterince yem stoklayamadıkları için üretim maliyeti yükselmektedir. Böyle işletmelere özgü yapılabilecek destekler, istihdam, köyden şehre göçün önlenmesi, hayvancılığın dolayısı ile ekonominin canlanmasını sağlaması yanında sürdürülebilir hayvancılığa da önemli katkılar sağlayacaktır.

Yetiştiricilerin hem üretilen ürünlerin pazarlanmasında hem de girdi temininde kooperatif, birlik veya dernek şeklinde örgütlenmeleri, sürdürülebilir hayvancılıkta ve diğer sosyolojik meselelerin çözümünde katkılar sağlayacaktır. Bu konuda da yetiştiriciler eğitilmeli, bu tip örgütlerin yararları konusunda ikna edilmelidir. Örgütlenme konusunda zaten var olan destek ve teşvikler artırılarak, hayvancılığın içinde bulunduğu zor durumdan çıkılmalıdır. Ayrıca suni olarak yükseltilen et fiyatları kontrol altına alınmalıdır. Yakın zamanda olduğu gibi Angus ithal etmek et fiyatlarını düşürmeye yetmemiştir. Daha akılcı çareler düşünmek ve uygulamak gerekmektedir. Örneğin süt fiyatları konusunda yetiştiricileri, maliyetine veya maliyetinin de altında süt satmaya mecbur bırakan süt fabrikaları ve mandıraların bu keyfi uygulamasından kurtarmak gerekir. Bu gerçekleştiğinde süt hayvanlarının kasaplık olarak değerlendirilmesinin önüne geçilmiş olur. Süt hayvanlarının kasaplık olarak değerlendirilmesi, bunlardan yıllık olarak on binlerce erkek besi materyali ile damızlık olabilecek dişi yavrunun kaybedilmesi demek olduğu unutulmamalıdır. Süt fabrikaları ve mandıralar uyguladıkları düşük fiyat uygulamalarıyla esasen kendi sonlarını da hazırlamaktadırlar. Açığı kapatmak üzere Çin‘den süt tozu ithal etmişlerdir. Fiyatlandırmada geçmiş yıllarda süt endüstrisi kurumu gibi kuruluşların üreticileri koruyucu taban fiyat belirleme işini, bu kurumların özelleştirilmesi nedeniyle yerine getirecek bir kurum veya düzen tesis edilememiştir. Bu boşluğun yol açtığı problemler devlete yük getirmeyecek şekilde çözümlenmelidir.

Sonuç

Sonuç olarak sığır, koyun ve keçi yetiştiriciliğinde en önemli görülen bazı meseleler sıralanmıştır. Manda yetiştiriciliği gibi konulara yer verilmemiştir. Türkiye‘de manda varlığı da giderek yok olmaktadır. Afyon‘daki mandacılık araştırma enstitüsü kapatılmıştır. Hastalıklara ve her türlü olumsuzluklara diğer hayvanlardan daha dayanıklı olan mandanın yetiştiriciliği gelecekte önemli kaynak olacağı düşüncesiyle daha fazla desteklenmelidir. Zira bazı Avrupa ülkelerinde başta İtalya olmak üzere bu konuda yatırımlar vardır. Tavukçuluk Türkiye‘de hayvancılığa örnek gösterilecek bir sektördür. Mutlaka bu sektörün de kendi içinde meseleleri vardır. Gelişmeleri en iyi takip eden, hastalık denetimini kendi içinde büyük ölçüde çözmüş, pazarlama problemlerini büyük oranda yoluna koymuş bir sektördür. Buradaki problem üretimde kullanılan hayvanlar noktasında dış firmalara veya devletlere olan bağımlılıktır. İlerleyen zamanda tavukçuluk sektörünün bu meseleyi de çözeceğinden ümitli olmak gerekir. Arıcılık potansiyelinin üçte birini kullanabilen Türkiye‘de bu konuda yapılacak çok iş vardır. Bu yönüyle arıcılık istikbalin önemli iş kollarından biridir. Ayrıca her geçen gün arı ürünlerinin ( bal, polen, propolis gibi) hastaklıkların tedavisinde destek ürünler olduğuyla ilgili araştırmalar ve yayınlar yapılmaktadır. Arının çiçeklerin tozlaşmasına sağladığı katkılar en az arı ürünleri kadar önemlidir.

Bıçak kemiğe dayanınca hükümetler hayvancılığa destek vermeye başlamışlardır. Ancak ne var ki belli sermayeye sahip olanlara faizsiz kredi şeklinde verilmeye başlayan desteklerden, faizsiz kredinin cazibesine kapılan ancak hayvancılıktan anlamayan bir kısım müteşebbisler başvurular yapmaktadırlar. Kırsal kesimden şehre göçenleri yeniden hayvancılığa özendirecek destek ve teşviklerle şehirden köye dönüşün gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu yapılabilirse hem hayvancılığın canlanması hem de şehre gelmiş ancak kent hayatına uyum problemleri yaşayan insanların mutlu ve müreffeh yaşamalarına katkıda bulunulmuş olacaktır.

Son sözü Rahmetli Ord. Prof.Dr. Kadri Bilge Emre Hocanın(Zootekni alanının büyüklerindendir) dediği gibi söyleyelim: "Bu ülkeye kendi insanından ve kendi hayvanından başkasının faydası yoktur".

  

                                                                                  Prof. Dr. Saim BOZTEPE

                                                                                     Selçuk Üniversitesi

                                                                                       Ziraat Fakültesi

                                                                                       Zootekni Bölümü

                                                                                        Öğretim Üyesi

Okunma Sayısı: 563
Fotoğraf Galerisi