HASATTÜRK GAZETESİ: “CEHENNEME GİDEN SON VİRAJDA MİLLETVEKİLLERİMİZE ÇAĞRIMIZDIR!” - 8 TEMMUZ 2025

Son günlerde kamuoyunu çok meşgul eden ve “Süper İzin Yasası” olarak adlandırılan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi konusunda TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) yazılı bir basın açıklaması yaptı. ZMO adına Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez imzasıyla paylaşılan açıklamada şu görüşlere yer verildi:
“İlk imzacıları arasında maden şirketi sahibi olanlar dahil iktidar partisi milletvekilleri tarafından hazırlanarak 13 Haziran 2025 tarihinde TBMM’ye sunulan, konu ile doğrudan ilgili tali komisyon olarak görevlendirilen Çevre Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’nun toplanmayarak görüşlerini açıklamadığı süreçte, esas komisyon olan Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’ndan 19 Haziran 2025 tarihinde uzun ve kesintisiz görüşmelerle çok hızla geçirilen, 2/3159 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulu gündemine getirildi.
TBMM’nin tatile girmesi ertelenerek hızla 3 Temmuz 2025 tarihinde TBMM Genel Kurulunda teklifin geneli hakkında görüşmeleri yapılan, oylamada yeterli milletvekili çoğunluğu olmadığı için maddelerinin görüşülmesine 8 Temmuz 2025 tarihinde geçilecek olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi adlı Torba Yasa; birkaç maden ve enerji şirketinin çıkarları için yatırım süreçlerinin hızlandırılması gerekçesiyle, mevcut eksikleri olsa da yasal koruma mevzuatını yok eden ve üstün yetkili yeni görevlendirmeler ile mevcut kamu yönetimi sistemini tümüyle bozan, bilimi, planlamayı, kamu yararını, toplum çıkarını yok sayarak tarımsal üretim alanları ve doğayı belli şirketlerin hoyratça, kuralsızca ve sürekli yok etmesini amaçlayan bir çıkar, rant ve talan yasasıdır. TBMM gündeminden derhal geri çekilmelidir.
Yasa teklifi ile hızlı ve denetimsiz şirket talanı için getirilen yeni sisteminin özeti şöyledir:
Özel yetkili Bakanlık, kurumlar ve kurullar ile mevcut kamu yönetimi sistemi ve mevcut anayasal ve yasal koruma mevzuat düzeni, bazı özel şirketlerin çıkarı için yok edilmektedir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB), maden ve enerji şirketleri lehine görev alanları özel diğer Bakanlıklar üstünde bir üst bakanlık konumuna yükseltilmeye çalışılarak, diğer bakanlıkların sorumluluklarını değil görevlerini üzerine alarak, şirketlerin taşeronu olarak her türlü izin ve uygulamada görevlendirilmektedir. Oysa Bakanlıklar anayasal ve yasal görevlerini yapmakta eşittir.
ETKB, yasal ve bilimsel görevi olmamasına rağmen, yerel yönetimlerin planlama yetkilerini merkezi idare olarak devralarak enerji ve maden yatırımları için imar planı yapabilecek, inşaat ruhsatı düzenleyebilecek, yapı ruhsatı almadan işletmeye geçmiş olan kaçak enerji yatırımlarından bu belgeleri istemeyerek ve üretim devamına izin vererek imar affı kararı verebilecektir. İmar aflarının yanlışlığı kadar, ilgisiz bakanlıkları ve kurumları yetkilendirme yerine, merkezi ve yerel yönetimler birlikte çalışmalıdır.
ETKB’na bağlı Maden Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG), Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinde, görevi ve yetkisi olmamasına rağmen, kurumlardan görüş alma süreçlerini 3 ve ek 1 ay ile toplam 4 ayda bitirme ile yetkilendirilmektedir. Maden alanlarına denk gelen ormanlarda kurumlardan görüş alma süreçleri Orman Genel Müdürlüğü (OGM) tarafından değil, MAPEG tarafından yürütülecek, ormanlar MAPEG’e ücretsiz devredilecek, MAPEG görev ve yetkisi ve uzmanlık alanı olmamasına rağmen şirketlere izin ve tahsiste taşeron kamu kurumu olacaktır. Orman yangınları her yıl ve bu yıl gündemimizde iken, MAPEG orman yangınlarını söndüremeyeceği için, her kamu kurumu kendi işini yapmalıdır.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), verilmek istenen yeni göreviyle, mülkiyet hakkını ve toplumsal rızayı göz ardı eden olağanüstü bir uygulamayı olağan hale getirerek yöre halkının mülksüzleştirilmesi sonucunu doğuran acele kamulaştırma yetkisinin kapsamı ve süresi genişletilerek, 2030 yılı sonuna kadar Cumhurbaşkanı tarafından 5 yıl daha uzatılabilme imkanıyla acele kamulaştırma yapabilecek ve kamulaştırma kararları tapu yerine sayılacaktır. Oysa toplumsal barış ve kamuya güven adına acele kamulaştırma yetkisi ve uygulaması sınırlanmalıdır.
Yasa teklifi ile, şirket aleyhine bir sorun çıkarsa yasal ve kurumsal mevzuatı devre dışında bırakarak tüm sorunları şirketle lehine çözecek Cumhurbaşkanlığı’na bağlı yeni bir “Kurul” oluşturulmaktadır. Tarımsal üretim alanları ve doğal alanlar bu yasa teklifi ile yok edilmeye çalışırken, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın kurul üyeleri arasında açıkça sayılmaması, manidar değil talana yasal kılıf bağlamında bilinçlidir. ODAmız’ca açılan davalarda da mahkemelerce geliştirilen ve örneğin tarım arazileri, zeytinlikleri ve meraları korumayı ‘üstün kamu yararı’ gören mahkeme kararları ortada iken, teklifle birlikte şirket yararına dönüştürülmeye çalışılan üstün kamu yararı kavramı yeni tartışmalara açıktır. Kamu yönetimini yazılı mevzuatları doğrultusunda çalıştırma yerine, yeni kurullar ve kişisel kararlarla yönetme çabası yanlıştır.
ÇED süreci şirketler lehine düzenlenerek ve ruhsat süreçleri kısaltılarak sınırsız talan süreci amaçlanmaktadır. ‘ÇED gerekli değildir’ ve ‘ÇED olumlu’ raporları üzerinden sabıkalı kamu yönetiminin süreci sadeleştireceğim mantığıyla getirilen düzenleme, ÇED Olumlu Raporu almadan eş zamanlı izin ve ruhsatlarla ÇED mantığını da devre dışına bırakarak işlevsizleştirmekte, önce yatırım diyerek şirketlere izinsiz talan düzeni sağlamaktadır. ÇED süreci bu teklifteki gibi talan için değil, çevresel gerçek etkileri ve yükümlülükleri ile yeniden düzenlenmelidir.
Şirketlerin faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getirme taahhüdü, hep vardı, kamu yönetimi tarafından hiç denetlenmedi, hiç gerçekleşmedi. Rehabilitasyon bedeli ya da ruhsat bedeli, doğa yok edilirken kamu gelirini artırma çabası dışında ciddi bir anlam ifade etmemektedir.
Yasa teklifindeki tek sorun, sadece zeytinliklerin yok etme sorunu değildir ve bu maddenin geri çekilmesi yeterli değildir. Hayvancılık boyutunda olmazsa olmazımız meralarımız, yenilenebilir enerji üzerinden kolayca yok edilecektir. ODA olarak JES, GES ve RES kullanımına yönelik açtığımız ve kazandığımız davalar ortadadır. Sorun yenilebilir enerji değil, enerji adına yapılan talanlar ve yaşanan doğa katliamıdır.
Toprakları, meraları, ormanları, tarım alanlarını, su havzalarını korumama üzerine, kamu yönetim sistemini şirketlerin sınırlı çıkarı için kolayca ve denetimsiz şekilde yok etmeye çalışan bu yasal düzenlemeye izin verilmemelidir.
Ekolojik, ekonomik, sosyolojik, kültürel açıdan önemi kadar önemli bir karbon yutak alanımız olan ormanlarımız, bu yıl dahil yıllardır yangınlar ile yok olurken ya da maden, enerji/yenilenebilir enerji, turizm, konut ve sanayi amaçlı resmi izin ile yok edilirken, orman ekolojisi, ekonomisi ve kültürü yok edilirken, tek tek fidan dikerek orman alanımızı artırıyoruz söylemi, yasa teklifi boyutunda da bilim dışı bir siyasi algı operasyonudur. Ormanlarımızı koruyalım.
Ekolojik, tarımsal, ekonomik, sosyolojik, kültürel açıdan önemi kadar önemli bir karbon yutak alanımız olan ve hayvancılık için olmazsa olmazımız meralarımız, maden, enerji/yenilenebilir enerji, turizm, konut ve sanayi amaçlı resmi izin ile yok edilirken, mera varlığımız 2001 yılından beri azalırken ve halen yıllardır 14,6 milyon hektar diye resmi olarak söylenirken, mera alanlarımızı koruyoruz ve artırıyoruz söylemi, yasa teklifi boyutunda da bilim dışı bir siyasi algı operasyonudur. Meralarımızı koruyalım.
Ekolojik, tarımsal, ekonomik, sosyolojik, kültürel açıdan önemi kadar önemli bir karbon yutak alanımız olan zeytinliklerimizi, zeytinlik olduğu yerde zeytinliktir diyerek ödünsüz koruyarak, zeytin ve zeytinyağı üretimimizi ve ihracatımızı artırmamız gerekirken ve bu konuda resmi yatırımlar yaparken, mevcut yasadaki ‘Zeytinliklerin 3 kilometre yakınında zeytin işleme tesisi dışında toz çıkaran hiçbir tesise izin verilemez’ hükmüne rağmen defalarca getirilen ve geri çekilen yasa tekliflerinde olduğu gibi bu kez de bir kez daha zeytinliği ekolojik bir miras olarak görmeden ve yine bilim dışı zeytinlikleri taşıma, kesme, eşdeğer fide dikme ile zeytinliklerimizin azalmayacağı söylemi ve şirket bilirkişilerinin halkımızı yanıltma çabasına rağmen, yasa teklifindeki düzenleme bilimdışı bir siyasi algı operasyonudur. Zeytinliklerimizi koruyalım.”
Haberin kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYIN