YENİ ANKARA GAZETESİ: ZMO BAŞKANI BAKİ SUİÇMEZ'DEN ÇARPICI TESPİT: ÜRETİM KRİZİNİN NEDENİ YANLIŞ TARIM POLİTİKALARI - 18 NİSAN 2025

YENİ ANKARA GAZETESİ: ZMO BAŞKANI BAKİ SUİÇMEZ'DEN ÇARPICI TESPİT: ÜRETİM KRİZİNİN NEDENİ YANLIŞ TARIM POLİTİKALARI - 18 NİSAN 2025
MERKEZ
21.04.2025

Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Remzi Suiçmez, Gıda enflasyonunu yalnızca kuraklıkla ya da iklimle açıklamanın kolaycı bir yaklaşım olduğunu belirterek asıl sorunu Yeni Ankara'ya açıkladı.

 

TMMOB (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği) Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Remzi Suiçmez, yaşanan don olaylarını yalnızca iklim koşullarına bağlamanın, tarımdaki yapısal sorunları görmezden gelmek olduğunu söyledi. Suiçmez “Yanlış tarım politikaları üretim krizinin temel nedenidir” dedi.

Son günlerde yurt genelinde etkisini gösteren kuvvetli don olaylarının tarımsal üretimde ciddi kayıplara yol açtığını belirten Başkan Suiçmez, Yeni Ankara muhabirine yaptığı özel açıklamada şunları söyledi.

“FINDIK, KAYISI, ÜZÜM VE ELMA, KRİTİK ÜRÜN SAYILMALI”

Ülkemizin birçok ilinde birçok ürünü etkileyen kuvvetli don olayının zararlarını tartışıyoruz. Kuvvetli don olayları yalnızca bugün değil, geçmişte de tarımı ciddi şekilde etkilemiştir; örneğin 2014 yılında yaşanan don felaketi bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Bu yıl da 21-25 Şubat tarihleri arasında Adana, Mersin ve Hatay başta olmak üzere birçok ilimizde narenciye ve kışlık sebze-meyve büyük zarar görmüştür. Bugün ise yaklaşık 36 ila 40 ilimizde kayısıdan fındığa, elmadan cevize, kirazdan şeker pancarına kadar pek çok üründe farklı oranlarda hasar meydana gelmiştir.

Öncelikli olarak bu zararların maddi boyutunun net biçimde ortaya konması gerekmektedir. Bunun için gerek tarım il ve ilçe müdürlüklerinin, gerekse sigortalı üreticiler için Tarım Sigortaları Havuzunun (TARSİM) hasar tespit çalışmalarını titizlikle yürütmesi zorunludur. Bu noktada en önemli uyarımız, geçmişte çiftçilerin sıklıkla dile getirdiği bir sorun olan hasar oranlarının düşük gösterilerek üreticinin daha fazla zarara uğramasının önüne geçilmesidir.

Fındık, kayısı, üzüm ve elma gibi ülkemizin en önemli ihracat kalemlerinin ‘kritik ürün’ sayılmaması doğru bir yaklaşım değildir. Sayın Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı her ne kadar stratejik ürünlerde ciddi bir zarar olmadığını belirtmişse de Konya başta olmak üzere birçok bölgede şeker pancarı ve hububat gibi temel ürünlerde de hasar görülmektedir. Çiftçinin zararını gidermenin en etkili yollarından biri de Tarım Sigortaları Havuzunun etkin ve adil biçimde işletilmesidir. Narenciye ve kışlık sebzelerde ciddi don zararlarının yaşanmasının ardından, önce limon ihracatına kısıtlama getirilmiş, ancak bu kararın isabetsiz olduğu anlaşılınca uygulama ertelenmiştir. Bu süreçte öncelikle yapılması gereken, don zararlarının kapsamlı ve hızlı biçimde tespit edilmesidir.

“HASAR TESPİTİNİN GERÇEKÇİ OLMASI ŞART”

Gerçek hasarın üzeri örtülmeden, üreticinin zararının net olarak belirlenip bir an önce karşılanması gerekir. Hasar boyutunun henüz netleşmediği bu süreçte, bazı bölgelerin afet bölgesi ilan edilip edilmeyeceği de gündemdedir. Türkiye genelinde Türkiye Ziraat Odaları Birliği’ne bağlı yaklaşık 5,5 milyon çiftçi bulunmakta olup, bunların yalnızca 2,3 milyonu Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlıdır. TARSİM’den yararlanabilmek için üreticinin ÇKS’ye kayıtlı olması zorunludur. Ancak bu kayıtlı üreticilerin de yalnızca yaklaşık yüzde 40’ı sigortalıdır ve sigorta kapsamı ürün ve primlere göre değişiklik göstermektedir. Bu nedenle, TARSİM’in hem hızlı hem de gerçekçi bir hasar belirlemesi yapması, hem de kayıtlı çiftçilerin zararlarını eksiksiz karşılaması kritik önemdedir. Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı sonrası Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ÇKS’ye kayıtlı olup TARSİM’e üye olmayan çiftçilerin zararlarının da karşılanacağını açıklamıştır. Ancak bu açıklama tek başına yeterli değildir. Çiftçi Kayıt Sistemi’ne ve TARSİM’e kayıt oranlarının düşük olmasının nedenleri, hem ekonomik hem de yapısal boyutlarıyla derinlemesine araştırılmalıdır.

“ZARAR GÖREN BÖLGELER AFET BÖLGESİ İLAN EDİLMELİ”

Don olaylarından etkilenen ve TARSİM kapsamında olmayan üreticilerin zararlarının nasıl karşılanacağı önemli bir belirsizliktir. Bu noktada kamu yönetiminin elinde çözüm sağlayabilecek bir mevzuat mevcuttur. Eğer zarar gören bölgeler ‘Genel Afet’ kapsamında değerlendirilerek Afet Bölgesi ilan edilirse, çiftçilerin uğradığı kayıplar yüzde kırkın üzerine çıktığında TARSİM’e kayıtlı olmayan üreticilerin zararları da kamu kaynaklarıyla karşılanabilir. Biz her zaman dile getirdik; tarımda soğuk, yangın ve don gibi afetler her zaman vardı, ancak mevcut koşullar bu sorunları daha da derinleştirmektedir.

Tarımsal destek bütçesinin 615 milyar lira olması gerekirken yalnızca 135 milyar lira olarak belirlenmesi, desteklerin geç ödenmesi ve özellikle küçük üreticilerin bankalara olan kredi borçlarının 90 milyar lirayı, takibe düşen borçların ise 4,9 milyar lirayı aşması, üreticiyi zaten zor durumda bırakmıştır. Geçen yıl kamu kurumlarının, Toprak Mahsulleri Ofisi dahil, ürün alım fiyatlarını maliyetlerin altında açıklaması da üreticiyi mağdur etmiştir. Dolayısıyla don olmasa bile tüketici sebze ve meyveyi pahalıya tüketmek zorunda kalıyordu. Şimdi don etkisiyle bu tablo daha da ağırlaşacaktır. Bu nedenle, donun etkilediği bölgelerin Afet Bölgesi ilan edilmesi, TARSİM’in yaygınlaştırılması ve özellikle erken çiçek açan meyvelerin zarar gördüğü bu dönemde üreticiye can suyu olacak şekilde ek ekonomik desteklerin bir an önce sağlanması zorunludur.

Bu süreçte tasarruf politikaları adı altında üreticiye yük bindirilirse, üretim azalır; üretimin azaldığı ortamda ise gıda fiyatlarının artması kaçınılmaz hale gelir. Zaten yanlış tarım politikalarının olumsuz etkileri devam ederken, don olayları bu sorunları daha da büyütecek ve önümüzdeki günlerde dolu ve sel gibi afetlerle karşılaşmamız da olasıdır. Umarız bu felaketler yaşanmaz ve tarım sektörü daha fazla zarar görmez.

“TARIMDAN TASARRUF EDİLMEMELİDİR”

Geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl da çok ağır bir kuraklık yaşayacağımız açıktır. Sonbaharda yaşanan kuraklık, geçtiğimiz yılki olumsuz iklim koşullarıyla birlikte değerlendirildiğinde, gıda üretiminin ciddi şekilde azalacağı bir döneme giriyoruz. Böyle bir ortamda, ‘Stratejik ürünlerde arz sorunumuz yok’ demek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Öte yandan, uzun süredir sessiz kalan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı’nın da don felaketinden zarar gören üreticilerin korunması ve kredi faizlerinin ertelenmesi gerektiğini ifade etmesi dikkat çekicidir. Çünkü ürün yoksa sanayi de yoktur; ihracat yapılamaz, üretim devam etmezse sanayici, ihracatçı ve tüccar da faaliyetlerini sürdüremez. Bu nedenle üreticiye ve üretim alanlarına koşulsuz destek sağlanmalı, tarımdan tasarruf edilmemelidir. Bu denli ciddi sorunların yaşandığı bir ortamda, tarıma yönelik ekonomik kaynakların yok sayılması kabul edilemez. Kuraklık, dolu, sel gibi iklim kaynaklı afetlerin yanı sıra üretici sayısındaki azalma, çiftçi nüfusunun yaşlanması ve tarımsal desteklerin yetersizliği gibi yapısal sorunlar da göz ardı edilmemelidir. Gıda enflasyonunu yalnızca kuraklıkla ya da iklimle açıklamak kolaycı bir yaklaşımdır.

“İKLİM KOŞULLARI DEĞİL, YANLIŞ TARIM POLİTİKALARI ÜRETİM KRİZİNİN TEMEL NEDENİDİR"

Gerçekte; desteklerin zamanında ve yeterli verilmemesi, kredi faizlerinin çiftçi aleyhine işlemesi, alım fiyatlarının maliyetlerin altında belirlenmesi, mazot, gübre, tohum ve zirai ilaç gibi temel girdilerde ciddi indirimlerin yapılmaması gibi birçok ekonomik ve yapısal problem görüyoruz. Ayrıca ürün fazlası olan fındık, limon ve kayısı gibi ürünlerde uygulanan yanlış ihracat kısıtlamaları ve ithalat politikaları, üreticinin elindeki ürünün değerini düşürmekte ve gelir kaybına yol açmaktadır.

Yaşanan don zararlarının hızlıca giderilmesi gerekiyor. Bu tür afetleri yalnızca iklim koşullarına bağlamak, tarımdaki yapısal sorunları görmezden gelmek anlamına gelir. Dolayısıyla iklim koşullarından değil, yanlış tarım politikaları üretim krizinin temel nedenidir. Kamu kurumlarının özelleştirilmesi, Tarım ve Orman Bakanlığının üretim alanından çekilmesi, girdi ve ürünlerde dışa bağımlılığın sürdürülmesi, et ve süt üretiminde dahi dış kaynaklara bel bağlanması, ayrıca tarımsal desteklerin azaltılması gibi neoliberal tarım politikaları terk edilmeden bu sorunlar çözülemez. Tarımda her alanda üretimi ve üreticiyi koruyan, en önemlisi de liyakatli kadrolarla sahada aktif denetim yapan kamusal bir tarım politikası modeline geçilmesi artık zorunludur.

“ÜRETİCİYE DESTEK LÜTUF DEĞİL, ANAYASAL BİR ZORUNLULUKTUR!”

Bu bakış açısı benimsenmediği sürece bugün donu, yarın doluyu, seli, kuraklığı konuşmaya devam ederiz. Her seferinde yüksek gıda enflasyonunun nedenini ürünlere ya da üreticilere bağlamak haksızlıktır; çünkü ne ürünler suçludur ne de üreticiler. Asıl sorun, yıllardır süregelen yanlış politikalardır. İklimin olumsuz etkileri elbette vardır ancak bunun faturasını üreticiye kesmek doğru değildir. Üretimde sürekliliği sağlamak için, çiftçilerin yaşadığı zararların derhal ve eksiksiz biçimde karşılanması bir devletin lütfu değil, anayasal ve vicdani bir sorumluluğudur.

Muhabir: Büşra SAĞLAM
Editör: Oğuz UÇAR

Haberin kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.

Okunma Sayısı: 73
Fotoğraf Galerisi