DİMEDYA: TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI DANIŞMA KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ YAYINLANDI-4 ARALIK 2025
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası'nın 49. Dönem II. Danışma Kurulu Toplantısı 15 Kasım 2025 Cumartesi günü yapılmış ve bir sonuç bildirgesi yayınlamıştır.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın 49. Dönem II. Danışma Kurulu Toplantısı, ZMO Ana Yönetmeliği`nin 45. ve 46 maddeleri gereği, geçmiş dönem Oda Başkanları, Genel Merkez Yönetim Kurulu asıl ve yedek üyeleri, Onur Kurulu ve Denetleme Kurulu asıl üyeleri, Şube Başkanları ve Saymanları, TMMOB organlarındaki temsilcilerimiz, Genel Sekreterimiz ile Genel Merkez çalışanlarımızın katılımı ile 15 Kasım 2025 tarihinde 09:00-18:00 saatleri arasında Makine Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi (Selanik Caddesi No:76 Kızılay / Çankaya / Ankara) adresinde gerçekleştirilmiştir.
49.Dönem II. Danışma Kurulumuz, dünyanın siyasal, toplumsal ve ekonomik dengelerinin yeniden şekillendirilmeye çalışıldığı; tarihimizin en büyük afetlerinden biri olan Şubat 2023 Depremlerinin yarattığı yıkımın etkilerinin sürdüğü, neredeyse dünyamızın her bölgesinde çatışma ve savaşların yaşandığı, ülkemizde ekonomik krizin ve neden olduğu bunalımın derinleştiği, hukuk devleti ilkelerine, Cumhuriyet değerlerine yönelik saldırıların arttığı, hukukun yok sayıldığı, uluslararası güçlerin çıkar çatışmalarının tüm dünyaya, insanlığa, ekosisteme ve halklara ağır bedeller ödettiği bir dönemde toplanmıştır.
Dünyadaki savaşların acı bir sonucu olarak milyonlarca insan göçe zorlanarak yerinden edilmekte, yaşamını yitirmekte, kentler, tarımsal varlıklar ve doğa yok edilmektedir. Ülkemizde 2016 yılında başlayan, Doğu ve Güneydoğu kentlerinde seçilmiş belediye eş başkanlarına yönelik kayyum uygulamalarıyla somutlaşan antidemokratik süreç; bugün temel insan hak ve özgürlüklerini hedef alarak, toplumun tüm muhalif kesimlerine, seçilmiş yöneticilere ve demokratik kurumlara kadar genişletilmiştir. Dün Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş başkanlarıyla, günümüzde ise başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı üzerinden sürdürülen ve ülkemizdeki birçok kentte devam eden hukuksuz ve anti demokratik uygulamalarla, demokrasi ve halk iradesi açıkça yok sayılmaktadır.
Yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılmış, yargı organları siyasi iktidarın ve sermaye gruplarının tüm toplumsal kesimler üzerinde kullandığı bir baskı aracına dönüştürülmüştür. TMMOB Şehir Plancıları Odası Onur Kurulu Üyesi Dr. Tayfun Kahraman ve dönemin TMMOB Mimarlar Odası Hukuk Müşaviri ve Milletvekili Av. Can Atalay’ın da aralarında bulunduğu arkadaşlarımız daha önce aynı suçtan iki kez yargılanıp beraat etmelerine rağmen yine aynı şekilde delilsiz ve hukuki dayanaktan yoksun suçlamalarla 18 yıl hapse mahkûm edilmiş ve bin üç yüz gündür cezaevinde tutulmaktadır.
Gezi için Adalet Nöbetlerimiz hukuksuz Gezi Davası kapanıncaya ve tutuklu arkadaşlarımız özgürlüklerine kavuşuncaya kadar devam edecektir.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası; Toplumsal barışın ve demokratik bir toplum düzeninin eşit yurttaşlık, özgür katılım ve adalet ilkeleri temelinde inşa edilebileceğine inanmaktadır. Yaşanabilir çevre, adil kır ve kent planlaması, insan onuruna yaraşır bir yaşam; ancak barış ortamında, dayanışma içinde bir arada yaşayabilme koşullarının sağlanmasıyla mümkündür. Her türlü savaş, şiddet ve ayrımcılığa karşı durmayı; yaşamı, emeği ve dayanışmayı savunmayı, hem mesleki hem de toplumsal bir sorumluluk olarak görmektedir.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsuru olarak görmekte; kadınlara yönelik her türlü şiddetin ve baskının insanlık suçu olduğunu vurgulamaktadır. Kadınların yaşam hakkını, eşit temsiliyetini ve özgür varoluşunu savunmayı; meslek alanında ve toplumsal yaşamda ataerkil düzenin ve cinsiyet temelli ayrımcılığın her biçimine karşı mücadeleyi temel bir etik sorumluluk olarak kabul etmektedir.
Günümüz koşullarında mühendislik etiği, emeğin değeri, örgütsel aidiyetin güçlendirilmesi ve dayanışmanın büyütülmesi gerekliliği ortadadır. Odamız; Ziraat Mühendisliğinin yalnızca tarımsal üretimi değil, aynı zamanda insan haklarının, yaşamın, özgürlüğün ve kamusal yararın savunucusu olduğunu, meslek alanının toplumla, doğayla ve etik değerlerle yeniden bağ kurmasının zorunlu olduğunu beyan eder.
Ülkede derinleşen tarımsal üretim, gıda güvencesi ve gıda güvenliği sorunları, sermayenin kar hırsı, rant odaklı politikalar, adaletsiz gelir dağılımı ve giderek otokratik hale gelen yönetim anlayışıyla bütünleşik olarak toplumun yaşam hakkını tehdit eder hale gelmiştir. Çok katmanlı, çoklu ve kesintisiz krizler çağında; ekonomik, ekolojik ve siyasal baskılar toplum üzerindeki yükü ağırlaştırmıştır. Bu koşullar altında, Ziraat Mühendisinin toplumsal sorumluluğunun daha da önem kazandığını; Ziraat Mühendisleri Odası’nın üretim alanları, üretici ve yeterli, güvenli ürün itibarı ile tarımda adalet savunusunu doğada ve toplumda adalet talebi ile birleştirip büyüterek sürdürmesi gerektiğini önemle vurgular.
Zeytinliklerin ve doğal alanların sermaye politikaları ve çok uluslu şirketlerin talanıyla gasp edilmesine, uzun erimli planlanmış veya günübirlik çıkarlarla toplumun geleceğinin karartılmasına ve doğanın, tarım arazilerinin, meraların, sulak alanların, havzaların, ovaların kamusal niteliğinin yok edilmesine karşıdır.
Dünyada derinleşen iklim değişikliğine bağlı olarak artan olağanüstü doğa olaylarının ve depremlerin yarattığı yıkımların, yaşam alanlarını ve ekosistemleri geri dönüşsüz biçimde etkilediği görülmektedir. Sermayenin doğayı metalaştıran, doğayı yok sayan kar odaklı müdahaleleri ile yarattığı kırılganlık sonucunda afetlere dönüşen olaylardan kurtuluşun; bilimsel, teknik, kamusal ve ekolojik temeller üzerine inşa edilerek sağlanabileceğini vurgular.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında; kamusal yararı ve toplumsal adaleti esas alan, bilimsel ve etik değerlere dayalı, demokratik, özgür ve katılımcı bir meslek ortamını savunan, gençlerin geleceğe dair umudunu örgütleyen bir mücadeleyi sürdürme kararlılığını bir kez daha kamuoyuna ilan eder.
Yıllardan beri uygulanan şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına aykırı, rantçı imar anlayışı, yapı kontrol ve denetim eksiklikleri, yapı stokunun deprem mukavemetinin olmaması, depremin afete dönüşmesine neden olmuş, bu etki kırsal için, azalan kamu idaresi duyarlılığı nedeniyle katmerlenmiştir.
Şubat 2023 Depremlerinin üzerinden iki yıldan fazla süre geçmesine rağmen yıkımın yol açtığı sorunlar hâlâ büyük ölçüde ağırlığını sürdürmektedir. Hak sahiplerine verilmek üzere yapılan/yapımına devam edilen konutların yer seçimleri, tahsis ve planlama süreçleri, acele kamulaştırma ve resen el koyma uygulamaları adil olmadığı gibi, değerli tarım ve mera arazilerinin arsaya dönüştürülmesi TOKİ tarafından yürütülen en haksız ve hukuksuz uygulama olmuştur.
Yıllar içinde özendirilen ve yaratılmış kaygılarla manipüle edilerek, kırdan kente, kentlerden büyük şehirlere doğru yönlendirilen iç göç ile köy nüfusu azalmış, köyler boşalmış, kırsal nüfusun yaş ortalaması 59 olmuş, tarımsal üretimin devamlılığını sağlayacak genç nüfus köyleri/tarımsal üretimi terk etmiştir.
Uygulanan politikalarla son yıllarda eğitilmiş tarım iş gücü (Ziraat Mühendisleri, teknikerler) ve şehirlere ucuz iş gücü olmaları için göç ettirilip işsiz kalan köy gençleri düzenli, düzensiz ülke dışına göç etmekte ya da göç etme yolları aramaktadır. Buna karşın ülke dışından gelen düzenli ya da düzensiz göçmenlerin bir kısmı kırsalda ucuz, güvencesiz ve istikrarsız olarak çalıştırılmaktadırlar.
Açlık sınırının altında maaşlarla geçinmeye çalışan ücretli, güvencesiz veya işsiz meslektaşlarımızın ve toplum kesimlerinin, artan hayat pahalılığı karşısında onurlu yaşayabilme taleplerine kulak tıkanmış durumdadır. Uğruna bedeller ödediğimiz değerlerimizi ve kamu yararını savunmaya devam edeceğiz. Meslektaşlarımızın taleplerinin taşıyıcısı, emeğiyle geçinen tüm toplumsal kesimlerin gür sesi olmaya devam edeceğiz.
Tarım sektörümüzün yıllardır uygulanan özelleştirme, ticarileştirme ve metalaştırmaya dayalı neoliberal/kapitalist tarım politikaları nedeniyle yapısal sorunları her geçen gün artmakta ve tarımsal ürün yeterliliği giderek azalmaktadır. Üretim artışını sağlamak yerine ithalata dayalı yeterlilik sağlama ve regülasyon politikaları tarımda temel politika halinde yürütülmektedir. Pandemi ile artan küresel tarım ürünleri ve tarımsal girdi fiyatları dünyada düşmeye devam ederken, ülkemizde arz daralması, ihracatçı ülkelerin süren koruma önlemleri, kur ve enflasyon artışına ilişkin radikal önlemlerin ve kamusal alana, çiftçilere ve kırsal bölgelere yönelik gerekli tedbirlerin alınmaması tarım sektöründe yaşamsal sorunların derinleşerek devam etmesine neden olmaktadır.
Sırasıyla 14 ve 15 Eylül 2023 tarihlerinde yayımlanan “Tarımsal Üretimin Planlanması Hakkında Yönetmelik” ve “Sözleşmeli Üretimin Usül ve Esasları Hakkında Yönetmelik”, yeni Genel Tarım Sayımı yapılmadan, Türkiye’nin tarımsal verileri bilinmeden bilimsel ve doğru hükümleri içeremez. Odamızın yargıda iptal davaları açtığı her iki yönetmelik geri çekilmelidir. 1955 yılında yürürlüğe giren 6534 sayılı Yasa ile Genel Tarım Sayımlarının sonu (0) ile biten yıllarda yapılması hükme bağlanmış olmasına karşın 2001 yılından bu güne 24 yıldır yapılmamıştır. 2025 yılı itibarı ile yapımına başlanan tarım sayımının eksik ve aksaklıkların giderilmiş olduğu bir sistemle ve şeffaf sürdürülerek sonuçlandırılması ve söz konusu iki yönetmeliğin bu veriler ışığında yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
22 Ağustos 2024 tarihinde yürürlüğe giren ve Odamızın yargıda iptal davası açtığı “İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik”, ülkemizde yaşanan arazi mülkiyeti sorunları, girdi maliyetleri yüksekliği, maliyetlerin altında açıklanan tavsiye alım fiyatları, üreticilerin pazarda yaşadığı sorunlar vb. birçok nedenle evrensel normlara göre dizayn edilmeden gerçekleştirilmesi çeşitli kırılmalar yaratacak bir uygulama olacağından geri çekilmelidir.
Toplumun duyarlı kesimlerinin itirazlarına rağmen yasalaşan 7552 sayılı “İklim Kanunu”, emisyon ticareti ile iklimi metalaştırmakta, küresel iklim ticaretine entegrasyona zorlanmakta, hazırlıksız altyapı nedeniyle küçük üretici ve tarım kesiminin maliyetlerinin artacağı öngörülmektedir.
Odamızın da ciddi itirazlarına rağmen yasalaşan 7554 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, topraklarımızı, zeytinliklerimizi, meralarımızı, ormanlarımızı, tarım arazilerimizi, su havzalarımızı, üreticilerimizi talan edecek olduğundan Torba Talan Yasası olarak anılmaktadır. Beklentimiz yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından gecikmeden iptal edilmesidir.
Odamız tüm bu bilimsel ve teknik doğrulardan, ülke gerçeklerinden uzak düzenlemelerle hukuksal ve toplumsal mücadelesini her an ve her alanda kararlılıkla sürdürecektir.
İklim değişikliği ile artık sıkça yaşanan, şiddeti ve büyüklükleri artma eğiliminde olan doğa olayları; mevsim normali olmayan yağışlar, seller, toprak kaymaları, kuraklıklar, yangınlar vb. afetler sonucunda oluşan üretici zararları, sosyal devlet ilkesi çerçevesinde karşılanmalı, yeniden üretim yapabilmesi için gereken girdiler sübvanse edilmeli, mevcut su, elektrik borçları silinmeli ya da faizsiz ertelenmelidir. Borçlu çiftçilere uygulanan haciz ve takipler durdurulmalı, kamu idaresi tarafından karşılanmalıdır.
Tarımsal üretimin temel girdilerinin yerli üretimini yapan özelleştirilmiş tarımsal KİT’ler kamulaştırılmalı, kapatılanlar yeniden açılmalı ve işlevsizleştirilenlere işlev kazandırılmalı, özerkleştirilerek yönetimlerine çiftçi örgütlerinin aktif katılımı sağlanmalıdır.
Eylül 2025’de 2026-2028 yılları için açıklanan son Orta Vadeli Program (OVP), diğer OVP’lerde de ifade edilen tarımsal politika çerçevesi, temel amaçlar, hedefler ve düzenlemeler bakımından genellikle benzerlikler içermekte, yaklaşık 20 yıldır ifade edilen plan hedefleri büyük ölçüde tutturulamamaktadır.
Kentte tarım kent içinde bulunan tarımsal üretim yapılmasına uygun arazilerde yapılan tarımsal üretimi ifade etmektedir. Kentte tarım için gerekli mevzuat oluşturulmalı, kentsel tarım alanları korunmalı, gerekli plan çalışmaları yerel yönetimlerce yapılmalıdır.
Gıda egemenliği, gıda güvenliği ve gıda güvencesi ülke gündemindeki yerini almalı, kendine yeter üretim için toplumsal örgütlenme, eğitim ve planlamalar hemen yapılmalıdır. Kamu sağlığını tehdit eden merdiven altı ve riskli katkı ve kalıntılar taşıyan gıda ham maddeleri ile yapılan üretim denetlenmeli, izin verilmemeli, stokçuluk ve fahiş fiyatlar doğru, etkin ve hızlı şekilde denetlenmeli, gerekli cezalar verilmelidir.
Bitki koruma ürünlerinin üretimi, toptan ve perakende satışı, reçetelendirilmesi, eğitimi ve uygulanmasının bu konuda eğitim almış uzman kişilerce yapılması bir zorunluluktur. Ziraat Mühendisleri dışında bitki koruma konusunda yeterliliği olmayan herhangi bir meslek grubunun yetkilendirilmesi yanlıştır. Çevre ve halk sağlığının güvenliğini ve sürdürülebilirliğini sağlamak için mevcut ortam ivedilikle düzeltilmelidir. Mevcut bitkisel ilaç satış bayilerinin yıllardır çözülemeyen sorunları bir an önce çözümlenmeli, bu konuda da ZMO’nun etkin katılımı engellenmemelidir.
Önlenemeyen iklim değişikliği ve karantina uygulamalarında yetersizlik, hastalık ve zararlıların yayılmasına olanak sağlamakta, kahverengi kokarca istilasında olduğu gibi birçok ürünün üretim miktarları ve kalitelerinde düşüşler olmakta, üretici zararları yanında ülke ekonomisine önemli zararlar vermektedir.
Biyosidal ürün veya aktif maddelerin imalinden sorumlu olacak meslek grupları içerisinde eskiden olduğu gibi yine Ziraat Mühendisleri de olmalı, halk sağlığı açısından biyosidal uygulaması yeterli eğitim almamış her meslek grubuna açılmamalıdır.
Kamu kurumları izin, denetim ve ruhsat işlemlerinde yetki belgeleri denetimini ihmal etmemelidirler. Yerel yönetimlerle mesleki denetim ve işbirliği, kamusal eğitim programları ve uygulamalarına ilişkin ortak çalışma protokolleri imzalamalı ve çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır.
Tarımsal üretimde önemli bir işgücü konumunda bulunan geçici, gezici olarak çalışan kadın ve erkek mevsimlik tarım işçilerinin karşılaştıkları ücret, sosyal güvenlik, emeklilik vb. sorunlar ile tarımda çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik kalıcı önlemler alınmalı, şehirlerarası nakil, barınma, beslenme ve hijyen koşulları, çalışma ve sosyal hayatları ivedilikle iyileştirilmelidir.
Öncelikle tarımsal ilaç, gübre, tohum olmak üzere yerli girdi üretimi ve ıslah çalışmaları desteklenmeli, Tohumculuk Yasası ekosistem, tarımsal varlıklarımız, çiftçiler ve kamuoyu yararı gözetilerek bir an önce yeniden düzenlenmelidir.
Tarım arazileri gelişen tarım teknolojisinin sağladığı olanaklar ile yeniden taranarak sulanabilir araziler yeniden tespit edilmeli, yeterli kaynak ayrılarak ivedilikle sulu tarıma açılmalı, tasarruflu, basınçlı/kontrollü sulama yöntemleri uygulanmalı, sulanan alanlarda eşgüdümlü olarak arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri tamamlanmalıdır.
AB ve diğer pazarlara ihraç ettiğimiz kuru ve yaş sebze, meyve ürünleri ve tarım ürünlerinin geri dönme nedeni olan pestisit ve mikotoksinlerin kalıntıları sorunlarının çözümü çiftçi eğitimi, birincil üretim aşamasında sıkı kontrol ve denetim yapılması ile sağlanabilir. İade edilen ürünlerle ilgili mevzuat, alınan kararlar ve yapılan uygulamalar şeffaf olarak kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
Hayvancılığın gelişmesi sağlanarak, üreticinin gelir artışı yanında, vatandaşın sağlıklı et, süt, et ve süt ürünleri tüketmesi için kalıcı önlemler alınmalıdır. Kırmızı et sorununun giderilmesi için dönemsel olarak açılan tarife kontenjanlarıyla dışalım yolu tercih edilmemeli, devlet üretim çiftlikleri yoluyla üreticiye teknik destek sağlanmalı, yem, ilaç, aşı desteği verilmeli, meraların amaç dışı kullanımı önlenmelidir. Et-yem ve süt-yem paritesinin uluslararası değerlere çıkarılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Endüstriyel hayvancılık çok boyutlu değerlendirilmeli, agroekolojik hayvancılığa geçiş özendirilmelidir.
Artan gıda ihtiyacının karşılanmasında önemli bir besin kaynağı olan su ürünleri halkın beslenmesinde gerektiği kadar yer almamaktadır. Ekolojik özellikleri birbirinden farklı 3 deniz, 1 iç deniz ve 25 farklı akarsu havzasına sahip olan Türkiye zengin balık ve su ürünleri biyoçeşitliliğine sahiptir. Sahip olduğu büyük potansiyele rağmen bu kaynakları doğru ve sürdürülebilir bir şekilde değerlendirememektedir. Balık stoklarının sömürülmesi, suların kirlenmesi, kaçak avcılık, av yasaklarına uyulmaması gibi sorunlar engellenmeli, yasaklara uyulmasının sağlanması için kamu kurumlarının denetimlerini artırması gerekmektedir. Su Ürünleri Mühendisleri, Su Bilimleri ve Mühendisleri ile Balıkçılık Teknolojisi Mühendislerinin kamuda istihdam edilmesi sağlanarak denetim ve planlamaların uzman mühendisler tarafından yapılması sağlanmalıdır.
Eğitim, istihdam ve üretim politikaları birlikte planlanmalı, eğitimde altyapı ve kalite sorunu çözülmeli, işsizlik sorununun çözümüne yönelik kamuda ve özel sektörde çalışma olanakları ile tarımsal eğitimin kalitesi artırılmalıdır. Ziraat Fakülteleri enflasyonu giderilmeli, ürün/havza bazlı ve bölgesel enstitülere dönüştürülmelidir.
Odamız Ziraat Mühendisliği akademik eğitiminde kalitenin yükseltilmesi için ZİDEK tarafından yürütülen Ziraat Fakülteleri Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon çalışmalarına destek vermeye devam edecektir.
Taşımalı eğitim uygulaması ile kapatılan Köy Okulları köyden göçü artırmıştır. Öğrenci sayısının 10'dan az olduğu köyler taşımalı eğitim kapsamından çıkarılmış, bu durumda olan köylerde bulunan öğrenciler yatılı olarak eğitim/öğrenim görmek veya zor koşullarda okullara erişmek zorunda bırakılmışlardır. Köy’e dönüş için Köy Okulları yeniden açılmalıdır.
ZMO olarak emeğin, işçinin sağlık ve güvenlik standartlarının çağdaş demokratik standartlara ulaşabilmesi için İSİG mücadelesi sürdürülecektir.
“Çiftçi Yayım ve Eğitim Şubeleri” tekrar açılıp eğitim ve yayımda birlik sağlanmalıdır. Tarım Danışmanlığı kamu dışında da etkin hale getirilmeli, tarımda özel sektör ve gelişen tarımsal üretim ve tüketim kooperatifçiliği için de zorunlu olmalıdır. Tarım Danışmanlarının ücreti yeterli düzeye çıkarılmalı, özerk çalışmaları sağlanmalıdır. Kentte tarım planlamaları ve uygulamalarında Ziraat Mühendisi istihdamının zorunlu olacağı düzenlemeler yapılmalıdır.
Kamu personeli meslektaşlarımız ziraat, su ürünleri, su bilimleri, balıkçılık teknolojileri, biyosistem, tarımsal genetik ve tütün teknolojisi mühendisleri, düşük ücretler almakta ve alınan ücretin tamamı emekliliğe yansımamaktadır. 6400 ek göstergenin verilmemiş olması mimar, mühendis ve şehir plancılarının emeğini yok saymaktır. Kamuda çalışan veya emekli meslektaşlarımızın mali ve özlük sorunlarının çözümü için mücadelemiz sürecektir.
Cinsiyet ayrımcılığına, toplumsal rollere, dayatılan yaşam biçimine, kültürel kabullere, dinsel referanslara bağlı olmadan özgür ve bağımsız bir birey olarak toplumda yer alma, toplumsal yaşamın her alanında eşit olarak var olma mücadelesinde taraf olmaya ve üzerimize düşen tüm sorumlulukları yerine getirmeye devam edilecektir. Cinsiyet eşitliği eğitim çalışmalarına devam edilecektir.
5403 sayılı Yasa kapsamında İllerde kurulan Toprak Kuruma Kurulları, tarım dışına çıkarma kurulları olmaktan çıkarılarak, topraklarımızı ve verimli tarım arazilerimizi korumaya yönelik kurullar olmalıdır. Oda’mız kamu yararı, alternatif alan, tarımsal bütünlük ve irade belirtmeden yazılan kurum görüşleri gibi çeşitli gerekçelerle kurulda alınan yanlış kararlara itiraz ederek, süreci takip etmeye, bu bağlamda gıda egemenliğine sahip çıkmaya ve gerekirse yargıya taşımaya devam edecektir.
Yerel yönetimler, mahalle olan köyleri geliştirmek, tarımsal üretimi ve kaliteyi artırmak için Ziraat Mühendisleri görevlendirmelidir. Çiftçiler, yerel yönetimlerce, geçici destekleme programları yerine uzun vadeyi esas alan yapısal dönüşüm yaratacak kalıcı, kurumsal modeller planlanarak desteklenmelidir. Büyük ve küçük ölçekli kentsel planlama ve kentsel gelişim alanları planlama süreçlerinde Ziraat Mühendislerinin bulunması zorunluluktur. Tarım ve mera arazilerinin, hayvan varlığının, su rezerv ve sulama yapılarının, kırsal çevrenin ve rekreasyonun korunması için olduğu kadar rezerv alan tespit ve tahsislerinden, toprak koruma projelerine kadar gerekli planlama süreçleri Ziraat Mühendisleri olmadan sürdürülemez.
6 Şubat depremleri, kırsalın deprem güvenliğinin önemini acı bir faturayla öğretmiştir. Kırsal nüfus önemli ölçüde köyü terk etmiştir. Kırsalda hak sahiplerine konutları hızla yapılıp teslim edilmeli, çiftçilerin tarımsal üretime yeniden kazandırılması, köye dönüşün sağlanması için Deprem Bölgesi Tarım Destekleme Bütçesi planlanmalı ve hızla verilmelidir.
Deprem bölgeleri ve deprem riski taşıyan illerde yeni yerleşim planlamalarında yerleşim yerleri olarak tarım arazilerinin seçilmesi tarımsal varlıklara, tarımsal üretime ve gıda güvencesini tehdit etmektedir. Tarım arazilerinin zemin açısından güvenli olmadığı depremlerde yıkılan kentlerden acı tecrübelerle öğrenilmiş olmasına karşın tarım arazilerinden ucuz arsa üretimi temel politika olmuştur. Yaşayan nüfus ve gelecek nesillerin beslenme ihtiyaçlarının üretildiği tarım arazileri korunmalı, deprem güvenli, yerinde yerleşim sağlanmalıdır.
Marmara Denizinde öteden beri görülen fakat 2021 yılında yaygın olarak ortaya çıkan müsilajın çeşitli derinliklerde bulunduğu ve kirlilik koşullarının önlem alınmadığından artarak devam etmesi nedeniyle büyümeye devam ettiği, uygun meteorolojik ve oşinoğrafik şartlar oluştuğunda yüzeye çıktığı gözlemlenmiştir. Marmara Denizi başta olmak üzere tüm deniz ve iç sularımızda kirlilik sorununun çözümü için evsel, endüstriyel ve tarım kimyasalları atıklarının ileri biyolojik arıtmaya tabi tutulması için gerekli önlemler alınmalı kararlılıkla uygulanmalıdır.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası olarak diyoruz ki;
Yerli üretimi ve üreticiyi koruyan “Kamucu Tarım Politikaları” yaşama geçirilmelidir.
Üretimdeki yapısal sorunlara kalıcı çözüm getirilmeli, üretim maliyetleri düşürülmeli, çiftçinin kazandığı, tüketicinin alım gücüne uygun fiyatlarla ürüne erişebildiği bir ortam sağlanmalıdır.
Nadir elementler ve değerli metaller, doğal varlıklarımızdır. Küresel sermayeye peşkeş çekilemez. Tarım arazileri, meralar, su varlıkları ve ormanlarda uygulanan ekokırım toplumsal müşterekleri talan ve gelecek nesillerin hakkını gasp etmektedir.
Ülke ve bölgeler düzeyinde büyük ova koruma alanları başta olmak üzere korunan ve sulanabilecek olan tarım arazilerimizin artırılarak üretim miktarı artışı, ürün çeşitliliği, üretim sürekliliğini sağlayacak ve Tarım Kanunu’na göre belirlenen zamanında ödenecek somut desteklerle yönlendirilecek, havza bazlı “Planlı Tarımsal Üretim”e geçilmelidir.
Meralar korunmalı, mera talanı durdurulmalı, arsa üretiminde meraları hedef almaktan vazgeçilmeli ve mera ıslahları hızla yapılmalıdır.
Tarımsal kamu yönetimi güçlendirilmeli, ilgili yönetsel birimlere meslek dışı atamalardan vazgeçilmeli liyakat sahibi Ziraat Mühendisleri atanmalıdır. Kamuya yeterli sayıda yeni mühendis alımı hızla gerçekleşmelidir.
Tarım ve gıda sektörü özel sektörün inisiyatifine bırakılmamalı, özel sektörde de liyakat sahibi Ziraat Mühendisleri istihdam edilmelidir.
Çiftçilerin ve tarım kesiminin satın alma, eğitim, üretim ve ürün satış konularında güçlenmesi için kooperatifleşmesi desteklenmelidir.
Enflasyondan işsizliğe, yoksullaşmadan ekonomik durgunluğa kadar hayatlarımızı her alanda olumsuz etkileyen ekonomik kriz giderek daha da derinleşmeye devam etmektedir. Yaşanan krizden kurtulabilmek için ithalat kolaycılığına dayalı neoliberal ekonomi politikaları yerine üretim ekonomisini, sermayenin öncelikleri yerine kamusal çıkarları, kamu harcamalarında lüks ve savurganlığa dayalı yönetim anlayışı yerine tasarrufları, gündelik politikalar yerine planlı kalkınma anlayışı hedeflenmeli, tarım sektörüne yönelik kısa, orta ve uzun vadeli yapısal sorunları gideren planlamalar, acil olarak gündeme alınmalıdır.
Meslektaşlarımızın, üreticilerin ve tüketicilerin refahı ve tarım sektöründe yaşanan olumsuzlukların çözümü için ilgili kurumları uyarmaya ve kamuoyunu bilgilendirmeye, çözümler üretmeye devam edeceğiz.
Mesleğimizin itibarsızlaştırılması, mesleki yetkilerimizin elimizden alınması, meslek örgütümüzün işlevsizleştirilmesi ve bölünmesine izin vermeyeceğiz.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası; her zaman olduğu gibi hiçbir siyasi vesayet, tahakküm ve telkine teslim olmadan kamu yararını gözeterek mesleğin gelişimini sağlamak, meslektaşların hak ve kazanımlarını korumak için mücadele etmeye devam edecektir.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 49. Dönem II. Danışma Kurulu; tüm meslektaşlarını bu ortak mücadeleye omuz vermeye, dayanışmayı büyütmeye ve mesleğimizin toplumsal sorumluluğunu yarına taşımaya çağırmaktadır.
Yaşasın TMMOB
Yaşasın ZMO
Yaşasın ZMO Örgütlülüğü
Haberin kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.
