SÜPER İZİNLİ TALAN YASASI, TBMM GÜNDEMİNDEN GERİ ÇEKİLSİN.

SÜPER İZİNLİ TALAN YASASI, TBMM GÜNDEMİNDEN GERİ ÇEKİLSİN.
MERKEZ
16.07.2025
 

TARIM PLATFORMU BASIN AÇIKLAMASI

16 Temmuz 2025

SÜPER İZİNLİ TALAN YASASI, TBMM GÜNDEMİNDEN GERİ ÇEKİLSİN.

Türkiye, yeni bir yağma ve sömürü düzenlemesinin eşiğindedir. Bu yağma ve tahakküm dalgasıyla karşı karşıya gelmemize sebep ise AKP’li milletvekillerinin, sermayedarların temsilciliğini yaparak, kamuoyunda “Süper İzinli Torba Yasa” olarak anılan bir yasa teklifi hazırlayarak meclise getirdiler.

Seçim zamanı ev ev, köy köy dolaşan vekiller seçildikten sonra ne için mecliste olduklarını unuttular. Tamamen sermaye odaklı kar-çıkar ilişkileri üzerine yasalar çıkarmaları kabul edilir bir durum değil. Onlara oy veren halkın ve hizmet ettikleri toplumun ormanlarına, meralarına, zeytinliklerine, kültürel ve doğal varlıklarını; sınırsız madencilik faaliyetlerine, enerji tekellerine ve sermaye gruplarına açmayı hedefleyen bir talan programını meclisten oylayarak geçirmeleri telafisi olmayan bir yola gireceğimizin göstergesidir.

Çünkü bu yasa teklifi; yalnızca bir torba yasası değil; halk iradesine, doğanın haklarına ve emekçilerin yaşam alanlarına yönelik topyekûn bir saldırıdır. Ne anayasal güvencelere ne de demokratik hukuk düzenine sığdırılamayacak bu yasa, açıkça yerli ve yabancı sermaye gruplarının, sınırsız kâr hırsı için, halkın toprağını, suyunu, havasını, geçimini ve geleceğini yok etmeyi hedeflemektedir.

AKP eliyle meclise sunulan ve kamuoyunda “Süper İzinli Torba Yasa” olarak bilinen teklif, açıkça maden, enerji ve inşaat tekellerine sınırsız ayrıcalık tanımakta; halkın müştereklerini özel sermayenin çıkarına tahsis etmektedir.

Bu yasa, sadece doğayı değil; köylüyü, işçiyi, kadını, çocuğu, geleceği hedef almaktadır. Bu yasa, halkın değil; zenginliğine zenginlik katmak isteyen sermayedarların yasasıdır.

Bu yasa, yaşam alanlarımızı piyasaya devreden bir sınıf saldırısıdır.

YASA NE GETİRİYOR?

Ormanlar, meralar, zeytinlikler, kıyılar şirketlere sınırsızca açılıyor.

Zeytinlikler: Bin yıllık yaşam kültürüne sahip olan zeytinlikler, yeni yasa ile maden sahalarına dönüştürülmesine “kamu yararı” kılıfıyla izin verilecek. Zeytin ağaçları taşınamıyorsa, “eşdeğer” bahçe kurulması yeterli görülecek.

Zeytinlikleri madenlere feda etmek, sadece doğayı değil, emekçilerin geçim araçlarını ve tarihsel belleğini de ortadan kaldırmaktır. Bu doğrudan sınıfsal bir mülksüzleştirme operasyonudur.

Meralar: Hayvancılığa elveda, sermayeye merhaba diyebiliriz.

Mera Kanunu’nda yapılan değişiklikle, çok iyi nitelikteki meralar dahi enerji yatırımlarına açılabilecek. Alternatif alan araştırması zorunluluğu kaldırılıyor. Kırsal geçim kaynakları, gıda güvenliği ve yerel ekosistemler göz ardı edilerek, meralar sermayeye devredilecek.

Bu, sadece hayvancılığı değil, köylünün bağımsız üretimini ve geçimini yok eden bir düzenlemedir. Meraları yok etmek, köylüyü doğadan koparıp şirketlerin ucuz işgücü deposuna dönüştürmeyi hedeflemektedir.

Ormanlar: Madencilik için açık hedef haline getiriliyor.

Orman vasıflı arazilerde madencilik için gereken tüm izinler artık doğrudan MAPEG tarafından sağlanabiliyor. OGM (Orman Genel Müdürlüğü) gibi kurumların görüş verme yetkisi fiilen kaldırılıyor. ÇED sürecindeki tüm denetim mekanizmaları işlevsizleştiriliyor.

Bu düzenlemeyle birlikte ormanın korunması değil, sermayeye açılması esas hale gelmiştir. OGM’nin “olumsuz” görüş hakkının ortadan kaldırılması, doğanın haklarını savunacak hiçbir kurumun kalmaması anlamına gelmektedir.

ÇED süreçleri kâğıt üzerinde bırakılarak, sermaye için tüm izin mekanizmaları otomatikleştiriliyor.

ÇED Süreci: Sermaye için olumlu, halk için formalite

Yeni düzenleme, şirketlerin yatırım sürecinde ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) sürecini sadece bir formaliteye indirgiyor. Kurum görüşleri üç ay içinde verilmezse otomatik “olumlu” sayılıyor. Bu, halkın, köylülerin, doğa savunucularının söz hakkının fiilen ortadan kaldırılması anlamına geliyor.

Devletin denetleme işlevi, sermaye için otomatik onay mekanizmasına dönüşüyor.

Kamusal denetim kaldırılıyor, tüm izin süreçleri sermaye dostu MAPEG’e devrediliyor.

MAPEG (Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü), artık yatırımcı şirketler adına tüm izin süreçlerini yürütebilecek. Kurumlar, üç ay içinde cevap vermezse MAPEG doğrudan “izin verilmiş sayılır” hükmünü işletiyor. Yani halkın vergileriyle çalışan kamu kurumları, sermayenin noterine dönüştürülüyor.

Bu, sadece doğanın değil, demokratik kamu yönetiminin de tasfiyesidir. MAPEG’in şirket temsilcisi gibi çalışması, kamu hizmetini değil sermaye çıkarlarını önceleyen bir devlet mimarisinin inşasıdır.

Kamulaştırma yetkisi genişletiliyor, halkın mülkiyeti şirketlerin hizmetine sunuluyor. Kamusal doğal varlıklar, “üstün kamu yararı” kılıfıyla özel şirketlere peşkeş çekiliyor.

Kaçak yapılar yasallaştırılarak, hukuksuzluk ödüllendiriliyor.

Tabiat ve Kültürel Varlıkları: Yeni düzenleme, bir alanda kültür varlığı tespit edilirse ve ilgili kurum yatırım iznini vermezse, bu kurum “yatırımcıya tazminat ödemekle” yükümlü hale getiriliyor. Bu durum, kamu görevi yapan bir kurumun cezalandırılması ve doğayı savunmanın suç sayılmasıdır. Kamunun savunuculuğu yapan kurumlar, tazminat tehdidiyle susturulmak isteniyor.

Bu düzenlemeler, emekçileri mülksüzleştirmenin, kırsalı sermayeye açmanın, doğayı metalaştırmanın adımlarıdır. Bu bir “kalkınma” değil; şirketlerin kâr hırsına ortak olarak ülkenin talan edilmesidir.

İklim Kanunu ve Maden Kanunu;

İklim Kanunu, 2 Temmuz tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiş ve 9 Temmuz 2025 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun tanıtımında, net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda doğal alanların korunması, yutak alanların genişletilmesi ve emisyon üretiminin azaltılması hususları özellikle vurgulanmaktadır. Ancak, hazırlanan yeni torba kanun ile yapılması planlanan düzenlemeler, yürürlüğe girmesinin üzerinden henüz bir hafta geçmemiş olan İklim Kanunu’nun temel hedefleriyle açıkça çelişmektedir.

TORBA YASA, EKOLOJİK KIRIMIN YASASIDIR.

Bu yasa ile birlikte:

  • Ekosistemler parçalanacak, yaşam döngüsü bozulacak.
  • Orman yangınları artacak, toprak çoraklaşacak.
  • Gıda krizi derinleşecek, kırsal üretim çökertilecek.
  • Milyonlarca insanın temiz hava, su, gıda ve sağlıklı çevre hakkı tehdit altında kalacak.
  • Anayasa’nın çevreyi, tarımı, ormanı, kültürü, halk sağlığını ve kamu yararını koruyan maddeleri ihlal edilecek.
  • Köylülerin, üreticilerin, arıcıların, hayvancıların binlerce yıllık bilgi ve üretim birikimi yok sayılacak.
  • Enerji güvenliği yalanıyla, ekosistemlerin ve toplumsal yaşamın geri döndürülemez biçimde tahribatına zemin hazırlanacak.

Tüm demokratik katılım yollarını ve yerel halkın söz hakkını ortadan kaldıran bu yasa, sadece doğayı değil; aynı zamanda yaşamı, emeği ve halkın iradesini yok sayıyor. Doğanın bir kaynak değil, yaşamın ta kendisi olduğunu; sermayenin değil, yaşamın sürdürülebilirliğinde olduğunu biliyoruz. Bu yasa, iklim krizini derinleştirecek ve Türkiye’yi uluslararası çevre yükümlülüklerinden koparacak bir adımdır.

Çünkü bu yasa; köyleri boşaltma, kırsalı tasfiye etme ve sadece kendi bünyelerinde çalışacak işçileştirilmiş bir yoksullar kitlesi yaratma hedefi oluşturmak istiyor. Tüm bunlar, sermayenin ucuz, örgütsüz, sessiz ve köksüz bir işgücü yaratma stratejisidir.

Bu yasa ile; köylü üretimden koparılarak, taşeron ya da işsiz bırakılacak, tütün, şeker ve zeytin üreticisinin yaşadığı gibi bu kez merasını, zeytinliğini kaybeden köylü, güvencesiz işçiye dönüştürülecek.

YASA KARŞISINDA NE YAPMALIYIZ?

Tarım Platformu Bileşenleri olarak, tüm demokratik kitle örgütlerine, sendikalara, meslek odalarına, yerel platformlara ve halk örgütlerine çağrımızdır: Bu yasayı durdurmak, ancak birleşik bir halk muhalefetiyle mümkündür.

Toprağımıza, ormanımıza, zeytinliğimize, suyumuza, yaşamımıza sahip çıkmak için; sınıfsal ve ekolojik bir mücadele hattında buluşalım. Tüm emek ve meslek örgütlerini, halkın yanında saf tutmaya, bu talan yasasına karşı acil ve birleşik mücadele cephesi oluşturmaya davet ediyoruz.

Yok edilen doğa, susturulan halktır. Sermaye için değil; emek, yaşam ve doğa için örgütlenip bir araya gelme zamanıdır. Zeytinliğini kaybeden köylüyle, havası kirlenen kentli işçinin, suyuna sahip çıkan mahalleliyle ormanını savunan ekoloji aktivistinin mücadelesi ortaktır ve ortak olmalıdır da.

Ortak mücadele sürecinde Tarım Platformu Bileşenleri olarak öncelikli talebimiz; Süper İzinli Talan Yasası derhal TBMM gündeminden geri çekilsin.

 

TARIM PLATFORMU

DİSK Türkiye Gıda Sanayii İşçileri Sendikası (GIDA-İŞ)

KESK Tarım ve Ormancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası (TARIMORKAM-SEN)

Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (SÜR-KOOP)

Tarım ve Gıda Etiği Derneği (TARGET)

Tarımsal Gelişme Eğitim ve Sosyal Dayanışma Vakfı (TARGEV)

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası

TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası

Tüketici Hakları Derneği (THD)

Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF)

Tüketiciyi Koruma Derneği (TÜKODER)

Tüm Üretici Köylü Sendikası (TÜM KÖY SEN)

Türkiye Biyologlar Derneği (TBD)

Türkiye Ormancılar Derneği (TOD)

Türkiye Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği (TÜS-KOOPBİR)

Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD)

Veteriner Hekimler Derneği (VHD)

 

Okunma Sayısı: 45