YAŞAM KAYNAĞIMIZ TOPRAKLARIMIZI KAYBEDİYORUZ!...-25 NİSAN 2017

TRABZON
25.04.2017
 
YAŞAM KAYNAĞIMIZ TOPRAKLARIMIZI KAYBEDİYORUZ!...

Toprak doğanın ve yaşamın vazgeçilmez varlıklarındandır. Toprak ve su medeniyetlerin var olmasında, ilerlemesinde daima önemli rol oynamıştır. İşte bu nedenledir ki,  yaşamın sürdürülebilirliği açısından, toprak varlığının korunarak yönetilmesi büyük önem taşımaktadır.

Bundan 72 yıl önce, 1945 yılında toprağı olmayan ya da yetmeyen çiftçilerin aileleriyle birlikte geçimlerini sağlayacak ve işgüçlerinin değerlendirecek ölçüde toprak edinmeleri amacıyla, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu (ÇTK) çıkarılmış, Kanunun TBMM`de kabul edildiği 11 Haziran tarihini takip eden Pazar günü de "Toprak Bayramı" olarak ilan edilmiştir.

Türkiye`nin toprak mülkiyet sisteminde çok önemli değişiklikler yapabilecek dolayısıyla sosyal hayat üzerinde etkili olacak Çiftçiyi Topraklandırma Kanun’undan (ÇTK) uygulamaya geçilememiştir. Çiftçiyi Topraklandırma Kanun’undan (ÇTK) bugün geriye sadece "Toprak Bayramı" kalmıştır. Toprak Bayramı günümüzde, çıkarılış amacından farklı olarak, topraklarımızın korunması ve önemi konusunda kamuoyunda farkındalık yaratılması amacıyla kutlanmaktadır.

Toprak gıdanın başladığı yerdir. Gıdamızın yüzde 95`i doğrudan ya da dolaylı yollarla topraktan gelmektedir. Sağlıklı ve yüksek kaliteli gıda ürünleri ancak sağlıklı topraklarda yetişen bitkilerden elde edilir. Topraklar dünyada biyoçeşitliliğin dörtte birini bünyesinde barındırır. Karbon döngüsünde önemli rol oynayarak iklim değişikliğiyle mücadele ve ona adapte olma konusunda da yardımcı olur. Topraklar suyu depolayarak ve filtreleyerek sellerin ve kuraklığın olmasını engeller.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO 2015) verilerine göre dünyada Dünya’da 10,9 milyon çocuk 5 yaşını doldurmadan hayatını kaybediyor,7,5 milyar insanın ise 1 milyara yakını ölmezse bile yetersiz beslenme ve kirli su nedeniyle ölüm tehdidi altında yaşamaktadır.2050 yılında Dünyada yaşayan insan sayısı yaklaşık 9 milyar olması bekleniyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) rakamların göre realite; Artan insan nüfusunun beslenebilmesi için gıda üretiminin önümüzdeki 33 yılda en az %50 artırılması gerekir. Böyle bir tehlike mevcut iken Dünyadaki mevcut durum ne?

Dünyada üretilen gıdanın 1/3’ü israf ediliyor. Buda her yıl 1 trilyon dolarlık gıda israfı demek. Eğer israf edilen gıdanın yarısını israf etmezsek Dünyada aç insan kalmaz.

Dünyada her yıl 2 milyar tona yakın tarım toprağı erozyona uğramazsa da toprak verimden düşüyor. Kaybedilen bu topraklar,25 cm kalınlıkta yaklaşık 400 bin ha araziye eşdeğer.    
                                                                       
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine ülkemizdeki durum ise;1988 yılında toplam işlenebilir tarım arazisi 27.763 milyon iken hektar 28 yılda 7.330 milyon hektar azalarak 2016 yılında 20.433 milyon hektara gerilemiştir, yani toplam tarım arazilerimizin %26,5`i üretim süreçlerinin dışında kalmıştır. 

Aynı şekilde Ülkemizin mera varlığı,50 yıl evvelki düzeyin yarısına gerilemiştir.1960 yılında 28,7 milyon hektar olan mera alanları, bugün 14,6 milyon hektar düzeyine gerilemiştir. 

Bu bağlamda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın başlatmış olduğu “Milli tarım projesi” ülkemiz için çok büyük öneme sahip. Toplumun bütün kesimlerinin buna sahip çıkması gerekiyor. Bu bağlamda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanımız tarım arazilerinin korunması amacıyla 15 Mayıs 2014 yılında çıkarılan 6537 sayılı toprak koruma ve arazi kullanım kanunu ile birlikte tarım arazilerinin bölünmesine artık müsaade edilmeyecek ve tarım arazilerinin korunması amacıyla yürütülen çalışmalar kapsamında Bakanlar Kurulu Kararı ile 49 ilde 141 ovanın, koruma alanı ilan edilmesinden sonra bu ovalarımız artık “tarımsal sit” gibi korunacak. Bu tür uygulamalar geleceğimiz için çok olumlu, sevindirici. Türk tarımının geleceği için benzer uygulamaları Ziraat Mühendisleri Odası olarak her zaman destekledik ve desteklemeyende devam edeceğiz. Bu konuda üzerimize düşen ne varsa yapmaya da hazırız.

Bakanlığımızın koymuş olduğu“150 milyar dolarlık tarımsal hâsıla,40 milyar dolarlık tarımsal ihracat hedefine ulaşmak için özellikle toprağın korunmasına yönelik öncelikle kurumların ve çiftçilerin koordineli bir ekip çalışmasına ihtiyaç var. Aksi durumda durum tersine dönebilir.                                                            
Unutmayalım toprak sınırlı bir varlıktır. Kaybedildiğinde veya bozulduğunda insanların yaşam süresi içinde tekrar kazanılamaz.1 cm kalınlığında toprağın oluşması için 300 ila 1.000 yıl geçmesi gerekir. Topraklar yenilenebilir varlıklar değildir. Bu nedenle toprakların korunması gıda güvenliği ve sürdürülebilir gelecek için büyük önem taşımaktadır.

Tarih boyunca insanlığın, toplumların ve ulusların yaşamında en önemli mülkiyet araçlarından biri olan toprak uğruna birçok savaşlar yapılmıştır. Toplumlar yüzyıllarca kendilerini güvencede hissetmek için, toprağı yaşamlarının, bedenlerinin bir parçası gibi görmüşlerdir. İnsanlık halen, toprak varlığı ve üretkenliği sayesinde ayakta durabilmektedir. 

Bizleri doyuran, doğaya-canlılara ev sahipliği yapan toprağa saygı, her toplumun sosyolojik, kültürel ve politik açıdan temel önceliklerinden biri olmalıdır. Ne var ki; erozyon ve benzeri doğal süreçlerin yanında, her şeyi rant ve kolay kazanç sayan politikalar nedeniyle de topraklarımızı kaybediyoruz. Tarım arazilerimiz potansiyel sınırına ulaşmış, "bir avuç" yeni arazi bulma olanağı neredeyse kalmamıştır. Buna karşın, altyapının götürüldüğü her arazide, her türlü yatırımın gerçekleştirilmesi mümkün iken, tarım arazilerinin amacı dışında kullanımına yönelik girişimlere her geçen gün bir yenisi eklenmektedir. 

Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada toprak varlığı gelecek için alarm vermektedir. Korumaya yönelik yeni yaklaşımlar tercih edilmediği takdirde, 2050`de küresel düzeyde kişi başına düşen ekilebilir ve verimli arazi 1960`taki düzeyin dörtte birine inecektir. Dünyada ve Türkiye`de sürekli artan nüfusun doyurulabilmesi için toprakların ve verimli tarım arazilerinin korunarak, amacına uygun kullanılması zorunludur. 

Açlığın, yoksulluğun, eşitsizliklerin yaşandığı bir dünyada ülkemiz sahip olduğu zengin toprak varlıklarını çok iyi korumak ve geleceğe aktarmak zorundadır. Toprak ve su gibi temel varlıklar sadece ülkelerin ve o ülkede yaşayan insanların değil, tüm canlıların ortak malı ve mirasıdır. Ziraat Mühendisleri Odası olarak, toprakların korunması ve sürdürülebilir kullanımı için her türlü katkıyı vermeye devam edeceğiz.

Sonuç olarak!

Geçmiş tecrübe ve istatistiklerden faydalanarak bilimin ışığında hareket edilmeli ve Türk tarımı ranta kurban edilmemelidir. 
“Biz doğaya nasıl bakar ve korursak, doğada bize öyle bakar ve korur.”

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

CEMİL PEHLEVAN
ŞUBE BAŞKANI

Okunma Sayısı: 14