MARMARA DENİZİ ALARM VERİYOR

İSTANBUL
04.05.2021

MARMARA DENİZİ S.O.S VERİYOR

 

TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBESİ

BASIN AÇIKLAMASI

04 Mayıs 2021

BASINA VE KAMUOYUNA

 

MARMARA DENİZİ S.O.S VERİYOR

Birleşmiş Milletler, Eylül 2020’de yaptığı uyarıda insanoğlunun, doğayı kurtarmak için acil harekete geçmesi ve bir yol ayrımında bulunulduğunu belirtti. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) tarafından hazırlanan raporda sekiz büyük değişim tavsiyesinin ikisi denizler ve tatlı sularla ilgili. Bunlar “deniz ekosistemlerini korumak ve toparlanmasını sağlamak, sürdürülebilir balıkçılık, balık stoklarının toparlanması ve önemli deniz yaşam alanlarının toparlanması ile göl ve nehir habitatlarını korumak, kirliliği azaltmak ve su kalitesini artırmak”dır.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Marmara Denizi’nde günümüzde yaşanan müsilaj olgusu bizlere kritik bir seviyeye ulaştığımızı, bütüncül bir koruma planı ve şeffaf bir uygulama süreci başlatılması zorunluluğunu başta balıkçılar olmak üzere tüm topluma ve karar vericilere göstermektedir.

 

MARMARA DENİZİ ALARM VERİYOR

Marmara Denizi yarı kapalı bir deniz olup, Karadeniz ve Ege Denizi arasında geçiş özelliği göstermektedir. Yüzeyde Karadeniz’den gelen tuzluluğu düşük olan su kütlesi, 25- 30 m derinlikten itibaren de Akdeniz’den gelen tuz oranı yüksek olan su kütlesi yer almaktadır. Hassas ekolojik dengeler üzerine kurulu olan Marmara Denizi’nin çevresinde Türkiye nüfusunun yaklaşık %30’u yaşamaktadır. Bu nüfus yoğunluğu ile birlikte yüksek sanayi yapılaşması da dikkat çekmektedir. Ülkeye düzensiz dağılan sanayinin %60`ı Marmara Bölgesi`nde bulunmaktadır. Tüm bu nüfus ve sanayi tesislerinden kaynaklanan çeşitli kirleticilerin bir kısmı arıtılmadan veya kısmen arıtılarak alıcı ortam olan akarsulara ve buradan da Marmara Denizi’ne ulaşmaktadır. Ayrıca Karadeniz Havzası’nda yer alan akarsuların taşıdığı besin tuzları ve kirleticiler de İstanbul Boğazı yolu ile Marmara Denizi’ne gelmektedir.

Marmara Denizi’nde meydana gelen ve son günlerde yerel ve ulusal basında yer almaya başlayan, balıkçılar ve halk arasında “deniz salyası”, “kaykay” vb. isimlerle anılan müsilaj sorunu artarak devam etmektedir. Müsilaj, sadece bu yıla özgü bir sorun olmayıp ilk defa 2007 yılında dikkat çekmeye başlamış, o tarihten günümüze kadar görülme sıklığı ve şiddeti değişmekle birlikte hemen hemen her yıl meydana gelmiştir. Bu yıl ise neredeyse tüm Marmara Denizi’ni, İstanbul ve Çanakkale Boğazını kaplaması ile daha çok dikkat çekmeye başlamıştır. 

Denizde müsilaj oluşumuna, başta fitoplanktonun (bitkisel plankton) aşırı artışı ile bu aşırı artışı tetikleyen birçok fiziksel, kimyasal ve biyolojik sürecin neden olduğu bilinmektedir. Uygun meteorolojik (ışık, rüzgar, bulutlanma, vb.) ve oşinografik (su sıcaklığı, akıntı hızı, tabakalaşma, vb.) koşullar ile deniz suyunda bulunan besin tuzları (Azot, Fosfor, vd.) aşırı artışa neden olmaktadır. Zaman içerisinde ölen fitoplanktonun bakteriler tarafından ayrıştırılması sırasında müsilaj oluştuğu görülmektedir. Böylece oluşan müsilaja deniz suyunda bulunan diğer planktonik organizmalar, ile çeşitli organik ve inorganik maddelerin eklenmesi sonucunda kütlesel büyüme gözlemlenmektedir. 

 Müsilaj kıyı alanlarında görsel kirlilik oluşturmakta, balıkçılık, su ürünleri üretimi ve turizm gibi birçok alanın olumsuz etkilenmesine neden olmakla beraber en önemli etkisini; su içinde yaşayan su bitkileri ile omurgasız ve omurgalı canlıların üreme, beslenme ve barınma alanlarına zarar vererek göstermektedir. Müsilajın deniz dibinde yaşayan midye, denizkestanesi, denizyıldızı gibi canlıların üstünü kaplaması durumunda bu tip canlılarda toplu ölümler yaşanabilmektedir. Balıkların solungaçlarını tıkaması durumunda ise boğulmalarına neden olmaktadır. Balık larvalarının besinini oluşturan zooplanktonun (hayvansal plankton), müsilaj oluşumundan olumsuz etkilenmesi durumunda balık larvaları beslenme sorunu yaşayacak, böylece önümüzdeki yıllarda denizlerimizin balık ve balıkçılık veriminde düşüşler yaşanabilecektir. 

Bu durum; zor bir avcılık sezonu geçiren ve her geçen gün maliyetleri artan balıkçılık sektörümüze, balık stoklarında yaşanabilecek düşüşle ek bir yük daha getirebilecektir. Ayrıca müsilajın koku açısından bir halk sağlığı sorununa dönüşmesi ihtimali de bulunmaktadır. 

Bu süreçte ekolojik ve ekonomik kayıplar yaşanmaması için acilen tedbirler alınmalıdır.

Marmara Denizi’nin yaygın kirliliğine neden olan ve kontrolsüz olarak birçok noktadan deşarj edilen evsel ve endüstriyel atıkların deşarj noktalarının tespiti, kontrol ve denetimlerinin yapılması ve arıtma zorunluluğunun uygulanması gereklidir.

Tahrip edilen kıyı alanlarının sağaltımı, bilimsel yöntemlerle yapılmalıdır. 

Marmara Denizi’nde deniz koruma alanlarının sayısı artırılmalı, biyoçeşitlilik kaybı ve kirliliğe karşı koruma altına alınmalıdır.

Marmara Denizi ve diğer denizlerimizde deniz kirliliği, biyoçeşitlilik izleme, balık stoklarının takibi vb. çalışmalar, yıl içerisinde düzenli olarak yapılmalı, ilgili bakanlıkların ve belediyelerin bu çalışmalara kaynak aktarmaları sağlanmalıdır.

Tüm Marmara Bölgesi ile İstanbul’da hızlı nüfus artışına ve bu artışın birkaç yıl içinde Marmara Denizi’nin ölü deniz olmasına neden olacağına dair birçok bilimsel öngörü bulunmasına rağmen yapılmak istenen Kanal İstanbul Projesinden vazgeçilmelidir.

İlgili bakanlıklar, Marmara Denizi’ne kıyısı olan belediyeler, üniversitelerin ilgili fakülte ve bölümleri, su ürünleri kooperatifleri ilgili meslek kuruluşları ve turizm sektörü temsilcileri bir araya gelerek Marmara Denizini korumak ve kurtarmak için alınacak tedbirleri belirlemeleri ve bu tedbirleri acilen uygulamaları gerekmektedir.

Marmara Denizi kritik eşiktedir. Yapılacak koruma ve sağaltım çalışmaları şeffaf yürütülmeli, uzmanlar ve ilgili diğer sivil birimler ile halkın katılabileceği izleme organizasyonları tarafından izlenebilir olmalıdır. 

Murat KAPIKIRAN

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 

İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı 

  (Yönetim Kurulu Adına)

Okunma Sayısı: 475