DİJİTAL TARIM PAZARI (DİTAP) ÇÖZÜM DEĞİL SORUN GETİRİR

İZMİR ŞUBE ( )
07.05.2020 (Son Güncelleme: 07.05.2020 15:25:23)

“Gıdada üretimden tüketime arz zincirinin dijital ortama taşınması amacıyla hazırlanan Dijital Tarım Pazarı (DİTAP) uygulamasının lansmanı Tarım ve Orman Bakanı Sayın Bekir Pakdemirli tarafından yapılmıştır. Projeye ilişkin görüşlerimizi paylaşmak istiyoruz.”

Dijital Tarım Pazarı (DİTAP) Çözüm Değil Sorun Getirir

Geçtiğimiz günlerde, gıdada üretimden tüketime arz zincirinin dijital ortama taşınması amacıyla hazırlanan Dijital Tarım Pazarı (DİTAP) uygulamasının lansmanı Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin ev sahipliğinde online bir basın toplantısıyla yapılmıştır. Aslında daha önce açıklanan ancak tepkiler nedeniyle geri adım atılan Tarımda Milli Birlik Projesi’nin yeni ancak değişmeyen sürümüyle karşı karşıya olduğumuz görülmektedir. Zira daha önce açıklanan bu projenin de merkezinde özel sektör öncülüğünde bir sözleşmeli tarım modeli bulunmaktaydı.

DİTAP, geri çekilen Tarımda Milli Birlik Projesi’nin bir uzantısı

Biliyoruz ki tarımda milli birlik projesinde “yalın sistem” olarak adlandırılan ve bir piramitle sembolize edilen yapının en altında çiftçiler, onun üzerinde de bakanlık taşra teşkilatının ve Tarım Kredi Kooperatifleri’nin (TKK) birleştirilmesiyle oluşturulan Milli Birlik Kooperatifi adı verilen bir yapı bulunmaktaydı. Ancak adı kooperatif olmakla birlikte kurulması planlanan yapının demokratik kontrol, özerklik ve bağımsızlık gibi kooperatifçiliğin temel ilkelerinden tamamen uzak bir oluşum olacağı anlaşılmaktadır. Zira piramitte bu yapının hemen üzerinde çoğunluk hissesi özel sektörde olacak bir holdingin kurulması öngörülmektedir. Dolayısıyla kooperatifçilik ilkelerinden uzak olan bu yapı özel sektörün hakim olacağı piyasa sistemine entegre edilmeye çalışılacaktır. Dijital Tarım Pazarı (DİTAP) platformu söz konusu bu büyük resmin parçalarından birisidir. Böyle bir sistemi tarım politikalarının merkezine koymak ve bu politikaların yürütülmesini özel sektör dinamiklerine teslim ederek, TOBB’u bu yapıdan sorumlu kılmak, “biz tarımı gözden çıkardık” demekle eş anlamlıdır.

DİTAP çiftçileri kendi topraklarında işçileştirecek sözleşmeli tarımı getiriyor

Bakan tarafından yapılan açıklamada ülkemizde bundan sonra tarım politikalarının yönlendirilmesinde anahtar kavramın sözleşmeli üretim modeli olacağı ve DİTAP’ın sözleşmeli üretimin yaygınlaşması için ilk adım olduğu ifade edilmektedir. Bakan açıklamalarında sözleşmeli üretimi, alanın satanın belli olduğu, fiyat kabul koşullarının baştan oluşturulduğu, üreteni ve alım yapanı koruyan, üretici ve tüketiciyi birbirine yakınlaştıracak bir model olarak dile getirmektedir. Sözleşmeli üretim üreticiler için piyasalara, teknolojiye, krediye ulaşmanın kolay yolu olarak sunulmaktadır.

Buna karşılık madalyonun diğer tarafını çevirdiğimizde karşımıza farklı bir tablo çıkmaktadır. Sözleşmeli üretim tarım şirketleri açısından kullanılan arazi için herhangi bir ödeme yapmadan, işçi istihdam etmeden, doğa kaynaklı risk ve belirsizlikler ile iş kazalarının doğuracağı sorumlulukları çiftçiye transfer ederek düşük maliyetle hammaddeye ulaşabilmenin kolay yolu olarak da görülebilmektedir. Sözleşmeli üretim modelinde kaybedenin üretici olduğu yaşanan birçok olayla bilinmektedir. DİTAP ile çiftçilerin sözleşmeli üretime mecbur bırakılması ve çıkabilecek bir sorunda TOBB’un herhangi bir sorumluluğunun bulunmaması üreticileri örgütlü olmazsa kaybeden taraf olacağı bir sisteme dâhil etmektir. Bu yönüyle serbest piyasa koşullarına bırakılmış bir sözleşmeli tarımın çiftçiyi kendi toprağında işçileştiren bir uygulama olduğu söylenebilir.

DİTAP’ın ürün israfının önüne geçilmesinde de önemli bir fonksiyonunun olacağı belirtilmiştir. Standardizasyonu yakalayabilmenin çok zor olduğu tarım ürünlerinde uygun olmayan veya talep edilen özelliklerin dışında ürünlerin iadesi gibi sorunların israfı daha da artırması mümkün olabilecektir. Üretici ve alıcı arasında “Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği” kapsamında tarafların haklarına yönelik “mesafeli satış sözleşmesi” olacak mıdır? Olacaksa bu sözleşmelerin uygulanıp uygulanmadığının denetimi nasıl ve kim tarafından yapılacaktır? Ayrıca sözleşme kapsamında önceden belirlenecek fiyatların, piyasada oluşacak fiyatlarının çok altında veya çok üstünde kalması durumunda taraflar arasında ve tüketici üzerinde yaratacağı mağduriyetlerin giderilmesi için hangi mekanizmaların devreye sokulacağı belirsizdir.

Üretim planlaması yine başka bahara

Sistemin önemli getirilerinden birisinin de üretim planlaması olacağı iddia edilmektedir. Daha önce büyük kaynaklar aktarılarak oluşturulan Havza Bazlı Destekleme Modeli için de benzer sözler söylenmiş ve tanıtımlar yapılmıştır. Ancak aradan geçen zaman zarfında bu modelin adı duyulmaz olmuştur. Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatlarında bu modelin üretimin planlanmasında bir karar destek mekanizması olarak kullanımı ne düzeydedir ve ülkenin tarımsal üretiminin planlanmasına olan katkısı nedir? Bu modeli oluşturmak için ne kadar kaynak harcanmıştır? Bu sorular hala cevap aramaktadır.

DİTAP ile birlikte sağlanacak avantajlar arasında sayılan doğru girdi kullanımı, gıda güvenliği ve girdi temininden itibaren tedarik zincirinin optimizasyonu gibi hedeflere nasıl ulaşılacağı, bu süreçlerin kurumsal ve beşeri altyapısının ne olacağı belirsizlik taşımaktadır. Piyasaya ve özel sektör dinamiklerine havale edilmiş bir sistemde planlama hedeflerine ulaşmak için görünmez bir elin devreye girmesi bekleniyor olabilir. Ancak özellikle tarım ürünleri piyasası görünmez ele bel bağlamanın sakıncalarını birçok kez ülkelerin önüne getirmiştir. Son yaşanan koronavirüs salgın süreci bunun en yakın örneğidir.

DİTAP kapsayıcı değil, dışlayıcıdır

Lansman toplantısındaki dikkat çekici sloganlardan birisi de “kim olursan ol dijital tarım pazarına gel” şeklindedir. Piyasaların herkese açık, şeffaf ve özgürlüklerin temsilcisi kurumlar olduğu söylemi kapitalist neo-liberal ideolojinin söylemidir. Oysa piyasalar, içindeki aktörlerin çıkar çatışmaları ve güç dengesizlikleri üzerinden işlerlik kazanırlar. Adına rekabet denilen bu süreç çoğu zaman tekelleşme eğilimini de fıtratında barındırır. Piyasalara içkin olan bu eşitsizlikler, piyasayı dijital ortama aktarmakla giderilemez. Tek alıcının olduğu monopson piyasa yapısında üreticiler alıcının verdiği fiyatı kabullenmek zorunda kalmaktadır. Örneğin geçtiğimiz yıl vişnede sözleşme yaptığı meyve suyu firmaları için piyasaya tek alıcı olarak giren Tarım Kredi Kooperatifleri’nin üreticilere verdiği fiyat çok düşük kalmıştır. Görüldüğü üzere evrensel kooperatifçilik ilkelerinden uzak, ancak adı kooperatif olan kurumların her zaman üreticiden yana hareket ettiklerini söylemek mümkün gözükmemektedir.

Yine açıklamada DİTAP sayesinde ihracata yönelik pazarların genişleyeceği dile getirilmektedir. Aslında bu iddia getirilmek istenen sistemle tutarlı gözükmektedir. Zaten söz konusu sistemde baskın olacağı anlaşılan özel sektörün yaklaşımının da bu yönde olması öngörülebilir bir tercihtir. Çünkü ülkemizde özellikle 1980 sonrası ithal ikameci politikaların yerini ihracat odaklı ekonomi politikaları almıştır. Bu politikaların ülkemiz tarımına yansımaları sonucu yurt içi tarımsal üretimin odağı ihracata kaymıştır. Üretimin yönlendirilmesinde ihracat pazarlarının istekleri, yurtiçi talep ve ihtiyaçların önüne geçmiştir. Bunun neticesinde birçok temel tarım ürününün üretimi azalmış ve ithalat yoluna gidilmiştir. Oysa koronavirüs salgınıyla yüzleştiğimiz gerçeklerden birisi de tarımsal üretimin odağının başta yurtiçi ihtiyaçlara yönelik olması gerektiğidir.

Bakanın açıklamasında yer alan konulardan bir diğeri ise DİTAP ile birlikte küçük aile çiftçilerinin rekabet gücü kazanacakları, ürünleri için markalaşma sağlayacaklarıdır. Ancak bunun nasıl gerçekleştirileceği konusunda da yine belirsizlikler bulunmaktadır. Faz 1 olarak adlandırılan aşamada sisteme katılımın gönüllülük esasına göre olacağı ve piyasaya serbest giriş-çıkış ilkesi gereği sisteme kayıtlı tüm çiftçilerin, alıcıların taleplerine teklif verebileceği ifade edilmektedir. Türkiye’de üretilen sebze ve meyvelerin %10’unun bu platform üzerinden geçmesi hedeflenmektedir. Özellikle örgütsüz küçük üreticinin pazara ürün sunma kapasitesinin düşük olduğu da düşünüldüğünde sistemdeki alıcıların sözleşme için daha çok büyük üreticileri tercih edeceği açıktır. Dolayısıyla DİTAP çiftçilerin kendi içinde de rekabet etmelerinin önünü açan hatta bunu sistematik hale getiren bir uygulama anlamına gelmektedir. Bu durum aslında korunacağı söylenen ve rekabet gücü kazanacağı iddia edilen küçük ölçekli işletmeleri olumsuz etkileyecek ve pazar bulmalarını daha da zorlaştıracaktır.

Tüm bunların dışında sistem yeni bir teknolojik altyapıya dayanmaktadır. Teknoloji denilen olgu ise nötr bir kavram değildir ve kim tarafından, hangi amaçla ve nasıl bir bilgi düzeyinde kullanıldığına bağlı olarak farklı sonuçlar vermektedir. DİTAP, aralarında bilgiye ve diğer kaynaklara ulaşma konusunda ciddi asimetri olan ve çıkarları birçok noktada çatışabilen tarafları bir araya getirmeyi iddia etmesi açısından tutarsızlıklar içermektedir. Öncelikle dijital platform için internet erişimi gerekmektedir. Üreticilerin özellikle de küçük üreticilerin çoğunun yaş ortalamasının yüksek olduğu da göz önünde bulundurulduğunda bu platformdan faydalanacakların yine büyük üreticiler ve şirketler olacağı, sistemin küçük üreticileri doğal olarak dışlayacağı söylenebilir.

Tarım özel sektöre ve piyasalara bırakılamaz

DİTAP sisteminin yeterli kapasite ve derinliğe ulaşmasıyla birlikte Faz 2’ye geçileceği söylenmektedir. Faz 2’de başta Ziraat Bankası olmak üzere, özel bankaların da dahil olmasıyla oluşacak serbest rekabet ortamında finansman olanaklarının kolaylaşacağı, sigorta, borsa tescili vb. yollarla sistemin uluslararası pazarlarla da entegrasyonunun sağlanacağı ifade edilmektedir. Henüz özel sektör tarımsal finansman süreçleri sağlıklı denetlenebilir, ölçülebilir durumda değilken, kamu ve özel sektör tarımsal finansman süreçlerinde önemli farklar varken DİTAP’ın bu konuda nasıl bir farklılık yaratacağı belirsizdir. Ayrıca alt yapı olanakları mevcut ve daha önce denenmiş olmasına karşın ürün tescillerinde yaşanan aksaklıklar ve kullanıcı yetersizliği nedeniyle kullanılamamış bir VOB (vadeli opsiyon borsası) deneyimi mevcutken yeni sistemin nasıl işlerlik kazanacağı büyük bir soru işaretidir.

Sürecin en sıkıntılı tarafı son aşamada ülkenin neredeyse tüm tarım politikasını yönlendireceği iddia edilen sistemin yürütülmesinin tamamen TOBB’a bırakılmasının hedeflenmesidir. Bu hedef tek başına böyle bir sisteme karşı çıkılması için yeterlidir. Zira bu, tarımsal üretimin ve ülkenin gıda güvencesinin sadece ekonomik olarak değil yönetsel-idari açıdan da piyasaya ve özel sektöre devredilmesi anlamına gelmektedir. Değişimin yönü kadar hızı da toplumlar üzerinde olumsuz etkiler yaratabilmektedir. DİTAP ile hedeflenen değişim hem yön hem de hız açısından sorunludur ve başta küçük üreticiler olmak üzere çiftçiler ve ülke tarımı üzerinde son derece olumsuz sonuçlar doğurmaya açıktır.

 

Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi

Okunma Sayısı: 524